Kapitalistlere karşı birleşerek bağışıklığımızı kazanalım
Salgın dönemi, işçi sınıfı içinde kendi ürettiğinin kendisi için kullanılabileceği bir sistemi tartışmasına olanaklar sağladı, işçilerle kurulacak bilinçli temasın önemini artırdı.
Gemlik Gemport'ta liman işçileri 1 Mayıs'ı kutladı | Fotoğraf: Liman-İş
Yakup ASLANDOĞAN
İşçi sınıfının birlikte hareket ettiğinde başarılı olduğunu gösteren bir gündür 1 Mayıs. Bedeller ödense de birlikte olmadan olmuyor. Tarih bize kanıtlarını kanlı canlı sunuyor. Talepleri elde edebilmesinin ve karşısında duran sermaye sınıfını yenebilmesinin tek yolunun birliğinden geçtiğini her gün öğrenen bir sınıftan bahsediyoruz.
İlk 1 Mayıs’ın ilanına neden olan olaylar dizisinde de bu gerçek tüm çıplaklığıyla görülmemiş miydi? En bilinen talebi 12-14 saatlik çalışma gününe karşı 8 saatlik iş günüydü. Ve bunun için ayağa kalkmıştı Amerikalı işçiler. Orada dikkat çeken bir şey daha vardı aslında: Kentucky şehrinde parklara bile girmesine izin verilmeyen, hastalıklı gibi davranılan siyah işçilerin beyaz işçilerle kol kola binler halinde taleplerini elde etmek adına sokaklara inmeleri, fabrikalarında işçi kardeşliğini en saf haliyle sergilemeleri. Ve en etkili silahları olan üretimden gelen güçlerini kullanarak yüz binler, milyonların zor da olsa başarısı.
KORONA GÜNLERİ
Evet, bu ayların tartışmasız en önemli olayı salgın ve sonuçları oldu, oluyor. Tüm dünyayı etkisi altına alan virüs salgını nedeniyle en yaygın dilde “stay at home” denilerek başlatılan kampanya, ülkemizde de “Evde kal”, “Hayat eve sığar” denilerek duyuruldu. Ama 1 Mayıs vesilesiyle bir kez daha altını çizelim, salgın döneminde şu gerçek daha net görüldü. Evde kalınmasına kalınsın da; yalısında villasında, satın aldıkları adalarda korunanlarla, evde kalan çoluğuna çocuğuna ekmek götürmek zorunda olanlar nasıl bir olsun ki? Tüm işçiler, patronlar ve onların temsilcisi burjuva partiler tarafından göstermelik kısmi önlemlerle, salgın ortamında fabrika ve işyerlerinde dip dibe, kürek mahkumu misali çalışmaya yollandılar. Evde kalan eşlerine, çocuklarına ve büyüklerine hastalık bulaştırma riskine rağmen bunlar yapıldı. Salgını önlemek adına türlü yasaklar dile getirilse de işçiler sanki doğal bağışıklı gibi çalışmaya zorlandı.
BİLİNÇLİ TEMASIN ÖNEMİ ARTTI
İşçiler birlik olmadan, kendisi ve çevresiyle dayanışması olmadan ve elbette mücadeleye atılmadan sermaye ile hükümetlerinin azgın kâr hırsını yenemeyeceğini, bu düzenin emekçilere gelecek vaadinin olmadığını gördü. Ve bu süreç, işçi sınıfının çalışmaya zorlanarak, sermayenin esasta nasıl bir virüs olduğunu tüm çıplaklığıyla göstermesine, en azından ileri işçilerden başlayarak bu düzenin yerine kendi düzenini, sosyalizmi kurması gerektiğini tartışmasına daha çok vesile oldu. Taleplerine sahip çıkan, açlıktan ölmemek için ne yapması gerektiğini gören milyonlarca işçi de aslında bugüne kadar onlara anlatılmaya çalışılanları şimdilerde “Bu düzen kötü” diyerek sorgulamaya başladı.
İşçilere üretimdeki yerini ve hatta gücünün de farkına varmasını sağlayan salgın dönemi, işçilerle kurulacak bilinçli temasın önemini de artırdı. İşçiler olmadan patronların/kapitalistlerin olmayacağının görülmesi işçi sınıfının kendi ürettiğinin kendisi için kullanılabileceği bir sistemi tartışmasına olanaklar sağladı.
SALGIN DÖNEMİNDE HER GÜN 1 MAYIS
Hasta olma riski altında çalışmakla, aç ve işsiz kalmak arasına sıkıştırılan işçiler işte bu koşullarda, 1 Mayıs kutlamalarını yaptı. Tüm zorluklara, sokağa çıkma yasaklarına karşın işçi sınıfı ve onun siyasi temsilcileri yaratıcılıklarını kullanarak gününe sahip çıkmayı bildi. Her yıl 1 Mayıs mitingleri yapılmaya, işletmelerde fabrikalarda işçilerin gücünü alanlara yansıtalım çabası ve tartışması olurdu. Bu yıl salgının da etkisiyle hiç olmadığı kadar yaygın işyeri kutlamalarına tanık olduk.
Yıllardır, sorunların kaynağı olan sisteme karşı talepler için bir araya gelinen 1 Mayıs günleri, o günün ardından hızla sönümlenirdi. Şimdiden şunu söyleyebiliriz ki bu 1 Mayıs, bir süreç olarak devam edecek bir gün olacak. Zira 1 Mayıs’ta berraklaşan ve o gün tüm kitleselliğiyle haykırılan talepler, artık her gün, özellikle de işletmelerde fabrikalarda tartışılır halde.
İşçileri bölerek yönetenlere; 1886’da Kentucky kentinde siyah beyaz bölünmesinin yapaylığını görüp kol kola giren işçiler cevap vermişti. Şimdi de “Sınıf olarak patronlar sınıfına karşı birleşerek bağışıklığımızı kazanalım” diye tüm işçi sınıfına ve emekçilere seslenilmeli. Aç kalmak ya da ölüm riskiyle çalışmak arasında bir tercih yapılmak zorunda değil, yaşamak için kapitalistler sınıfına karşı savaşmak dururken.