21 Nisan 2020 00:41
Son Güncellenme Tarihi: 21 Nisan 2020 07:44

8 ülkeden gençler ve emekçilerle konuştuk: Adil ve eşit bir dünyaya ihtiyacımız var!

Salgına dair deneyimlerini sekiz farklı ülkeden on genç ve emekçiyle konuştuk. Aralarında öğrenciler, öğretmenler, fabrika işçileri var. Kaygılarını, farkettiklerini, beklentilerini anlattılar.

Fotoğraflar, görüş veren gençlerin kişisel arşivlerinden Evrensel'e ulaştırılmıştır.

Paylaş

Elif GÖRGÜ
İstanbul

Salgın hastalıklar, genellikle uzak diyarlarda meydana gelen ve yakın diyarlara, yani dünyanın daha batısına sadece filmlerde ulaşan; ya da çoğunlukla rakamlardan oluşan ve ayrıntıları pek okunmayan bir dizi haberden, bazı edebiyat eserlerinden veya gerektiğinde başvurulan tarihi atıflardan ibaretti. Bir küresel salgının ortasına düşüp gelecekte kendilerine atıf yapılacak tarihi aktörler olmayı beklemiyorduk. Fikrimiz sorulsa zaten olmazdık da. 

Tanıklığımızın boyutları ise bulunduğumuz ülkeye ve tabii ki daha çok da ait olduğumuz sosyal sınıfa göre değişiyor. Bir yandan farklı ülkelerde benzer deneyimler de geliştiriyoruz. Bu sadece, bizden çok daha örgütlü olduğu anlaşılan koronavirüsler dünyanın bir ucundan diğerine ciğerlerimizi kanata kanata geldiği için değil, kapitalizmin gereği uygulanan politikaların neredeyse tüm ülkelerin ciğerleri olan sağlık sistemlerini virüsten önce çökerttiği ve aynı sınıftan emekçileri aynı solunum cihazında; sınıf mücadelesinde birleştirdiği için de böyle…

Bu deneyimleri ulaşabildiğimiz 8 ülkeden, farklı yaş ve mesleklerden 10 genç ve emekçiyle konuştuk. Aralarında öğrenciler, öğretmenler, fabrika işçileri var. Onlara, “Salgın kişisel olarak nasıl etkiledi? Ülkeni nasıl etkiledi? Daha önce farketmediğin neyi farkettin? Salgından sonra insanlığı nasıl bir dünya beklediğini düşünüyorsun?​” sorularını yönelttik. 

Şunları söylediler.. 

UYKUNU ALMAK GÜZEL BİR ŞEYMİŞ

Sırbistan’dan 26 yaşındaki Milos, “Beni pek etkilemedi” diyor. Milos hem fotoğrafçı, hem işçi. İşçiliği fatura ödemek için yapıyor. Daha az olsa da salgına rağmen hâlâ çalışıyor. Ama “Uykunu almanın güzel bir şey olduğunu farkettim” diyor. Patron ondan daha kaygılı, “Yoksullaşmaktan çok korkuyor!” diyor Milos. Patronu, işyerini kapatmak zorunda kaldığı iddiasıyla hükümetten para almış olmasına rağmen işçileri çalıştırmayı sürdürmüş: “Hükümeti soyman umrumuzda değil, bizi soyma yeter dedik!”  

HEM BEKLENMEDİK HEM KAÇINILMAZDI

Bir başka işçi, İtalya’dan 45 yaşındaki Daniela’nın işyeri salgın süresince kapatılmış. “Salgın beklenmedik bir durumdu. Fakat gezegenimize, doğamıza nasıl davrandığımıza bakarsak aslında kaçınılmazdı. Küreselleşme bizi düne oranla daha savunmasız yaptı” diyen Daniela, kendisi açısından etkisini anlatıyor: “Salgın beni geçici olarak işyerimden uzaklaştırdı; ayrıca özgürlüklerimi ve kişisel ve sosyal ilişkiler açısından seçimlerimi sınırlandırdı. Neyse ki maaşımın tamamını kaybetmedim, fakat birçok işçi ciddi anlamda yoksullaştı.” 
İtalya, salgını ağır yaşayan ve geride on binlerce erken ölüm ve etkileri çabuk geçmeyecek ağır bir travma bıraktı. “Geriye dönüşün imkansız olduğunu” düşünüyor Daniela.  

KORKU HERKESİ SARMIŞ DURUMDA

Tunuslu 47 yaşında bir öğretmen olan Fathia’yı, ilk günlerde çok uzak olan Çin’in bu kadar hızla yakınlaşması şaşırtmış: “Ben ve benim jenerasyonum ilk defa böyle bir durumu deneyimliyoruz. İlk vaka duyurulduğunda tehlikeyi anladım. Ve o andan beri tam bir kapanma halinde yaşıyorum, yapacağımı asla hayal edemeyeceğim bir durum bu.” 
Tunus ile ilgili çizdiği tablo da karanlık: “Ülkem tamamen yıkılmış durumda. Anlatacak kelime bulamıyorum. Korku herkesi sardı. Bilgiler ikna etmiyor, hastalanan insan sayısı artıyor, ölümler de... Ailelerini geçindirmek için dışarı çıkmak zorunda bırakılan insanlar var. Sağlık sistemlerinin, altyapıların çöktüğünü görüyoruz, bu korkunç.” 

YAŞAMINI YİTİRENLERİN ÇOĞU EN YOKSULLAR

30 yaşındaki Andres de öğretmenlik yapıyor. Ama Tunus’tan çok uzak bir ülke olan Ekvador’da. Andres, “Ekvador’daki 169 bin öğretmen gibi artık sınıflarda ders veremiyoruz” diyor: “Öğrencilerimle Kovid-19 konusunda sohbet edebilecek çok az zamanım oldu. Şüpheler, kaygılar ve korkular arasında konu ikinci planda kaldı. Korku kaynaklı tepkiler veriyorlardı. Bu yüzden, yeni sohbetler için gruplar oluşturma kararı verdim.” 
Andres’in salgın kapıyı çaldığında ilk aklına gelen Ekvador’un zayıf sağlık sistemi ve bunun yaşam üzerindeki etkileri olmuş. Cenaze sisteminin dahi çökmesiyle ülkede çok sayıda kişi evlerinde ölmüş ve bir süre sonra aileler cenazelerini kapı önüne bırakmak zorunda kalmıştı. Andres, “Ekvador’da yaşamını yitirenlerin çoğu en yoksullar” diyor. 

ÇOK İNSAN İŞSİZ KALDI, DAHA FAZLASI DA KALACAK

38 yaşındaki Yorgos, Yunanistan’dan. Özel öğretmenlik yapıyor. Daha az kazansa da internet üzerinden ders verme şansı var. Hareketlerinin sınırlandırılmış olmasından rahatsız ancak büyük değişiklik yaşamadığını belirtiyor. Peki ya Yunanistan’daki genel durum? Anlatıyor: “Birçok Avrupa ülkesiyle karşılaştırıldığında daha iyi. Kamu sağlığı sistemi IMF-AB programları nedeniyle zayıflatılmış olmasına rağmen, yaşamını yitirenlerin sayısı daha az görünüyor. Ancak Yunanistan ekonomik olarak darbe aldığı ve ‘ağır sanayisi’ turizm olduğu için durum bu yaz kötüye gidecek. Birçok insan işlerini kaybetti ve mevsimsel meslekler yıkıma uğradığı için daha birçoğu da kaybedecek.” 

BİR YANDA SALGIN BİR YANDA ONLINE EĞİTİM STRESİ

Dubai’de yaşayan bir Pakistanlı olan Parma, 19 yaşında. Üniversite öğrencisi. Bir yandan salgının stresi bir yandan derslerin ve yetişmesi gereken ödevlerle yazılması gereken tezlerin stresini yaşadıklarını söylüyor. Hem şu an yaşadığı Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki hem de eğitim gördüğü Pakistan’daki gelişmeleri takip eden Parma, “İki ülkede de virüsün yayılmasını engellemek için sıkı karantina uygulanıyor. İnsanlar işlerini kaybeder ve BAE’de özellikle göçmenler bir an önce evlerine dönmek isterken, iki ülkenin de ekonomisi zorluklarla boğuşuyor” diyor. Göçmen işçilerin evlerine dönememesi nedeniyle ailelerin parçalandıklarına tanık olduğunu söylüyor. 

ZORLA BİRLİKTE YAŞAMAK ÇOK ZOR

“Bu süreç psikolojik olarak çok etkiliyor” diyen Angel, İspanya’dan. 24 yaşında bir beyaz yakalı. “Öncekinden çok daha fazla zamanımız olsa bile, şimdi bu zamana yatırım yapmak çok zor çünkü daha önce sahip olduğumuz uyaranlardan yoksunuz ve bu bizi daha depresif ve yenilmiş hissettiren bir duruma düşürüyor, en azından benim için böyle” diyor. 
Yine İspanya’dan 22 yaşındaki öğrenci Alex de psikolojik etkilere vurgu yapıyor: “Zorunlu birlikte yaşamın çok zor olduğunu farkettim, bu durum depresyon, kronik ansiyete gibi psikolojik sorunları olan insanları özellikle etkiliyor.” 

PAZAR GÜNLERİ BİLE ÇALIŞMAYA BAŞLADIM

Dominik Cumhuriyeti’nde gazetecilik yapan Jesus, süreçten iki açıdan etkilenmiş. Biri karantina koşulları nedeniyle ailesinden uzak kalması. İkincisi evden çalışma ile birlikte iş saatinin uzaması: “Evden çalışmaya başladık ve bu benim için zor oldu, çünkü işimin de doğası gereği birden tüm gün ve hatta pazar günleri bile çalışmak zorunda kaldım”
Bir başka Dominikli 23 yaşındaki Cristina, 23 yaşında bir öğrenci. Ülkesindeki işçilerin durumundan bahsediyor Cristina: “İşçilerin sözleşmelerinin askıya alındığını, maaşsız bırakıldıklarını görüyoruz. İşçiler ve ailelerinin çaresizlikleri artıyor.” 

ÖNCE BİREYCİLİK, SONRA DAYANIŞMA ORTAYA ÇIKTI

Salgının farkındalık yarattığı konulara dair fikirlerde ortaklık daha fazla.  Dayanışma pratikleri öne çıkıyor. 
“Bence en dikkat çekici olan insan davranışları” diyen Tunuslu Fathia, bunu şöyle açıklıyor: “Pandeminin ilk döneminde aşırı bireycilik öne çıktı. Korku nedeniyle, bilinmezlik nedeniyle, insanlar önce kendilerini ve sevdiklerini kurtarmayı düşündüler. Fakat bir süre sonra, diğer davranışlar da görüldü. Yaşlı komşularımızın kaderini düşünmeye başladık; yalnız yaşayanları, normal zamanlarda dahi zorla hayatta kalabilenleri… Ve duygularımız hızla dayanışma tutumuna dönüştü.” 

‘SIRADAN İNSANLARIN’ KOLLEKTİVİZMİ

Kendiliğinden dayanışma eylemleri birçok ülkede ortaya çıktı. Biri Yunanistan. “Salgın sürecinde, sıradan insanların ciddi meselelerde, önemine ikna olduktan sonra gayet sorumlu davranabildiklerinin ve kolektif şekilde çalışabildiklerinin farkına vardım” diyen Yorgos, komşularla, yoksullarla, yaşlılarla çok sayıda “kendiliğinden ama örgütlü” eylemler gerçekleştirilmesinin önemini vurguluyor: “Ayrıca gerçek kahramanlar olarak görülen hastane çalışanlarına yönelik bir destek dalgası var. Fakat doktorlar ve hemşireler dışında da insanlar bugün için önemli alanlarda çalışan işçilere yönelik takdirlerini gösteriyorlar.”  
Andres, benzer bir durumu ülkesi Ekvador için tekrarlıyor: “Ekvador’da dayanışmanın büyüdüğünü farkettim. Komşular internetlerini, yiyeceklerini paylaşıyor, örgütler gıda dağıtıyor, doktorlar, psiologlar destek oluyor. Karantinaya devam edebilmek için her şeyi yapıyoruz.” 

KAPANMA HALİ YABANCILAŞMA DA GETİRDİ

Angel, İspanya’da da bir yandan mahallelerde, köylerde farklı destek ağları kurulduğuna, gençlerin bunlara öncülük ettiğine ve özellikle yaşlılara yardım edildiğine dikkat çekiyor. Fakat ona göre olumsuz etkileri de oldu salgının: “Kapatılmış, sınırlandırılmış olma hali yabancılaşmayı da getiriyor bu da devletin en baskıcı güçlerine destek olarak ortaya çıkıyor” diyor: “Bugünlerde bu insanlar tarafından yüklenen videolarda, polislerin sokaktakilere yönelik baskısının nasıl alkışlandığını görüyoruz.”

SALGIN SONRASI NASIL BİR DÜNYA?

Peki salgından sonra bizi nasıl bir dünya bekliyor? Bu soruya da çeşitli yanıtlar var. 
“Birçok şey değişecek, fakat büyük ihtimalle yoksullar ve daha savunmasız insanlar için daha kötü olacak” diyen İtalyan İşçi Daniela umutsuz bir tablo çiziyor: “Eşitsizlikler yaygınlaşacak. Belki genç insanlar bu felaketin en büyük faturasını ödeyenler olacak. Mafya bu durumu çaresizleşen çok sayıda insanı etkilemek için sömürecektir” ama şöyle de ekliyor: “Her şey daha kötüye gidecek ama eğer büyük bir halk hareketi ortaya çıkmazsa…” 

SINIF MÜCADELESİNİN YENİ BİR RAUNDU

Sırbistan’dan Milos, örgütlü bir işçi. “İnsanlara devrim ve ‘halk cumhuriyeti’ çağrıları yapıyoruz. Devlet Başkanımız (A.Vucic) ülkeyi bir diktatör gibi yönetiyor ve insanlar ondan nefret ediyor. Ülkemiz, halktan çok fazla alan bir hükümet tarafından yönetiliyor ve bu nedenle başka bir sistem istiyoruz” diyor. Ancak Tito’lu Yugoslavya deneyiminin ve ona göre bu dönemden kalan “yanlış komünizm” algısının ülkesinde hâlâ etkili olduğunu söylüyor. Milos’a göre, “İnsanların daha iyi bir yol olduğunu öğrenmesi gerekiyor.”
“Salgından sonra büyük ihtimalle sınıf mücadelesinin yeni bir raundu başlayacak” diyen Yorgos’a göre temel soru ise şu olacak: “Krizin faturasını kim ödeyecek?​”

AŞI BULUNUNCA HER ŞEY DÜZELMEYECEK

Parma, “Aşı bulunur bulunmaz her şeyin eskisi gibi olacağını söylemek saflık olur” diyor.  Ona göre, “İstatistiklerdeki insan faktörünü farketmek konusunda sınıfta kalıyoruz ve salgın sonrası yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, okullarını ve üniversitelerini bırakan çok sayıda öğrenci ve birçok başka şeyin yanı sıra yüksek oranda intiharlar bekleyebiliriz.” 
Parma’ya göre gerçekçi olmak önemli, çünkü “Sorunları ne kadar erken kabul edersek, sorunlarla mücadele edecek ve şunu söylebileceğimiz bir planı o kadar erken formüle ederiz: “Hayır, biz bundan daha güçlüyüz! Daha güçlüyüz çünkü savaşacağız ve bunu birlikte yapacağız!”

SENDİKALAR SADECE DİRENMEKLE KALMAMALI

Alex de “Çok sert bir ekonomik kriz bizi bekliyor” diyenlerden: “Kapitalizmin yapısal krizlerinin her birinde olduğu gibi muhtemelen işçi sınıfı için bir trajedi ve kapitalistler için piyasayı yeniden yapılandırmak için yeni bir fırsat olabilir”.  
Ona göre bu durum karşılıksız kalmamalı: “İşçi sendikalarının ve örgütlerinin, sadece sermayenin toplumsal konularda ortaya koyacağı saldırıya direnmek için değil, aynı zamanda işçi sınıfının sahip olduğu potansiyel gücü keşfetmek için de kendilerini göstereceklerini umuyorum.”
Angel ise, “Yakın çevremde gördüklerim açısından, doğanın savunulmasına yönelik bir düşüncenin yayıldığını düşünüyorum” diyor. “Hatanın şirketlere ait olduğunu göstermek için baskı yapmanın zamanı geldi” diye de ekliyor. 

KAPİTALİZMİN SONU GELDİ DİYENLER ACELECİ

Fathia, “Kapitalizmin sonunun geldiğini söyleyenler”in aceleci davrandığını belirterek hatırlatıyor: “Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Rusya’ya sosyalizmin doğuşunu gördük, fakat aynı şekilde İtalya ve Almanya’da faşizm ortaya çıktı”
Cristina da daha büyük ekonomik sorunların yolda olduğunu düşünenlerden. Ancak karşı seslerin de yükseleceği fikrinde: 
“Salgından sonra, hükümetlerin kötü yönetimleri, işsizlik ve yoksulluk nedeniyle tüm kesimlerden bu kötü yönetime karşı protestoların artacağını düşünüyorum.” 

DEĞİŞİM MÜCADELE OLMADAN GELMEYECEK

Jesus, “Kapitalizmin krizi nedeniyle bizi zor günler bekliyor, her zaman olduğu gibi yine faturayı yoksullar ödeyecek” derken, Andres’e göre de “Salgından sonra işler değişecek, bu açık, bunu görmezden gelemeyiz”. Peki nasıl değişecek? Yanıtlıyor: “Kesin olan, değişimin sınıf çıkarlarının çatışması ve sosyal mücadele olmadan gelmeyeceği. Kapitalizmin bazı sözcülerinin inkar ettiği sınıf mücadelesinin var olduğu bir kez daha görülmüş oldu.” 

HEM PANDEMİYLE HEM SİSTEMLE MÜCADELE 

Görüşlerini bizimle paylaşanların en genci olan Parma, “Bu salgından çıkaracağımız bir ders varsa, o da şimdi her zamankinden daha çok, daha eşit ve adil bir sisteme ihtiyacımız olduğudur” diyor. Salgına, “Dünya bir sıfırlama düğmesine basıyormuş gibi” bakmamız gerektiğini söylüyor Parma: “Ve bunu hepimiz birlikte yapmalıyız.” 
Sözlerini haklı bir soruyla bitiriyor: “Bu salgın sona erdiğinde, neden birileri hayatına bankada milyonlarca doları ile başlasın da, diğerleri borçlarına karşı yeni mücadeleyle başlasın? Bu doğru değil ve eğer bir pandemi ile savaşabiliyorsak, bu sistemle de savaşmalıyız.”

ÖNCEKİ HABER

Erciyes Anadolu Holding'de 2 işçide koronavirüs tespit edildi iddiası

SONRAKİ HABER

Öztrak: Hükümet Adana’da sahra hastanesini mühürleyerek vizyonsuzluğunu ortaya koydu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa