Bir krizi fırsata çevirmek
Hükümet alanların ve meydanların boş kaldığı bu zamanı, insanların sağlığı ve yaşamı için yoğunlaştığı bu süreci fırsat bilip çirkin politikalarını hayata geçiriyor.
Fotoğraf: Pixabay
Yusuf AKIN
Dersim
Hepimizin bildiği üzere aylardır dünyada ve bir ayı geçkin süredir Türkiye’de ciddi krizlere sebep olan koronavirüsü bütün dünya halkları olarak şiddetli bir şekilde hissetmekteyiz. Virüsün yayılma sürecinin başlarında bir yoksul temennisi olarak beklenen “virüs zengin veya yoksul tanımıyor” anlayışını belirginleşmiş olsa da zaman geçtikçe ve şartlar zorlaşmaya başlayınca, normal zaman da bile geçimini sağlamakta zorluk çeken emekçi kesim bu anlayışın karşılığının olmadığını görüyor. Virüsün biyolojik olarak sınıf tanımadığını fakat alınacak önlemler konusunda bu temenninin boşa çıktığını net bir şekilde görmekteyiz.
EVDE KALMAK KİMİN İÇİN?
Yoksul ve zengin sınıfının uçurumunu ayakta tutan bu kapitalist sistem; virüsten önceki zamanda yaşanan ekonomik krizde faturasını kestiği işçi ve emekçi sınıfına yeni bir ekonomik krize sebep olacak virüs krizinin de faturasını kesmeye çalışıyor. Hastalığın daha çok yayılmaya başladığı bu süreçte işçi ve emekçiler ağır şartlar ve riskler altında çalışılmaya mecbur bırakılıyor ve ücretli izin talepleri karşılık bulmuyor. Bunlar yetmezmiş gibi “evde kal” çağrılarına ayak uydurmakta zorluk çekmeyen patronlar yoksul aileleri işten çıkararak evlerinde kaderlerine terk ediyor.
FIRSATTAN İSTİFADE ADIMLAR
Bu virüsten daha hastalıklı olan kapitalist sistemin ülkemizdeki temsili AKP Hükümeti de yaşanan bu krizi fırsata çevirmek için her şeyi yapıyor. Kendi iktidarı için her sistem hükümeti gibi hareket edip menfaatlerini gerçekleştirmek için yasalar çıkarıyor, demokrasiye aykırı politikalar işliyor ve türlü türlü tiyatrolar çeviriyor. Her zaman ciğerimizi yakan ve buna karşılık önlem alınmayan çocuk istismarı meselesinde bu süreçte çocuk istismarının affı için çabalara giriliyor. Binlerce insanın sokağa dökülmesine ve riske sebep olan son dakika sokağa çıkma yasağı ilanının sorumluluğunu üstünden atmak için bir “gece tiyatrosu” gerçekleşiyor. Birçok uyarı ve riske rağmen Kanal İstanbul projesi için ihaleler açılıyor. Bütün çevre ve doğa aktivistlerinin ve doğaseverlerin karşı koyduğu Salda Gölü projesini hükümet tekrardan gündeme getiriyor ve kimliği belirsiz kişilerce projeye karşı açıklamaları bulunan Burdur Yeşilova Belediye Başkanı silahlı saldırıya uğruyor. Dünya ve Türkiye halkları virüs ile cebelleşirken Suriye ve Libya meselesini gündeme alıp yaptığı açıklamalarla, Ortadoğu’da ki eli kanlı emperyalistlerle uzun süredir sürdürdüğü yarışa devam etmek istiyor.
Kısaca özetlemek gerekirse kapitalist sistemin temsilcisi olan bu hükümet alanların ve meydanların boş kaldığı bu zamanı, insanların sağlığı ve yaşamı için yoğunlaştığı bu süreci fırsat bilip çirkin politikalarını hayata geçiriyor.