27 Nisan 2020 20:40

Aile hekimi: Hasta olmayan işçiye rapor yazmak mı işten atmaya seyirci kalmak mı?

Koronavirüs salgınıyla beraber işçiler rapor almak için Aile Hekimlerine koşuyor. Hekimler ise ikilemde: Hasta olmayana sağlam raporu yazmak mı, işten atılmasına seyirci kalmak mı?

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Dr. H. Doğan
Aile Hekimi

Belki hiçbir dönem doktorlarla işçiler bu kadar karşı karşıya, yan yana gelmemiştir. Bu bile olağanüstü bir dönemin yaşandığını anlatmıyor mu?

Ben bir sağlık emekçisi olarak orta büyüklükteki bir şehrin, en büyük işçi mahallerinin birinde bir aile sağlığı merkezinde (ASM) çalışıyorum. Çalıştığım yer tıpkı mahalledeki diğer evler gibi.

Normal koşullarda yani bundan iki ay öncesine kadar bize gelen hastaların büyük bir kısmı yaşlı insanlardan özellikle kadınlardan oluşuyordu. Onların da çok büyük kısmı diyabet ve tansiyon yüksekliğine bağlı olarak sürekli kullandıkları ilaçları yazdırmaya geliyorlardı. Bölgedeki ailelerin büyük kısmı çevre il, ilçe ve köylerden ilimizdeki fabrikalara çalışmak için gelen ailelerden oluşuyor. Çok azı da memur veya başka ülkelerden bir şekilde ülkemize gelen sığınmacılardan oluşuyordu. Evet, içlerinde parmakla sayılacak zenginler ve diğer gruplardan insanlar da vardı ama onlar zaten ASM’ye pek gelmezler.

Mahalledeki işçiler çok fazla sayıda olmalarına rağmen bana başvuruları en az düzeydeydi. Çünkü zaten gün boyu fabrikalarında çalışıyor veya gece vardiyasından döndükleri için uykudaydılar. Ancak çok zorunlu durumlarda veya resmi işleri olunca izinli zamanlarında bana başvuruyorlardı. Ama Covid-19 salgınından sonra işler çok değişti. Başvuranların arasında işçi sayısı çok arttı.

HER GÜN ONLARCA İŞÇİ RAPOR ALMAYA GELDİ

Salgın artık bilimsel olarak tanınıp, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edilince, biz hekimler ilk iş olarak etken virüsü enine boyuna öğrenmeye, tartışmaya hastalığı anlamaya klinik bulgularını tanı koyma yöntemini ve tedavisini öğrenmeye koyulmuştuk. Ve hemen kendi koruma tedbirlerimizi sağlamak için yöneticilerle cebelleşmek durumunda kalmıştık.

Tam bu süreçle beraber dışarıda hiç beklemediğimiz gelişmeler ortaya çıkmaya başladı. Her gün onlarca işçi rapor istemek için başvurmaya başladı. Her seferinde aynı tabloyla karşılaşıyorduk. İşyerleri kapanıyor, ücretsiz izne çıkarılıyorlar veya işten atılıyorlardı. Çalıştıkları fabrika öncelikle kronik hastalığı olanları yani tansiyon, şeker, KOAH gibi hastalığı olanları çağırıp genelgeleri de öne sürerek ücretsiz izne çıkarıyordu. Bunu yaparken gidin sağlık ocağından rapor alın diye işçileri ASM’lere veya hastanelere gönderiyorlardı. O kadar çok işçi bu taleplerle hekimlere başvuruyordu ki diğer işlere zaman ayıramaz olmuştuk.

"DOKTORUN GÖREVİ BU" DİYEREK YOLLUYORLAR

Günlerce bu konu görüşüldü. Hiç hastalığı olmayan birinin rapor istemesi, işsizlikle açlıkla baş başa kalan işçilerin durumu giderek artan gerginlik ve gerilim ve büyük bir vicdan muhasebesi... İşçilerin az bir kısmı olan bitenin gerçek sebeplerinin farkındaydı. Patronlarına ateş püskürüyorlardı. Günlerce çalıştıklarını, vardiyaya kaldıklarını, hiç izin, rapor kullanmadıklarını ama en küçük fırsatta kapıya konulduklarını söylüyorlardı ve bir süre rapor isteyerek durumlarını kurtaracaklarını düşünüyorlardı. Üstelik bir kısmı bunun doktorların görevi olduğuna, onlara öyle emirler verildiğine patronları tarafından inandırılmıştı.

MESLEKİ TUTUM MU, İŞÇİNİN İŞTEN ATILMASI MI?

Bu hengame günlerce sürdü. Rapor almak için saatlerce doktora dil döken işçiler, neden rapor veremeyeceğini anlatan doktorlar ve sürekli artan bir gerilim... Bir tarafta mesleki tutum ve hukuki gerçeklik, bir tarafta işçi arkadaşların karşılaştığı durum, açlıkla yoksullukla karşı karşıya gelişleri çok zor ve travmatik dönemler...

KADIN İŞÇİLER İŞİN GERÇEK YÜZÜNÜ DAHA İYİ GÖRÜYOR

Çözümünü birlikte tartıştığımız çok işçi oldu. İşçilerin ücretsiz işten çıkarılmalarının böyle bireysel kurtuluş yollarıyla çözülemeyeceğini, doktorlarla karşı karşıya gelmenin, kendini kurtarıp bir köşeye çekilmenin veya üç beş gün rapor alarak sorunların çözülemeyeceğini çok konuştuk. Patronlara teşvikler verilirken işçilerin ücretsiz işten çıkarılmasının görmezden gelindiğini bunu kimlerin yaptığını çok konuştuk. Özellikle kadın işçilerin olayın gerçek yüzünü erkeklerden daha önce kavradığını anladım. Salgının işçileri ayrıştırmak değil birleştirmeye yaraması gerektiğini, patronların kendini her şekilde koruduğunu, işçileri açlığa ya da ölüme ittiklerini kadın işçilerden bizzat duydum.

BİR İŞÇİ: KÜÇÜCÜK VİRÜS KİTAPLARIN ANLATAMADIĞINI BİZE ANLATTI

Sonuç olarak bir kadın işçinin ağzından duyduklarımı kısaltarak aktarayım: “Bu hastalık biz işçilerle patronların arasındaki farkı çok açık etmiştir. Küçücük bir virüs kitapların anlatamadığını bize anlattı. Patronların insafı, vicdanı, hatta dini cüzdanları kadar, ötesi yok. Biz yan yana gelmedikçe gelen giden bize vurur. Şimdi de bu mikrop bizi aç bırakıyor. Patronlar kendini nasıl olsa korur, olan bize olacak.”

Evet, Covid-19 salgını işçi arkadaşın dediği gibi büyük bir yıkıma yol açtı. Sadece işçilere değil biz sağlık emekçilerinin hayatında da geri dönülmez sonuçlara yol açtı. Demek ki derdimiz de çaremiz de aynı.

ÖNCEKİ HABER

Denizli Sağlık çalışanları adaletsiz ek ödeme dağıtımına tepki gösterdi

SONRAKİ HABER

Moda Sahnesinden Kemal Aydoğan: Özel tiyatrolar hayatta kalma derdinde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa