Şili’de halk protestoları ve koronavirüs dönemi
Koronavirüs salgını Şili’nin sağcı devlet başkanı için bir nevi hayat kurtarıcı oldu, anayasa referandumu da ertelendi. Ancak salgın sonrası Şilililer, acil ekonomik sorunlarla baş başa kalacaklar.
Fotoğraf: Muhammed Emin Canik/AA
Deniz BOZKURT
Valparaiso
Latin Amerika ülkesi Şili’de ekim 2019’da patlak veren ve ülkenin birçok yerinde hükümet karşıtı büyük eylemlerle devam eden kitlesel hareket, tüm dünyayı etkileyen koronavirüs salgını nedeniyle şimdilik durmuş durumda. Dünyada yüz binlerce insanın ölümüne yol açan koronavirüs salgını, Şili’nin merkez sağcı Devlet Başkanı Sebastian Piñera için bir nevi hayat kurtarıcı oldu ve siyasi umutlarını diriltmeye yardım etti. Ayrıca, gene salgın nedeniyle 26 Nisan’da yapılacak olan anayasa değişikliği referandumu, 25 Ekim 2020 tarihine ertelendi.
Bundan birkaç hafta önce, virüs salgını ile mücadele çerçevesinde dışarıya çok az insanın çıkabildiği bir ortamda, Devlet Başkanı Piñera, başkent Santiago’da bulunan Moneda Sarayı’ndaki ofisinden evine dönerken, şoföründen olayların merkezi olan Plaza Italia’da daha önceden planlanmamış bir şekilde durmasını emretti. Arabasından inip, Şilili eski bir asker ve politikacı olan ve “Piñera istifa” yazıları ile dolu General Baquedano heykeli önüne geçti ve bir “hatıra” fotoğrafı çektirdi. Ne trajikomik ki, bu heykel üzerinde bir süre öncesine kadar Şili’nin yerli halkı ve mücadelenin sembolü olan Mapuche halkının bayrakları asılıydı. Devlet başkanının bu hareketi, ekim 2019’dan beri ülkedeki adaletsizlik ve eşitsizliğe karşı gösteri yapan, ancak salgın nedeniyle evlerinde olmak zorunda kalan Şilililere saygısızlık gösterisi olarak tepki çekti.
EN EŞİTSİZ ÜLKELERDEN BİRİ
Pinochet diktatörlüğünün bitiminden yaklaşık otuz yıl sonra Şili’de ilk kez sokağa çıkma yasağının uygulandığı ve askerlerin sokağa çıktığı ekim 2019 olaylarının nedeni her ne kadar metro ücretinin artışı olarak gözükse de, yıllardır var olan yüksek gelir eşitsizliği, alt ve orta sınıfın, özellikle eğitim ve sağlık alanındaki güvencesizliği, buz dağının görünmeyen kısmını oluşturarak ve biriken bir tepki olarak sosyoekonomik bir olaya dönüştü.
Şili her ne kadar neoliberal çevrelerce son on yıllarda Latin Amerika’nın ekonomik başarı öyküsü olarak lanse edilse de OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı en eşitsiz ülkelerden biri olarak dikkat çekiyor.
Örneğin, nüfusun beşte birinin kişi başına düşen aylık geliri 150 dolardan az ve nüfusun yarısı aylık yaklaşık 500 dolar kazanıyor. Ayrıca, Şili’de üretilen toplam gelirin neredeyse yarıdan fazlası nüfusunun en zengin yüzde 20’si tarafından tutuluyor. Koronavirüs salgını patlak verdiğinde, Şili’deki sağlık sistemi ile övünen sağlık bakanı, halkın büyük bir kısmının özelleştirilmiş tam donanımlı hastanelerin değil kapısına gitmek, bu hastanelerin bulunduğu zengin mahallelere dahi gidemeyecek durumda olduklarını unutuyordu. Böylesine çarpıcı eşitsizliğin ve güvencesizliğin olduğu bu ülkede, halkın ve özellikle orta sınıfın buna yıllardır ciddi bir tepki göstermeyişi başka bir soru işareti iken, kitlesel hareketlerin, lise ve üniversite öğrencilerinin metro zammını protestosu ile başlaması önemli bir sembol oldu. Sonrasında bu eylemler daha da büyüyerek; asgari ücretlerin arttırılması, emeklilik sisteminde reform, eğitim ve sağlık hizmetlerinin ücretsizleştirilmesi gibi temel haklar üzerinde devam etti.
Piñera, olaylar başladığında Şili’nin “Şiddetli bir düşmanla savaştığını” açıkladıktan sonra yoğun bir eleştiriye maruz kaldı. Hükümet olağanüstü hal ilan etti ve askerler caddelere çıkartılarak, ülkenin en büyük şehirlerinde sokağa çıkma yasakları konuldu. Pinochet diktatörlüğünün gaddarlığını yaşayanlar ve etkilenenler, bu sözleri ve icraatları dehşet içinde duyup izlediler. Büyük tepkiye neden olan ve olayları çığırından çıkartan bu gelişmelerden sonra birçok insan sokağa döküldü. Devam eden gösterilerde, çevik kuvvet polisinin orantısız güç kullanımı ile onlarca insan hayatını kaybetti, binlerce eylemci yaralandı ve bunların içinde polisin kullandığı kurusıkı tabancalar nedeniyle gözlerini kaybedenler de oldu. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü yetkililerince orantısız şiddetin belgelendiği raporlar yayımlandı. Büyük şehirlerde yağmalama olayları nedeniyle halk kendi inisiyatifi ile güvenliğini sağlamaya çalıştı. Piñera, bu olaylar patlak vermeden birkaç hafta önce gene trajikomik bir biçimde Şili için şöyle bir açıklama yapmıştı: “Bu sorunlu Latin Amerika ülkeleri arasında Şili’ye bakalım; gerçek bir vaha, istikrarlı bir demokrasiyle ülke büyüyor ve yılda yaklaşık 170 bin kişiye iş yaratıyoruz, ücretler artıyor.”
VAATLER ÖFKEYİ BASTIRMADI
Gösterilen büyük tepkiler ve eylemler ile geri adım atmak zorunda kalan Devlet Başkanı, hükümetinin “vizyon eksikliği” için özür diledi ve eylemlerde dile getirilen sosyal talepleri ve mesajları “Alçak gönüllülükle kabul ediyoruz” mesajını verdi. Piñera ve hükümeti talep edilen istekler çerçevesinde sosyal reformlar yapma sözü verdi, ancak bu söz ve yapılan bazı değişiklikler (Asgari ücret ve emeklilik maaşlarının arttırılması) Şili’deki öfkeyi bastırmadı. Çünkü, Pinochet’in askeri diktatörlüğü altında uygulamaya sokulmuş olan şu andaki anayasa artık işlevselliğini yitirmiş durumda. Anayasa reformu olmadan sağlık, eğitim, iş gücü, çevre ve diğer alanlarda yapısal değişiklerin ve çözümlerin gerçekleşmesi oldukça zor.
Şu an itibariyle Şili, koronavirüs bakımından 20 binin üzerinde vaka ile Latin Amerika’daki dördüncü en yüksek ülke konumunda. Bu süreçte açıklanan ve Şili tarihinin en büyüğü olan yaklaşık 12 milyar dolarlık bir teşvik paketi, zaten artmakta olan mali açığı daha da büyütecek. Koronavirüs salgını ve etkileri, Şili’nin zorda olan ekonomik durumunun en yeni problemlerinden birisi. Bu nedenle, Şili’deki hükümet insanların sağlığı ve güvencesinden ziyade, ekonominin canlanması ve çarkın dönmesi için daha çok endişe duyuyor.
Ekim 2019’da patlak veren ve Şili’deki korkunç gelir eşitsizliğini gündeme getiren kitlesel eylemler, ülke ekonomisinin kırılganlığını daha da gözler önüne sermiştir. Salgın nedeniyle oluşan ekonomik kırılganlık için öngörülen en kötü tahminler gerçekleşirse -örneğin şu anda yüzde 8 civarında olan işsizliğin yüzde 20’lere kadar çıkması gibi- Şilililer anayasa değişikliğinden de öte acil bir ekonomik sorunla baş başa kalacaklar.
Bu nedenle, salgın koşulları biter bitmez her zamankinden daha fazla insan protesto ve eylemlere yeniden başlamak için beklemektedir.