Reklamlara değil, gerçeklere kulak verin
Covid-19'un dünya görüşünü bilemem ama içerisinde yaşadığımız kapitalist sistem, bize eşit davranmadığını ve bundan sonra da bizi geleceksizlikle karşı karşıya bırakacağını göstermiş oldu.
Fotoğraf: Cristopher Burns/Unsplash
Tuzla’dan metal işçisi
Tuzla Serbest bölgede bulunan 700 kişinin çalıştığı, otomotiv parçaları üreten bir fabrikada çalışıyorum. Fabrikada çalışan işçilerin yarısından fazlası genç işçilerden oluşmakta. Birleşik Metal-İş Sendikası’na örgütlü olarak çalıştığımız fabrikada 30 Mart günü koronavirüsten kaynaklı siparişlerin azalması, ücretsiz izne çıkmamıza sebep oldu. Fabrika yönetimi kısa çalışma ödeneğine başvurduğunu belirterek en az 1 ay çalışmayacağımızı söyledi. Bu süre içinde hem kısa çalışma ödeneğinin çıkıp çıkmayacağının beklentisini yaşadık, hem de memlekette yaşanılanları izledik. Evde kal çağrılarının yapıldığı, fiziksel mesafeyi koru uyarılarının yapılması, reklamların bile esas gündemi oldu. Ancak iktidarın kararıyla alınan önlemleri gördükçe bu çağrıların bize yapılmadığını fark etmek zor olmadı. 20 yaş altına getirilen sokağa çıkma kısıtlaması, çalışan işçiler için geçerli değildi. Üç ay boyunca işten çıkartmaların yasaklanması kararı biz işçiler için bir güvence değil, patronlar için olanak haline dönüştü. Üç ayın sonunda nasıl bir ortamla karşı karşıya kalacağımızın belirsizliğine cevap veren olmadı mesela. Ücretsiz izne ayrılıp “1170 TL ile nasıl geçinecek bu insanlar” diyen bir yönetici, iktidar sözcüsü de göremedik. Kısa çalışma ödeneğine başvuruların sonucunun belirsizliği karşımızdayken, faturaların son ödeme tarihi kalın puntolarla yazılmaya devam etti. Zorunlu olmayan fabrikalarda üretim durdurulsun çağrısı yapıldı. Buna verilen cevap çok net oldu. Haftada 6 gün çalışan işçiler 7 gün çalışmaya başladı. İşçileri temsil ettiğini iddia eden Tekgıda-İş Sendikası başkanı Mustafa Türkel oturduğu koltuğun temsiliyetini unutarak patron savunuculuğu yapmaya başlayıp, sosyal medyada işçileri tehdit edecek kadar cesaretlenmiş görünüyor. Fabrikamızdaki sendika temsilcinin de pek farkı yok açıkçası. Onun derdi de emekliliğini hızlıca tamamlamak. Varlığı yokluğu zaten hissedilmezken “Birkaç sene sonra emekli olacağım” deyip virüs sürecinde yıllık izin kullanıp kendi sorumluluğundan kaçması oldu. İktidarı da patronu da ortak tutum alırken bazı sendikacılar da onlarla yarışmaya başladı.
VİRÜS HERKESE EŞİT AMA KAPİTALİST SİSTEM EŞİT DEĞİL
Bu yaşananların sadece bir kısmı. Bu örneklere bakınca bile ülkede bize verilen değer çok net gözüküyor. Bizi temsil edenlerin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Elbette pandemi dönemi sona erecek. Fabrikalarımıza dönüp çalışmaya devam edeceğiz. Ama hafızalarımızı güçlü tutmamız, alınan kararlar ve uygulanan yöntemleri unutmamak gerekiyor. Virüsün dünyaya yayılmaya başladığı dönemlerde bazı ülkelerdeki iktidar sözcüleri, virüsün demokratik olduğunu, zengin fakir ayırt etmediğini söylemişlerdi. Covid-19 un dünya görüşünü bilemem ama içerisinde yaşadığımız kapitalist sistem bize eşit davranmadığını ve bundan sonra da bizi geleceksizlikle karşı karşıya bırakacağını göstermiş oldu. 1 Mayıs’a giderken fiziksel mesafeyi koruyarak taleplerimizi elbette belirteceğiz. Çalışan arkadaşlarımız fabrikalarında, ücretsiz izne ayrılanlarımız balkonda, pencerede olacağız. Bizi işsizlikle, açlıkla, geleceksizlikle bırakmak isteyenlere cevabımız da yan yana gelip kendi sözümüzü söyleyeceğimiz bir iktidarı kurmak olacaktır.