“Fırsattan istifade” edenlere karşı verilecek cevap var!
Salgının ortaya çıkması da, sorumlusu da kapitalizm ve hükümetleridir. Sonuçları ise çeşitli faturalarla halka kesilmek istenmektedir.
pixabay
Barış TİMUR
Kayseri
Koronavirüs ülkemizde ve dünyada yayılmaya devam ediyor. Salgının ve sömürünün yol açtığı işsizlik, yoksulluk, açlık gibi sorunlar bu süreçte giderek derinleşiyor. İnsan yaşamının hayati önem taşıdığı bu günlerde öğrencisinden, işçisine, sağlık çalışanından, işsizine kadar toplumun farklı kesimlerinden insanların çeşitli sorunlarla boğuşması, beraberinde yeni tartışmaların fitilin ateşliyor. Özellikle gençlerin en temel sorunlarından ekonomik kriz ve gelecek kaygıları bugün varlığını salgın süreci öncesinde olduğu gibi sürdürmektedir. Ülkemizdeki işsizliğin giderek artması ancak hayat pahalılığının bir nebze de olsa düşmemesi her bir gencin, bu süreci nasıl atlatacağı konusunda yiyip bitiriyor.
Liseli gençliğin içerisinde bulundukları koşullarda, “EBA” isimli, altyapısı patlak veren programla eğitimlerini ve çeşitli sınavlara hazırlık süreçlerini tamamlamaları isteniyor. Bu durumda eğitim sistemin olağanüstü şartlara açık ara hazır olmadığını gösteriyor. Öte yandan günlerdir evden dışarı çıkamayan bu gençlerin, sınavlara hazırlandıkları bu dönemde psikolojik ve pedagojik durumlarının düşünülmeden sınavlarda başarılı olmaları istenmesi ise, bu işin maalesef cabası kalıyor. Kaldıkları yurtları karantina merkezi ilan edilip gece yarıları odalarından çıkartılarak kapı dışarı edilen üniversitelilerden şimdi ise online derslerde başarılı olmaları, hatta mezun olmaları isteniyor. Oysaki uzaktan eğitim derslerini alan öğrencilerin bu dersleri izlemek için yeterli teknik ekipmanları olup olmadığı hiç düşünülmüyor. Üniversiteliler öncesinde de yaşadıkları gelecek kaygısı ve hayata tutunma çabasının daha da artacağı bir karanlığa itiliyor.
TEK ADAM, TEK SESLİĞİLİĞİNİ GÜÇLENDİRME DERDİNDE
İşçi gençlerin durumu ise belki de en vahimi. Her an fabrikalarda ve atölyelerde yüzlerce kişi ile fiziksel mesafe gözetilmeksizin burun buruna çalıştırılmaları, hafta sonları uygulanan yasaklardan muaf tutulmaları gibi durumlar, tepkilere ve eleştirilere rağmen yaşanmaya devam ediyor. Tabiri caizse genç işçilerden her gün yaşamla ölüm arasında gidip gelmeleri isteniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye üretime ara veremez, yeni oluşacak dünya düzeninde yerimizi alacağız” söylemleri ile gerekli tedbirler alınmaksızın çalıştırılan işçilerin ve halkın sağlığına ne kadar önem verdiğini açıklamış oldu. Halkın ve gençliğinin durumu tüm bu yaşananlar ele alındığında yaşam ve yoksulluk mücadelesi iken, bu sorunlara ve krizlere çözüm araması gereken tek adam hükümeti, yaşanan krizleri fırsata çevirme peşinde. Salgın sürecinde de bu tutumunu koruyacağı gidişata göre ortada. Hastalığın yayılmasını engellemek ve çözüm aramak için kurulan bilim kurulunun ve bu kurulun başkanlığını yapan Sağlık Bakanı’nın tek adamın gölgesinde kaldığı aşikâr. Alınacak önlemlerin, verilecek kararların, kurulun inisiyatifinde olmadığı ve son sözü Erdoğan’ın söylediğini Sağlık Bakanı kendisi açıkladı.
Öte yandan bu süreçten toplum sağlığı açısında nasıl sağlıklı çıkılacağına dair alternatif sunmaya çalışan, öneriler getiren, talepler geliştiren toplumun farklı kesimlerinden çevrelere kulak vermek yerine sopa sallamak tercih ediliyor. Muhalif gazetelerin sürecin yanlış gidişatı eleştirmesi suç sayılıyor. Erdoğan gazeteciler için, “Onlardan da kurtulacağız” söylemleri ile muhaliflere yaptığı tehditlerin arasına bir yenisini ekledi. Geçtiğimiz günlerde düzenlenen ve uygulamaya geçirilen infaz yasası ile uyuşturucu ve cinsel suçlardan cezaevlerinde yatan mahkûmların serbest bırakılacak olması, olağanüstü bu şartların, hükümetin fırsatları kendi lehine değerlendirmesi için şans olduğunu göstermektedir.
Erdoğan, her şeye kendisi karar veren pozisyonda, başka ülkelerin pandemiden zararla çıkacağını fakat Türkiye’nin “dünyaya baş çekenler” de yerini alacağını söylüyor. Tabi bu söylemleri de “Biz Bize Yeteriz” kampanyası ile halktan para isteyerek yapıyor. Yenikapı ruhunun yeniden ateşlenmesi hedeflemesi milliyetçi, şoven ve devletin her daim maddi manevi yanında olunması gerektiği söylemlerin hükümetin her yetkilinin ağzına yer etmiş vaziyetleri ise, bu süreçte kendi iktidarına yedeklenmiş halk yığınları istemelerinden kaynaklıdır. Belediyelere kayyum atayarak ve hesaplarına bloke koyarak tek sesliliğin devam etmesinin istenmesi ve kendi yaptıkları kampanya ile halkın gözünde değer arttırma çabaları da yapılacak yardımların kendileri üzerinden tek elden organize edilmek istenmesini doğurmuştur. Hükümet, halktan aldığını geri halka vererek, işsiz kalan ve geçinmekte zorluk çeken yurttaşları bankadan kredi çekerek borçlandırmaya yönelik adımlar atarak sürecin atlatılacağını düşünüyor.
KENDİ FIRSATIMIZI KENDİMİZ ÖRGÜTLEYELİM
Doğa talanından vazgeçmeyerek Salda Gölü’nün rant uğruna yerle bir edilmek istenmesi de, AKP hükümetinin şartlar ne olursa olsun bir an bile fırsat yaratma çabasından vazgeçmeyeceğini gösteriyor. Sürecin en başında ekonomik kalkınma planı adı altında halkın değil patronların neşesini yerine getirmişlerdi. Şartlar ne olursa olsun çarkın her daim dönmesini hedefleyen kapitalist sistemlerin iktidarları, fırsatçılıklarını apaçık sergilemektedirler. Salgının ortaya çıkması da, sorumlusu da kapitalizm ve hükümetleridir. Sonuçları ise çeşitli faturalarla halka kesilmek istenmektedir. Sorumlular, bırakalım üzerlerine sorumluluk almayı, hesabı halka ödetme derdindedirler. İçinden geçtiğimiz krizi fırsata çevirme peşinde olanlara karşı, kendi fırsatlarımızı kendimiz örgütlemeliyiz. Patronlara neşe kaynağı olup halkın neşesini kaçıranlara karşı oluşturacağımız kadınların, gençlerin ve işçilerin birliktelikleri; kapitalistlerin işinin rengini değiştirir, neşelerini bozar. Geleceğimizi kazanmak için, insanca yaşam ve toplumun her kesiminin sağlığı için kendi fırsatlarımızı kendimiz örgütlemeliyiz.