Denizler, mücadele edenlerin bayrağında yerlerini koruyorlar
12 Mart cuntası tarafından 6 Mayıs 1972'de idam edilen ’68 Halk Hareketi Önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı yoldaşları Mustafa Yalçıner ve Aydın Çubukçu'ya sorduk.
Fotoğraf: Seydi Kızılöz/Evrensel
Arif BEKTAŞ
Londra
’68 Halk Hareketi Önderleri ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) Kurucuları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972’de, 12 Mart cuntası tarafından idam edildiler. Darağacındaki son sözleri bir mücadele bayrağı olarak kuşaklar boyu elden ele taşındı. 6 Mayıs anmaları ise her dönemin kendi özgünlüğünde bir mücadele platformu olarak ele alındı. Denizlerin yoldaşı, ’68’in önderlerinden Mustafa Yalçıner ve Aydın Çubukçu ile üç fidanı konuştuk.
48 yıl önce idam edilen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in sözleri, bunca yıl geçtikten sonra hâlâ bir yol gösterici olarak görülebilir mi?
Mustafa Yalçıner: Halkın kurtuluş özlemi ve umut yok olabilir mi? Ya son sözlerdeki işçi sınıfı ve Marksizm-Leninizm vurgusu? Denizlerin yol göstericiliği tam da günümüzde anlamlı. Çünkü; tapu kadastrodan maske dağıtımına kadar bütün kararlara imza atan “tek adam yönetimi”, sömürülen kitlelere işsizlik ve açlığı dayatarak ülkeyi felakete sürükledi.
Alternatiflik iddiasındaki burjuva muhalefet ise, Erdoğan’ın zayıflaması ve ilk seçimde değiştirilmesi beklentisiyle yalnızca laf üretiyor. Ne onunla mücadeleye niyetli ne örgütlenip hazırlanıyor ne de halkın örgütlenmesinin önünü açıyor. İşçi sınıfı ve emekçi halk kitleleri, siyasal olarak biri faşizme yönelmiş, diğeriyse parlamentarizmi savunan; ikisi de kapitalist tekellerin platformları olan Cumhur ve Millet İttifaklarıyla aralarındaki çekişmeye sıkıştırılıp mevcut düzeni benimseyerek birinden birini sırtında taşımaya mahkum edilemez.
Denizlere ihtiyaç tam burada. Halkın ihtiyacı, sadece tek adam yönetiminin değil ama onunla birlikte mevcut sömürü, yağma ve yasaklar düzeninin değiştirilmesi. Denizlerin uğruna mücadele ettiği “gerçekten demokratik Türkiye” kurularak sosyalizm yoluna girilebilmesi için tekeller ve büyük toprak sahiplerinin egemenliğine son verilmesi. Halk iktidarının gerçekleşmesi. Bütün bunlar üçüncü bir alternatif platformunun oluşturulmasına bağlı: İşçi sınıfı ve emekçilerin bağımsız mücadele platformu.
Aydın Çubukçu: Denizler, yalnızca idam sehpası altındaki sözleriyle değil, esas olarak bu sözlere temel olan devrimci ahlak ilkeleri bakımından da bugün mücadele eden herkesin bayrağındaki yerlerini koruyorlar. Devrimci mücadele, halka bağlılık, egemenler karşısında boyun eğmemek, özgürlük idealine sonuna kadar bağlı kalmak gibi özelliklerle yürütülebilir. Denizlerin bize bıraktıkları en önemli miras budur ve bunlar asla tükenmezler.
SINIF KARŞITLIĞI DAHA DA KESKİNLEŞTİ
’68 bir gençlik hareketi ve aynı zamanda bir işçi-köylü hareketi olarak şekillendi. O zaman 20’li yaşlardaki gençlerin kapitalizme, emperyalizme karşı kullandıkları ifadeler bugün de geçerli mi?
Yalçıner: 48 yılda kuşkusuz birçok şey değişti. Tekeller büyüdü, işçi sınıfı çoğaldı, ama Türkiye hâlâ emperyalizme bağımlı kapitalist bir ülke. Hâlâ tekellerle büyük toprak sahiplerinin egemenliği altında. Hâlâ işsizlik, yoksulluk, sefaletle yüzleşiyor. Şimdi sınıf karşıtlıkları daha da keskinleşti ve Denizlerin özlemi olan sosyalizmin ön koşulları eskisiyle karşılaştırılamayacak ölçüde olgunlaştı. Denizlerin sözleriyle mücadeleleri, talepleri ve programıyla bugün de geçerli.
Çubukçu: Yaşadığımız günlerin dünyası, 48 yıl öncesinin dünyasını belirleyen çelişkilerin bütün sertlikleriyle egemen olmaya devam ettiği bir dünyadır. Bu yüzden, elbette hâlâ geçerlidir.
SALGIN GÜNLERİNDE MÜCADELE
Kapitalistlerin, bu salgın günlerindeki “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” anlayışına Denizler ne derdi?
Yalçıner: Kapitalistler, işçilere, sadece sermayelerini çoğaltan artı-değer üreticileri olarak muhtaçtırlar. Ölmeyecek kadar bir ücreti reva görür, fazlasını “gereksiz masraf” sayarlar. Parasız sağlık sistemini bu nedenle çökerttiler. Salgını “sürü bağışıklığı” deyip hasta ve yaşlıların ölmesinin önünü açarak karşıladılar. Fabrikalarda sürdürülen korumasız üretim “ölen ölür” anlayışının hâlâ geçerli olduğunu gösteriyor. Denizler bunu mücadelenin bir dayanağı sayarlardı.
Çubukçu: “Ölümden söz ediyorsanız, siz önden buyurun” derlerdi herhalde.
"HAYATI GÜZELLEŞTİRMEK İÇİN ELİNİZDEN GELENİ YAPIN"
Denizleri anlayıp öğrenmek isteyen bir gence, onları nasıl anlatırsınız?
Yalçıner: Zorluk,’60’lar ve ’70’lerin siyasal koşullarıyla bugünkülerin farklılığında ve aşılması gerekli. Denizlerin günleri, mücadele isteği ve kararlılığını geliştiren olayların hızlı aktığı, dünya ve Türkiye’de güç ilişkilerinin günümüzden farklı olduğu günlerdi. Günümüz gencinin kendisini Denizlerle karşılaştırdığında geri ve hatta duyarsız bularak kabahati kendisinde araması, siyasal koşullardaki farklılık anlatılarak üstesinden gelinmesi şart olan bir zorluk nedeni. Farklılıklar kadar benzerlikler üzerinde durulması da Denizlerin ulaşılmaz kahramanlar sayılmaması ve “Deniz olunması”nın mümkün olduğunun anlatılabilmesi için şart.
Çubukçu: Hayatı bütün insanlık için güzelleştirmek gibi bir özleminiz varsa, elinizden geleni yapın; bu bazen bir taş üstüne taş koymak bir işçinin yaptığı işe, ürününe saygı duyması kadar basit bir iştir, bazen bir sanatçının ya da bilim insanının yapabileceği gibi özgün bir iştir... Ama ne yaparsanız yapın, bu herkes için iyi, herkes için güzel olsun! Onlar, ölümü de bir sanat eseri haline getirmeyi, bu inançla başardılar.
KATLEDİLMİŞ DEVRİMCİLERİN SON SÖZÜ: DEVAM EDİN!
Onların ölüm karşısındaki dik duruşlarını ve ölüme giderken gelecek kuşaklara bıraktıkları son sözlerini nasıl yorumlamalı?
Çubukçu: Tarih boyunca katledilmiş her devrimcinin, isyancının ardında bıraktıkları son sözünün özeti şudur “Devam edin!” Her devrimci kendi sınıf karakterine bağlı olarak bunu değişik biçimlerde söyleyerek ölümü göğüsler. Denizler, yaşadıkları gibi ölmüşlerdir. Uğruna savaştıkları ideallere sonuna kadar bağlı kaldıklarını, son sözleriyle kanıtlamışlardır. Geride kalanlara çağrıları, dayanmaları gereken ilkelerin özetidir. İşçilere, emekçilere bağlılık, emperyalizme ve kapitalizme karşı olmak ve Deniz’de net olarak görüldüğü gibi Marksizm-Leninizmin gerçekleşmesi için çalışmak. Bütün bu sözler, kendi hayatlarının sona erdiği bir anda yaşamasını istedikleri düşüncelerinin özetidir. Önemli olan budur ve gelecek kuşakların bunları gerçekleştireceğine olan güveni dile getirmektedir.