07 Mayıs 2020 00:16

"Post-Corona dünyası" denilmişken... (1)

Gazi Ateş yazdı: "Kovid-19 pandemisi ile de bir yerde kapitalist toplumlar, büyük bir heyecanla izledikleri bir filmin etkisinden çıkmışçasına 'sıradan gerçekleri' yeniden hatırlamış oldular."

Görsel: Pixabay

Paylaş

Gazi ATEŞ

70’li yıllarda Bruce Lee’nin Kung-Fu filmlerini oynatan sinemalar dolup taşardı. Gençliğimizde bu filmleri büyük bir heyecanla izlerdik. Mesela filmin ardından sokağa çıktığımızda kendimizi bambaşka hissederdik. Üç metre zıplayabileceğimiz, bir tekmeyle dört kişiyi birden devirebileceğimiz veya arkamızdan atılacak nesneleri hiç bakmadan havada tutabileceğimiz sanısına kapılırdık. Hoş, filmin etkisi geçer geçmez ayaklarımız suya ererdi. En geç, gördüğümüz hareketleri taklit etmeye başladığımızda; yer çekimi yasası, fiziki yapımızın ve insan olarak kabiliyetlerimizin sınırlılıkları gibi çok “sıradan gerçekler” kendilerini pek çabuk hatırlatıverirlerdi!

Denilebilir ki, Kovid-19 pandemisi ile de bir yerde kapitalist toplumlar, büyük bir heyecanla izledikleri bir filmin etkisinden çıkmışçasına son derece “sıradan gerçekleri” yeniden hatırlamış oldular. Dahası pandemi, bu toplumları, doğanın adeta bir buyruğuyla mecburi bir tefekküre sokuverdi!

Kovid-19 salgının dünya ölçeğinde neden olduğu olağanüstü hali; ister Almanya’nın Eski Dişişleri Bakanı Joschka Fischer gibi “Bir insanlık krizi” olarak görün, ister IMF Başkanı Kristalina Georgiewa gibi “İnsanlığın en karanlık anı” olarak ele alın, isterse Alman Filozof Jürgen Habermas gibi “Bilgisizliğimiz üzerine bu kadar çok bilgimizin olduğu bir dönemin olmadığını” düşünün veya Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte “tarihin sonunu” muştulayan Fukuyama gibi “Yeni bir çağın başladığını ve bu krizin (belirli) şeylere bakışımızı ve onlar hakkındaki düşünce tarzımızı temelden değiştirecek” deyin, sonuç itibarıyla, şu husus netlik kazandı: Bu pandemiyle birlikte, burjuva propagandaca onlarca yıl yerine göre inkar edilen veya tali plana atılan son derece yalın gerçekler şaşırtıcı bir netlikle kendini hatırlattı. Hiç şüphesiz bu “sıradan gerçekler”in başında, toplumsal hayatımızda maddi yaşamın yeniden üretimi ve onu mümkün kılan işçi sınıfının tayin edici yeri gelmektedir. Aynı şekilde, sermaye birikimini her şeyin merkezine koyması itibarıyla kapitalist üretim tarzının, insan türünü; parçası olduğu doğa karşısında hoyrat ve onun tabii tepkileri karşısında korunmasız ve bu haliyle kendi geleceğini tehlikeye sokan bir pozisyona sürüklediği de görüldü. Kapitalizmin, bir doğal varlık olarak insanı, doğaya ve dolayısıyla da kendi doğasına yabancılaştırılmış bir yaşam tarzına mahkum ettiği açığa çıktı.

Bilindiği gibi, salgın; yaygın ve dünya ölçeğinde bir vaka olması itibarıyla, ortak davranışı zorunlu kıldı. Devletler tüm toplumu ortak bir tutumla hareket etmeye çağırmak zorunda kaldı. Hakim kılınabilen; “İnsan insanın kurdudur”, “Gemisini yürüten kaptandır”, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” gibi, toplumsal bağıntıların görülmesinin önündeki göz bağı olan ve her bir olaya sınıfsal/toplumsal değil de, bireyin tekil çıkarlarından bakmayı öğütleyen burjuva anlayışlar, aynı maddi üretimin ve onun gerçekleştiricisi işçi sınıfının rolünün görülür hale gelmesi gibi, ortak çıkarları, kolektif davranışların zorunluluğunu gün ışığına çıkardı, tekil hareket tarzının bir çare olamadığı bir ortam oluştu. Gerek bu ortak tutumla hareket etmenin kendisi, gerekse bu ortak tutum içinde ve fakat ona rağmen işçilerin şu ya da bu ölçüde çalışmaya mecbur bırakılması, hem işçilerin kendilerinin toplum karşısındaki konumlarına ve hem de toplumun işçilere bakışında yeni bir algılamayı doğurdu.

Öte yandan, insan yaşamını tehdit eden bu büyük salgının bir tür doğa vakası olması nedeniyle, doğal yaşamın gerektirdikleriyle kapitalist üretim tarzının doğası arasında bariz bir çelişkinin bulunduğu görülür oldu. Bu doğa vakasından kaynaklanan tehditleri bertaraf etmenin gerektirdikleriyle (İnsan sağlığının korunmasının birinci öncelik olması, bunun için sağlık sistemlerinin tahkim edilmesi, üretimde görece sınırlama ve zorunlu olana odaklanma, pek çok şeyin zaruri olmadığı vb.), kapitalist üretim tarzının gerektirdikleri (Sınırsız meta üretimi ve bunun nispi fazlalığı, kâr dürtüsü ve sermaye birikiminin her şeyin merkezinde bulunması, bunun için doğa ve insanın araçsallaştırılması, onların üzerindeki tahribatın önemsenmemesi vb.), henüz kimse daha bir şey demeden ve herkesçe açıktan görülür bir şekilde karşı karşıya geldi. Ve bu karşıtlık böyle oluştuğu içindir ki, ilk haftaların şoku atlatılır atlatmaz, burjuvazinin sözcülüğünü üstlenen siyasetçi ve ideologlar “Her şeyin virüsle mücadeleye indirgenemeyeceği”, “Yaşam hakkının mutlaklaştırılmayacağı” söylemleriyle öne atıldılar. Bu arada, başta Türkiye ve ABD olmak üzere, bazı ülkelerde ise, bu karşıtlık hiç oluşmamış gibi hareket edildi!

İşte “Corona sonrasının dünyası” (The Post Corona World ) üzerine son haftalarda yapılan o birbirinden renkli öngörüler de, yukarda ifade edilen açık karşıtlığın kendisi ve ondan doğabilecek sonuçlar hakkındaki yaklaşımlara göre ayrıştırılabilir. Zira; kültürden çevreye, insan türünün geleceğinden edebiyata, teknolojiden etiğe, bilimden dine, ekonomiden devlete kadar oldukça geniş bir yelpazeyi kucaklayan bu “post corona” öngörülerinin hemen hemen hepsi, bir şekilde görünür hale gelen bu temel karşıtlığa göre içeriklerini belirlemektedirler.

ÖNCEKİ HABER

Kocaeli'de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hediyesini öğretmenlerin dağıtması istendi

SONRAKİ HABER

Maduro, Guaido ile ABD'liler arasında imzalandığı iddia ettiği belgeyi açıkladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa