10 Kasım 2012 07:25

Yıkılan ya da kapanan sadece sinemalar değildi

Geçtiğimiz günlerde Beyoğlu ve Yeşilçam sinemalarının borçlarını ödeyememekten, seyircisizlikten zor günler geçirdiğini, kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını öğreniyorduk. Sinepop sineması için de geçerliydi aynı durum. Beyoğlu’nda olan bu sinemaların toplumsal bellek açısından önemli

Yıkılan ya da kapanan sadece sinemalar değildi
Paylaş
Mesut KARA

Çok değil iki yıl önce İstiklal Caddesi’nde yürümeye başladığımda, Alkazar Sineması kapanıyor haberlerini anımsayıp irkilmiştim. Emek sinemasının kapanması, yıkılması tartışılırken 97 yıllık Majik Sineması ile komşusu Maksim Gazinosu’nun yıkılıp yerlerine 17 katlı otel yapılmasına dair proje onaylanmıştı.

BEYOĞLU’NUN SİMGELERİ YOK OLUYOR

İstanbul’un, Beyoğlu’nun simgeleri birer birer yok oluyordu. Yok olan kapanan, yıkılan yalnızca sinema salonları değildi, simgelerdi de aynı zamanda. Yok, olan yalnızca binalar değildi, geçmişimiz, çocukluğumuz, gençliğimiz, anılarımızdı da aynı zamanda. Her geçen gün anılarımızdan, geçmişimizden daha da koparılarak, daha da yalnızlaşarak; geleceğe güzel anılar biriktiremeden, dahası yeni yeni kötü anılar ekleyerek yürüyorduk tenhalaşan hayatlarımızla.
İlerleyen yaşımıza karşın hayata yenik düşmemek için direnmiş ‘eyvallah’ dememiş yitik bir kuşaktan olsak da son yıllarda yeni hastalıklar edinmeye başlamıştık. Çalan her telefonla hastalanan ya da ölen arkadaşlarımızın acı haberlerini alıyorduk artık. Hayat acımasızdı ve geri dönüşü yoktu. Yıllarca kafa tutan, baş kaldıran bizlerden intikamını almaya başlamış gibiydi tüm acımasızlığıyla. Yine de boyun eğmeyip direniyor, mücadeleyi sürdürüyorduk. Yeni sürprizleri yeni acılarıyla hayat devam ediyordu ve türlü hastalıklarımıza karşın reddederek, direnerek sürdürecektik yaşamımızı. Belki de katlanamadığı buydu ve fakat sevdiklerimizin, attığı gül yaralıyordu en çok.
Anımsayalım, hayatımızda iz bırakan simgeler direnememiş, birer birer yok olmuştu. Alkazar kapanmak zorunda kaldığında, “Ancak, ne yazık ki artık maddi ve manevi olarak direnecek gücümüz kalmadı. Alkazar sineması, çok uzun bir zamandan beri sınırlı sayıdaki izleyicisinin film izlemek için ödediği bilet satış geliri ile yetinmek zorundaydı. Kendileri de birer Alkazar sevdalısı olan Alkazar sinemasının işletmecileri, son yıllarda bu işletmeyi yaşatmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, maddi ve manevi her türlü özveride bulundular, ama işte buraya kadar” demişti veda mektubunda sinema yönetimi adına açıklama yapan Adalet Dinamit.

UZUNKAYA ÇARŞISINA DÖNÜŞMEDEN ÖNCE

Henüz ilkokul yıllarımda, lokum kutularının altını sinema perdesi biçiminde kesip, kutunun iki ucuna geçirdiğim çubuklara gazeteden kestiğim ‘Bizimkiler’ çizgi romanını arka arkaya ekleyip sararak yaşıtlarıma sinema gösterileri yapardım. Ortaokula geldiğimde sinema makinesiyle, film afişleriyle tanışmıştım. Ortaokul arkadaşım Orhan Karagöz’ün babası okullarda hafta sonları film oynatırdı. Yaşlanan ve yorulan babasından görevi Orhan devralmıştı. Kartal’ın, Cevizli’nin, Maltepe’nin çeşitli okullarında hafta sonları birlikte film gösterirdik. Sinema makinesini, afişleri birlikte taşır, filmleri birlikte sarardık. Okulun salonunda filmi izleyen çocuklarla birlikte, biz de izlerdik kaçıncı kez izlediğimizi düşünmeden ve sıkılmadan.
Çocukluğumuzun, gençliğimizin geçtiği Kartal’da,  Uzunkaya Sineması Uzunkaya Çarşısı’na dönüşmeden önce çocukluğumun birçok filmini izlemiştim, kışlık salonunda da, yazlık bahçesinde de. Birçok kadın gibi annemin de, komşu kadınların da Belgin Doruk ‘kılığına büründüğü’ yıllardı. Sinemaya, alışverişe ya da misafirliğe giderken yanaklarındaki benlerini daha da belirginleştiriyor, iri puantiyeli elbiseler, şapkalar giyiyor, kocaman gözlükler takıyorlardı. Uzunkaya tarihinin aynı zamanda Yeşilçam tarihi olduğunu bilmiyorduk henüz. Sinema yıkılıp çarşıya dönüşürken, Yeşilçam’ın da ‘yıkıldığını’, bir dönemin kapandığını ve duvar yazılarından sabıkalı, ütopyasının izini süren hülyalı düş gezgini “biz”leri acı günlerin beklediğini fark edememiştik.
Dev gibi düşleri olan gençleri seviyor, açtıkları yoldan yürüyor, dev gibi düşler büyütüyorduk. Henüz yarattığımız aşklar dağlar, asırlık çınarlar gibi devrilmiyordu üzerimize. Yaratacağımız aşklar için kök salacak çınarlar büyütüyorduk. Yükselen değerlerimiz, erdemlerimiz farklıydı.
Dönüp bakıyorum da anılar biriktirdiğimiz sokakların simgesi sinemalar hayata yenik düşüp perdelerini kapatmak zorunda kalabiliyor; sistemin gücü karşısında “güçsüz” düşerek. Dönüp bakıyorum da çocukluk anılarımı biriktirdiğim Uzunkaya Sineması, işlevsiz bir çarşı yalnızca.
‘Şimdilik’ hayatımızdaki tüm değerler kapitalizmin rant ekonomisine kurban ediliyor; şimdilik. Değişecek, değişmeli… Ya değiştireceğiz ya da hep birlikte yok oluşu izleyeceğiz.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Neden daha, daha fazla Amerikalı oy kullanmıyor?

SONRAKİ HABER

Esinlenme mi, çalıntı mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa