Bağırsak gazlarının kültür tarihi-3: Selam söyle o yare!..
Esas olarak bağırsak gazlarının insan fizyolojisi ile pek ilgisi yok. İlgi, insan ile bağırsak gazlarının oluşumunu sağlayan bağırsak florası arasındaki simbiyotik ilişkide.

Fotoğraf: Pixabay
İLGİLİ HABERLER

Bağırsak gazlarının kültür tarihi-2:Selam söyle o yare!..

Bağırsak gazlarının kültür tarihi-1 Selam söyle o yare!..
Pehlivan tefrikasına devam, bağırsak gazlarının gerçekten bir tarihi var mıymış incelemeye fizyolojik bilgilerle başlayalım. Esas olarak bağırsak gazlarının insan fizyolojisi ile pek ilgisi yok. İlgi, insan ile bağırsak gazlarının oluşumunu sağlayan bağırsak florası arasındaki simbiyotik ilişkide. Bir diğer deyişle sindirim sırasında oluşan gazların çok ya da az olması alınan besinlerin bağırsak florasındaki mikroorganizmalar için ideal bir besi yeri oluşturup oluşturmaması ile ilgili. Bu konuda yardımlarını aldığım Prof. Dr. Mehmet Ali Öktem de özel bir teşekkürü hakkediyor. İnsan fizyolojisi ile ilgisi yok sözüme gelecek itirazlar için hemen şu açıklamayı da yapayım. Mide bağırsak sistemi her ne kadar vücut içinde de olsa aslında iki ucu açık bir tüp gibi düşünüldüğünde bir dış unsurdur. Deriden pek farkı yoktur. İçimizdeki dış unsurun çalışması sırasında çıkan atık gazlar kendine bir çıkış deliği bulmak zorunda kalır. Bu nedenle de fizyolojiyle değil kendi içindeki süreçle daha çok ilgilidir. İçimizdeki dış unsur deyince de ister istemez Mustafa Denizli’nin “içimizdeki İrlandalılar” sözü geliyor aklıma, işte tam da öyle bir şey sindirim sistemi, içimizdeki İrlandalı.
Unutmadan ekleyeyim bağırsak gazlarının bir kısmı yutulan havadan da kaynaklanır. Örneğin, hızlı yemek yemek, çok sakız çiğnemek ve takma diş kullanmak da hava yutulmasına yol açar, ancak oluşan gaz hava olduğu için ‘ses var görüntü yok’ klişesinde olduğu gibi kokusuz olurlar. Kokuyu yapan hidroksimetilindol/skatol ve hidrojensülfürdür (Kükürtlü hidrojen/H2S), hatta feçese/dışkıya rengini de skatol verir. Bu nedenle kükürt bakımından zengin diyet gazın miktarını etkilemeyebilir ancak kokusunu ziyadesiyle etkiler. Bu konudaki ‘derin’ bilgisini benimle paylaşan kardeşim Dr. Mehmet Uhri’ye de teşekkür ederim. Örneğin hayvansal protein ağırlıklı beslenen birinin yedikleri sindirilirken en küçük parça olan aminoasitlere kadar bir sindirim söz konusudur. Dolayısıyla çıkan gaz miktarı az ama içerdiği hidrojen, kükürt ve diğer gazlar bakımından zengin, yani kokusu daha ağır olabilir. Bitkisel ağırlıklı beslenen biri içinse, bağırsak florası açısından ideal bir ortam oluşmaması nedeniyle yani sindirim daha zor olduğu için çıkan gaz miktarı daha fazla, ancak içerdiği kükürt miktarı yenilen bitkinin içerdiği kadar olabilir. Bir diğer deyişle yenenler kokulu denen soğan, sarımsak gibi kükürt içeriği yüksek bitkiler değilse, bitkisel beslenme bağırsak gazının kokusunun temelini oluşturan kükürt açısından hayvansal gıdaya göre daha düşük olabilmekte ancak, örneğin selülozik maddelerin tam sindirilememesi nedeniyle gaz miktarı artabilmektedir. Burada bir teşekkür de beslenme uzmanı sayın Rukiye Karadayı’ya gelsin. İnanın bunları araştırırken birçok kitabın yanı sıra birçok da bilim insanına başvurdum.
Bu durumda akla bir soru gelmekte. Tarımsal bir ekonomiye sahip ve yerleşik yaşam biçimini benimsemiş ve bilinen en eski dili Hititçe olan bir Hint-Avrupa beslenme biçimiyle Asya bozkırlarında hayvancılıkla geçinen ve göçebe bir yaşam süren Ural-Altay halklarının beslenme biçimleri birbirinden farklı olacağına göre acaba bağırsak gazlarına verdikleri isimler de bundan dolayı mı farklılaşmakta?
Şimdi bu görüşe karşı denebilir ki Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu tarıma ilk geçilen yerler olduğuna göre acaba ilk yazılı belgeleri üreten Sümerler nasıl bir sözcük kullanmış? Hemen yanıtlayayım. Sümerce’de …dúr Sümerogramının tam karşılığı osuruktur, ikincil anlamı da esmek ve esintidir. Kısacası yine bir onomatope ve yine ‘gürültülü’ bir ses çıkıyor karşımıza. Bu noktaya değinmemin nedeni Sümer dilinin sentaktik açıdan Ural-Altay dillerine benzemesi. Bir diğer deyişle tarımcı ve yerleşik bir topluluk olmakla birlikte göçebe halkların diline benzer bir dil kullanmaktalar, ayrıca daha çok gaz üreten bitkisel besin maddelerini daha fazla tüketmiş olabileceklerini söylemek pek de yanlış sayılmaz.
Başta tahıllar olmak üzere, baklagil ve diğer bitkisel ürünlerin en erken örneklerine rastlanılan ve daha sonrasında da dünyada yerleşik yaşam ve tarımın başladığı Güneydoğu Anadolu halklarının günlük beslenmesinde giderek bitkisel ürünlerin arttığını, dolayısıyla bunun, canlı bir varlık olan dilin evrilmesi sırasında bağırsak gazlarının isimlerini de etkilemiş olabileceğini söylememe sanırım kimse karşı çıkamaz. Bu akıl yürütmeyi göçebe hayvancılar için yine iklim ve coğrafyaya bağlı olarak tekrar kurgulamak da olasıdır. Haftaya gerisi gelecek, izlemeye devam edin.
Evrensel'i Takip Et