TTB Genel Sekreteri Yılmaz: Sağlık sistemi patronların eline mahkum edilmemeli
TTB Genel Sekreteri Bülent Nazım Yılmaz, sağlık emekçilerinin 1 Mayıs taleplerini ve hükümetin sağlık politikalarını Evrensel'e anlattı.
Burcu YILDIRIM
Ankara
TTB Genel Sekreteri Bülent Nazım Yılmaz, 1 Mayıs’a giderken sağlık politikalarını ve bu alandaki taleplerini Evrensel’e değerlendirdi. Salgın döneminde yüzünü topluma dönen sağlık sitemi ihtiyacının daha bir anlaşıldığını ifade eden Yılmaz, “Tarihte görmediğimiz hekim ve sağlık çalışanı ölümlerini bir ay gibi kısa bir sürede yaşadık. Eşitlikçi, bilimsel, laik ve ulaşılabilir toplumcu bir sağlık sistemine ihiyacımız var. Bunun için bu sağlık sistemi özelleştirmelerden, piyasacılıktan, patronların eline mahkum edilmekten kurtarılmalı” dedi. Salgında ‘başarı’nın gerçekçi olmadığını söyleyen Yılmaz, yaşamın piyasanın ihtiyaçlarına göre dizayn edilmeye çalışıldığına dikkat çekerek “Bizim, ‘Çok iyi bir sağlık ordusuna sahibiz, ne güzel çalıştılar’ propagandalarına ihtiyacımız yok. Haklarımız çerçevesinde taleplerimizin yerine getirilmesine ihtiyacımız var” diye seslendi.
‘30’A YAKIN ARKADAŞIMIZI KAYBETTİK’
Hekim ve sağlık emekçilerinin zor koşullarda çalıştığını ifade eden TTB Genel Sekreteri Bülent Nazım Yılmaz, “Sistemin yüklediği ağır koşullar altında salgın öncesinde de sonrasında hizmet vermeye çalışıyoruz. Önemli bir sorunumuz olan can güvenliği, salgın nedeniyle daha da arttı. Birçok hekim ve sağlık çalışanı arkadaşımızı kaybettik” dedi. Salgının geleceği bilinmesine rağmen hekim ve sağlık çalışanlarının çalışma koşullarında hiçbir düzenleme yapılmadığının altını çizen Yılmaz, “Tarihte görmediğimiz hekim ve sağlık çalışanı ölümlerini bir ay gibi kısa bir süre içerisinde gördük. 30’a yakın arkadaşımızı kaybettik ve 1 Mayıs’a giderken aslında bunu konuşmamız gerekiyor. İş ve gelecek güvencemiz yoktu, can güvenliğimiz konusunda ise durum daha da vahim bir noktaya geldi” dedi.
‘SAĞLIK SİSTEMİ BİLİMSELLİKTEN VE TOPLUMUN İHTİYAÇLARINDAN UZAK’
Türkiye’deki sağlık sisteminin bilimsellikten ve toplumun ihtiyaçlarından uzak özelleştirmeci, piyasacı bir sistem olduğunu söyleyen Yılmaz, “Bir tek sağlık çalışanları ve hekimler açısından değil sadece sağlık hizmeti alan ve buna ihtiyaç duyan, bebeklerden başlayıp gebelere kadar uzanan, gençlerden yaşlılara ve kronik hastalıklara kadar eşitlikçi, bilimsel, laik ve ulaşılabilir bir sağlık sistemine ihiyacımız var. Bunun için bu sağlık sisteminin özelleştirmelerden, piyasacılıktan, patronların eline mahkum edilmekten farklı bir yere yönlendirilmesi gerekiyor. Bugün her zamankinden daha fazla, yüzünü topluma dönmüş ve paranın sağlığın üzerinden elini çektiği toplumcu bir sağlık sistemi istiyoruz” diyerek TTB’nin 1 Mayıs’taki temel taleplerini dile getirdi.
Sıraladıkları taleplerin aynı zamanda işçinin, emekçinin, yaşamda üreten herkesin talebi olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Sağlık için mücadele etmek aslında emekçilerin bir talebi olmalı ve bugün, salgın bize bunu öğretti. O yüzden toplumdan yana olan bütün örgütlerin, siyasal partilerin, sendikaların yüzünü her zamankinden daha fazla sağlık alanına dönmeli. Şimdi 1 Mayıs’ta da ‘Siz bizim yaşam ve sağlık hakkımızı elimizden aldınız’ demek gerekiyor” diye seslendi.
‘SALGINDA ‘BAŞARI ELDE EDİLDİ’ ÖYKÜSÜ GERÇEKÇİ DEĞİL’
Koruyu ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin daha tartışılır olması gerektiğini belirten Yılmaz, “Eskiden sağlık ocağı sistemleri ile bölgesel ve nüfusa dayalı bir sağlık hizmetinin yanında kurumsallık vardı. Şimdi aile hekimleri sitemi ile bu bölgesellik ve nüfusa dayalı hizmet bir kenara itilerek propaganda üzerinden toplum bu sürece kanalize edildi. Fakat salgınla beraber yalanlar ve gerçekler ortaya çıktı. ‘Salgında başarı elde edildi’ öyküsü yalan. Gerçek olan da böylesi bir birinci basamakla salgının yönetilememesi. Bu yalanlardan kurtulup topluma yüzünü dönen bir sağlıksistemine ihtiyaç var” diye konuştu.
Sağlık Bakanlığı’nın 26 Mart’a kadar tamamen hastaneler üzerinden salgını yöneteceğini düşündüğüne dikkat çeken Yılmaz, “Ne zaman ki TTB filyasyon, sürveyans, halkı tarayın dedi. Ondan sonra sözel anlamda bunlarla karşılaşır olduk. Artık meselenin sözelden gerçekliğe dönemesi gerekir ve kurumsal, örgütlü birbirinci basamak hayata geçirilmeli. Bunu becerebilen bir sağlık sistemi başarılı olabilir” dedi.
‘DAHA TOPLUMUN BÜYÜK BİR KESİMİNE DE ULAŞILMADI’
Yılmaz, “Küba’nın nüfusu 11 milyon, vaka sayısı bin 100 dolayında, ölen kişi sayısı 58. Aynı şekilde Çin ile karşılaştırdığımızda ve nüfusa orantılandırdığımızda çok başarısız bir sonuçla karşı karşıyayız. Avrupa örnekleri veriliyor ama Avrupa’nın sağlık sistemi koruyucu sağlık açısından tamamen reddedilmesi gereken bir noktada ama orada yaşlı ve 65 yaş üstü nüfusu hesap ettiğimizde yine başarı olarak değerlendiremeyiz. Yaş skalaları, cinsiyet, ekonik koşullar, başka kronik hastalıkların olup olmadığı gibi bütüncül bir açıdan bakmazsak başarı konusunda kendimizi yanıltmış oluruz. Bu çerçevede mesele bir başarı öyküsüne döndürülemez. Daha herhangi bir aşı bulunmadı ya da virüsün virülansını değiştiren mutasyona uğraması yani hastalık yapıcı etkisinden uzaklaşması gerekiyor. Bu yüzden salgın konuşunda ‘başarılıyız’ demek ne gerçekçi ne de bilimsel. Kaldı ki salgının tehdit olmaktan uzaklaşması için toplumun yüzde 60’ının temasa ve bağışıklanmaya ihtiyacı var, bu karşılanmadığı gibi daha toplumun büyük bir kesimine de ulaşılmadı” diye aktardı.
Bugünden başarı hikayeleri anlatmanın yanıltıcı olduğunu söyleyen Yılmaz, “Eğer toplumda kendini korumaya dönük bir refleks varsa bu refleksin de yitirilmesine sebep olur” dedi.
‘SERMAYE DAHA ÇOK HASTALANMA PAHASINA NORMALLEŞME İSTİYOR’
Uluslararası sermayenin toplumun daha çok hastalanması pahasına biran önce ticaretin normalleştirilmesini istediğini ifade eden Yılmaz, “Ne yazık ki Türkiye’de dahil olmak üzere dünyadaki bilim kurulları buna ‘hayır’ demiyor. Sadece Fransa Ulusal Bilim Kurulu bu konuya itiraz etti. ‘Sizin bu kararınız bilimsel değil siyasi bir karar’ dedi. Bugün AVM’lerin, okulların açılmasını, ticaretin devam etmesini istemek toplumun ihtiyaçlarını düşünmek, hastalığı yenmek adına bir hamle değildir” diyerek buna karşı bilim insanları ve Bilim Kurullarının devreye girmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’de de Bilim Kurulu’nun suskun olduğunu belirten Yılmaz, “Dünyanın birçok yerinde de ne yazık ki Bilim Kurulları siyasal iktidarların otoritesine girmiş durumda. Bu halk sağlığı açısından çok büyük bir tehlike ve bu süreçlerin de artık toplumla paylaşılması gerekiyor ve ne hedefledik, ne kazandık bilmemiz gerekiyor. Bu kararların sağlık ve politik anlamda da sorumluluklarını almak gerekiyor. Her kurum elindeki bilgi ve verileri toplumla paylaşmak zorunda” dedi.
‘PROPAGANDAYA DEĞİL TALEPLERİMİZİN YERİNE GETİRİLMESİNE İHTİYACIMIZ VAR’
Sadece iktidarın değil muhalefet patilerinin de bu süreci iyi değerlendirmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, “1 Mayıs’a giderken işçilerin emekçilerin kaygı ve taleplerinin çok açık bir şekilde paylaşılması gerekiyor. Salgınla sınıfsal eşitsizliğin en fazla hissedildiği bir dönemi de yaşadık. Örneğin kamu çalışanları nöbetleşe çalıştırıldılar ama işçiler bu zor şartlar altında çalıştırılarak hastalandırıldılar. Yaşamları tehlikeye düştü, bunu görmek lazım ve eşitlikçi bir üretim tarzına geçilmesi gerekiyor. Bütün işçilerin, emekçilerin, sağlık çalışanların ve özellikle hekimlerin 1 Mayıs’ını kutluyorum. Yitirdiğimiz arkadaşlarımızı bir tarafa koyamayız onalara ve onların ailelerine karşı sorumluluğumuz var. Bu çerçevede Sağlık Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın meslek hastalığı ve iş kazası konusunda sorumluluklarını yerine getirmesi ve yasal boşlukların doldurulması gerekiyor. Bizim, ‘Çok iyi bir sağlık ordusuna sahibiz, ne güzel çalıştılar’ propagandalarına ihtiyacımız yok. Bizim haklarımız çerçevesinde taleplerimizin yerine getirilmesine ihtiyacımız var” dedi.
Evrensel'i Takip Et