Halk milyonlar, patronlar ise bir avuç
“Yeter, biz kendimiz için yaşayacağız” diyebilmek için bulunduğumuz her alanda 1 Mayıs’ta taleplerimizi hep birlikte yükseltelim! Umudumuz da gücümüz de birliğimizde!
Wikimeida Commons
Ekin Yoldaş KALI
Ankara
Salgın koşulları hayatın genel akışını alışkın olmadığımız bir seyre sokmuş durumda. Bu olağanüstü koşullarda işçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs İşçi Bayramı ne anlam ifade ediyor?
Yaşananları anlamlandırmak karmaşık görünse de toplumsal gerçekler çok daha açık hale geliyor. Birçok insan kendini ve çevresini korumak için fiziksel güvenli mesafeyi koruyarak evlerinde kalmaya gayret ediyor. “Evde kal” çağrıları yineleniyor. Peki, evde kalamayanlar ne yapıyor? Milyonlarca işçi kapitalistlerin kârını korumak için tüm risklere rağmen çalışmaya zorlanıyor. Birçok işyeri ve fabrikada pozitif vakaların olması durumu değiştirmiyor. Patronlar gerekirse eline sopa alıp işçilere saldırıyor. Tekstil, otomotiv, silah sanayi vb. bugün acil ihtiyaç olmayan her alanda üretim devam ediyor. Kapitalistler “nasıl olsa koşullar normale dönecek, şu an satamasam bile stok yapmalıyım, kârımdan asla ödün veremem” diyor. Hem kendi hayatını hem de toplumun tamamını çalışarak üretmek zorunda olanlar çalışmak istemediği koşulda işsizlik tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Hayatı üreten sınıf açısından durum açık: Ya her gün ölüm riskiyle çalışmaya devam edecek ya da işsiz kalıp açlığa mahkum olacak.
TOPLUM SAĞLIĞI MI? PATRONUN KÂRI MI?
Toplum sağlığı için hiçbir önlem yeterli düzeyde alınmıyor. Ne sağlık ücretsiz ve ulaşılabilir ne de temel yaşam için gıda, barınma vb. gibi gereksinimler. Erdoğan iktidarı destek paketi ilan ediyor: 100 Milyar TL’nin şirketlere, 2 Milyar TL’si halka. Halbuki halk milyonlar, patronlar ise bir avuç. Türkiye’nin ensesi kalın kapitalistleri boğaza nazır yalılarında “evde kalmaya” devam ediyor. İşçi sınıfı ve genç kuşakları ise her gün ölümle yüz yüze... Kapitalistler ve onların en ileri temsilcisi Erdoğan iktidarı açısından durum açık: “Biz her koşulda kendi egemenliğimizi koruyacağız. İşçiler ve emekçiler bizim için çalışacak, öleceklerse de bizim için ölecek.”
18-20 yaş için sokağa çıkma yasağı getiriliyor, işçi gençler muaf… Esnek çalışma koşullarıyla ve işsizlik tehdidiyle sömürünün kıskacında olan işçi gençler, salgın koşullarında dahi çalışmaya zorlanıyor. Ücretli izin talebine “ama çalışmazsanız ayakta kalamayız” diyen patronlar, fırsat bu fırsat diyerek ücretsiz ek mesailer ile sömürüyü artırıyor.
LİSELERDEN ÜNİVERSİTELERE NİTELİKLİ EĞİTİM TALEBİ
2020 yılı için üniversitelere ayrılan ödenek 36 milyar TL, savunma ve güvenlik ödeneği 120 milyar TL. İnsanlığın yararına bilim üretiminin ne kadar önemli olduğu COVİD-19 salgını ile daha net anlaşılıyor. Bilim üretimi için ödenek sağlamak, araştırma laboratuvarları kurmak, üniversitelerde yapılan araştırmalar için gerekli ihtiyaçları sağlamak yerine milyarlarca lira silahlara yatırılıyor. Salgın ile mücadele için kurulan Bilim Kurulu’nun tüm öneri ve kararları tek adamın süzgecinden geçmeden hiçbir anlam kazanamıyor, kamuoyuyla dahi paylaşılmıyor.
Üniversitelerde uzaktan eğitim için gerekli materyaller yok. İnternet ve bilgisayar desteği gibi temel talepler dahi karşılanmıyor, iktidar “1 milyon yazılımcı yetiştireceğiz” masalı okuyor. Okumak için çalışmak zorunda kalan üniversitelilerin kredi borçlarının silinmesi, kredilerin bursa çevrilmesi talebi olağanca güncelliğiyle duruyor. Üniversite gençliği uzaktan eğitime ulaşmak için bin bir uğraş gösterirken, kira ve faturaların altında eziliyor. Kira ve faturaların ücretsiz olarak karşılanması talebinin yakıcılığı artarken inşaatlar yükselmeye devam ediyor.
Her sene değişen bir sınav sistemiyle, lise eğitimlerinin niteliksizliğinden kaynaklı özel kurslara binlerce lira ödemek zorunda kalan lise gençliği bir tam bir belirsizlik içerisinde. Nitelikli eğitim ve güvenceli gelecek talebine karşı “sınav ne olacak, zaten niteliksiz olan eğitime uzaktan nasıl ulaşacağız?” kaygıları lise gençliğinin yalnızca geleceğini değil bugününü de belirliyor.
Evlerde kalma oranının artmasıyla kadına yönelik ev içi şiddet oldukça artarken, genç kadınlar hem ev içi işlere hem de fiziksel-psikolojik şiddete maruz kalıyor. Erdoğan iktidarı ise önlem almak yerine çıkardığı İnfaz Yasası ile katilleri, istismarcıları ve tecavüzcüleri serbest bırakıyor. Hem de bir yandan muhalif çıkan her sese olağanca gücüyle saldırırken. Ancak görüyoruz ki gençliğin her bir ihtiyacı ve özlemi tüm yakıcılığıyla güncelliğini koruyor.
HAYATI ÜRETEN SINIFIN BİRLİĞİ
1 Mayıs iki sınıf arasındaki mücadelenin; hayatı üreten emekçi sınıf ve katmanların, bizlerin sırtından kazandıklarıyla yaşamını sürdüren kapitalistlere karşı mücadelesinin günüdür. Elbette bu mücadele 1 Mayıs’tan ibaret değildir. 1 Mayıs işçi sınıfının tarihsel olarak yürüttüğü mücadelenin, hayatı üreten sınıf olarak kendini ortaya koymasının, tüm saldırılara karşı haklarına ve taleplerine sahip çıkmasının ve elde ettiği kazanımların sembolleştiği gündür. İçerisinde bulunduğumuz koşullar distopik, ne olduğu anlaşılmayacak koşullar değil. Tersine kapitalist sistemin tüm sömürü çarkının işleyişini açıkça ortaya koyuyor. Peki, biz gençlerin bahsettiğimiz düzenden kurtuluşu nerededir? Bugün hastanelerde onlarca saat hiç durmadan çalışan sağlık emekçilerinden, fabrikalarda ve işyerlerine hayatı üretmeye devam eden işçi sınıfının mücadelesinde mi? Yoksa işçilerin ve emekçilerin sırtından kazandıklarıyla asalak bir biçimde egemenliğini sürdüren kapitalistlerin mücadelesinde mi? Şüphesiz geleceğin sahipleri olan gençlerin kurtuluşu, bugününü ve geleceğini karartan kapitalistlerin tam karşısında mücadele etmektedir.
Korona salgını yan yana gelip meydanları doldurmamıza engel oluyor olabilir. Lakin nasıl ki kapitalistler sömürüyü azgınca sürdürüyorsa hiçbir koşul da bizim taleplerimiz için mücadele etmemize engel değil. “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözü her yerde yankılanıyor, her şey zaten sürekli değişiyor, hiçbir şey eskisi gibi değil. Bizim için bir şeylerin değişmesinin yegâne yolu ise geleceğimiz ve bugünümüz için taleplerimize sahip çıkmaktan geçiyor. Kapitalist sistemin tüm çürümüşlüğüne “Yeter, biz kendimiz için yaşayacağız” diyebilmek için bulunduğumuz her alanda 1 Mayıs’ta taleplerimizi hep birlikte yükseltelim! Umudumuz da gücümüz de birliğimizde!