Irak’ta hükümet nasıl kuruldu?
Irak’ta el Kazımi meclis onayı alarak resmen hükümeti kurdu. Aylar sonra gelen ‘başarı’da hem İran hem ABD’nin onayı olmasının, iki ülkenin ilişkileri bakımından dikkat çekici olduğu tartışılıyor.
Fotoğraf: AA
Ali KARADAŞ
Yusuf ERTAŞ
Arap dünyası, önemli gelişmelerin olduğu bir haftayı geride bıraktı. Bunlardan biri Mustafa el Kazımi’nin parlamentodan güvenoyu alarak Irak’ta hükümeti kurmasıydı.
Lübnan Hizbullah’ının Almanya tarafından beklenmedik şekilde “terör listesi”ne alınması da diğer önemli gelişmeydi. Kovid-19 sonrası Arap dünyasının ve özellikle Suriye’nin geleceği, Türkiye’de basına yönelik baskılar da Arap basınında yer bulan konular oldu.
El Kazımi, geçen yılın aralık ayından beri hükümetin kurulamadığı Irak’ta başbakan olmayı başardı. Cumhurbaşkanı Berham Salih tarafından hükümeti kurmakla görevlendirilen Eski İletişim Bakanı Muhammed Tevfik Allavi ve Eski Necef Valisi Adnan ez-Zurfi’nin hükümeti kurmaktaki başarısız girişimleri mevcut krizi derinleştirmişti. Irak’ı takip eden bir çok uzman, aslında kriz içerisindeki Irak siyasetinin Kazimi’nin kabinesini onaylamak dışında bir seçeneği olmadığını belirtiliyor. Yeni başbakanın ciddi zorluklarla karşı karşıya geleceği de ifade ediliyor.
Al Kuds al Arabi gazetesi Kazımi’nin hükümetini hem ABD hem de İran’dan onay alarak kurabildiğini yazdı. Denge gözetilerek kurulan hükümete birinci derecede İran’ın, ikinci derece de ise ABD’nin onayı olduğu belirtildi. Başyazıda “(hükümetin) dayanıklılığı, tüm dünyanın hastalıktan muzdarip olduğu bir dönemde, İran-ABD anlaşması için bir tür termometre olacak” denildi.
Filistin ile İsrail arasında tutsak değişimi müzakerelerinde ara bulucu olan Almanya, Lübnan Hizbullah’ını terör listesine aldı, ülkedeki faaliyetlerini tamamıyla yasakladı. Beş kentte Hizbullah ile bağlantılı oldukları şüphesiyle cami ve derneklere operasyon düzenlendi. Alman İçişleri Bakanlığı kararın gerekçesiyle ilgili, “Hizbullah’ın İsrail devletinin şiddet yoluyla yok edilmesi çağrıları yaptığı ve varoluşunu sorguladığı” ifadesini kullandı.
İsrail ve ABD; basına yansıyan açıklamalarında karardan memnuniyetlerini ifade ettiler. Yazar Abdulbari Atwan da konuyu değerlendirdiği makalesinde alınan kararın “Alman değil, Amerikan ve İsrail orijinli” olduğunu yazdı. Atwan, kararın İsrail’in Suriye’ye yönelik füze saldırılarının yoğunlaştığı bir zamanda alınmasına dikkat çekti.
Arap dünyasında Türkiye’yi yakın takip etmesiyle tanına Akademisyen Muhammed Nureddin, Yazar Ragıp Zarakolu’na gazetemizde ve Artı Gerçek sitesine yayımlanan yazısı nedeniyle soruşturma açılmasını bu haftaki köşesine taşıdı. Makalesinde Ragıp Zarakolu ile ilgili “72 yaşındaki yazar, solcu ve dini-etnik azınlıkların haklarını savunuyor ve Kürt meselesine tam destek vermesiyle tanınıyor” ifadelerini kullandı.
Nureddin ayrıca Türkiye’de basının üzerindeki baskılara ve 100’den fazla gazetecinin cezaevinde olmasına dikkat çekti.
Arap basınında diğer dikkat çekici bir makale de Middle East Online haber sitesinde yayımlandı. Makalede. Kovid-19 sonrasında Ortadoğu ülkelerinin temel geliri olan petrol ve Suriye’nin imarındaki zorluklar değerlendirildi.
IRAK HÜKÜMETİ: ABD İLE İRAN ARASINDA GEREKLİ BİR ANLAŞMA MI?
Al Kuds al Arabi
Başyazı
Yeni Irak Başbakanı Mustafa el Kazımi’nin hükümeti; iki rakip ABD ve İran tarafından onaylanması nedeniyle mutlu oldu. Washington, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun taahhütleriyle cömert davrandı. Bağdat’ın, İran enerji kaynaklarını 120 gün boyunca ithal yasağından muafiyetini yeniledi. İngiltere ve Kanada gibi diğer batılı ülkeler, Amerikan pozisyonuna hızla uydular. İran ise Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Bağdat Büyükelçisi İrec Mescidi aracılığıyla Kazımi’yi ve parlamentoda yeni hükümetin kuruluşunu kutsamıştı.
Yeni hükümet ayrıca hızlı bir şekilde tebrikler aldı. Ayrıca Birleşmiş Milletler tarafından memnuniyetle karşılandı. El Kazımi için daha zor olan Sünni ve Kürt bloklarından ilk onayı aldıktan sonra parlamentoda çoğunluğa sahip olan Şii partileri ve ittifakları ile Haşd Şabi’yi temsil edilen askeri kuvvetleri toplamaktı.
El Kazımi’nin hükümet kurarken tekrar meclis onayı almadaki başarısındaki dengeli formül, ilk etapta İran’ın ikinci derecede ise ABD’nin onayı olduğunu gösteriyor. Irak parlamentosunun onayı, Irak arenasında büyük aktörlerin işlerini dengelemek ve yönetmek için önemli bir konudur. Ancak İran-ABD anlaşması, parlamenterlerin ve sonrasında bölge ve dünyanın anlaşmasına yol açan en önemli unsurdur.
İran-Amerikan anlaşması elbette ki iki taraf arasındaki çatışmanın duracağı anlamına gelmiyor. Irak Hizbullah’ı el Kazımi’ye yönelik doğrudan tehdidi ile bunu açıkça ifade etti. Tahran üzerindeki Amerikan baskısı devam ederken ABD Temsilciler Meclisi tarafından çıkarılan ve İran’a karşı savaş başlatma yetkisini sınırlayan veto mevzuatını Trump eleştirmişti.
Irak hükümetinin doğumunu üç faktör etkiledi: Birincisi İran’ın bölgedeki en etkili operasyon komutanı Kasım Süleymani’nin ABD’nin suikastına uğramasıydı. İkincisi mevcut sisteme karşı Irak’taki halk ayaklanması. Üçüncüsü, korona salgınının yayılması. Salgın bir yandan İran’ın ekonomik ve politik yeteneklerini zayıflattı, diğer yandan ABD ekonomisine, dolayısıyla Amerikan Başkanı’nın politikalarına büyük bir darbe vurdu.
Süleymani suikastı Irak ve Körfez sularında artçı fırtınalara yol açtı. Bu artçılar o kadar yoğundu ki Tahran ve Washington’u savaşın eşiğine ittiler, Irak ayaklanmasının yeniden dengeleri değiştirmesine katkıda bulundular ve Adil Abdulmehdi hükümetini istifaya iten uzun süreli bir siyasi krize yol açtılar. Sonra dengeleri yeniden yerine oturmak için korona salgını geldi. Krizlerle karşı karşıya kalan düşmanlar, aynı fikirde olmak zorunda kaldı. Sonuç elbette önceki iki başarısız denemeden sonra, bir sonraki hükümeti kurmak için el Kazımi’nin başarısıydı. Herkese verdiği büyük vaatlere rağmen, en başarılı olunacak olan nokta bu güvencesiz “ateşkesi” korumak olacaktır.
El Kazımi hükümeti bize, politikanın savaşların başka yollarla bir uzantısı olduğunu hatırlatıyor. Dayanıklılığı, tüm dünyanın hastalıktan muzdarip olduğu bir dönemde, İran-ABD anlaşması için bir tür termometre olacak.
HİZBULLAH NEDEN TERÖR LİSTESİNDE?
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
Almanya'nın Hizbullah’ı terörist listesine koyması ve ona verilen herhangi bir desteğin kriminalize edilmesi kararının, İsrail’in Suriye’deki askeri üsler, araştırma merkezleri ve cephaneliklere yönelik füze saldırıyla aynı zamana gelmesi bizim için şaşırtıcı değildi.
Yoğun ABD ve İsrail baskısının ardından gelen Alman kararı; İran ve Suriye’ye; Irak, Lübnan ve Yemen’de onlara yakın taraflar ve partiler üzerindeki baskıyı artırma planının bir parçası. Özellikle de Körfez bölgesinde gerginliğin arttığı şu dönemde…
İran, 442 kilometre yüksekliğe ulaşan balistik füze ile yörüngeye askeri uydu yerleştirmedeki başarısıyla, Ortadoğu’nun herhangi bir yerindeki tüm Amerikan ve İsrail askeri hareketlerini izleyebilecek.
Alman kararının “Partinin Alman topraklarında terörist saldırılar planladığı” gerekçesi hiç de ikna edici değil. Partinin, işgalci güçle tutsak değişim müzakereleri sırasında ara bulucu olarak kabul ettiği Almanya ile güçlü bir dostluğu vardı. Buna ek olarak, Avrupa’da veya başka bir yerde İsrail işgaline karşı herhangi bir eylemde bulunmadı. Kesinlikle karar Alman değil, Amerikan ve İsrail orijinlidir.
İsrail son olarak geçen pazartesi günü Halep ve Deyrizor’a; Doğu ve Kuzey Suriye’ye yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Bu saldırılar, koronavirüs ile ilgili küresel endişe durumundan yararlanarak üç hedefe ulaşmayı amaçlayan Amerikan destekli kanlı bir İsrail projesidir.
Hedeflerden birincisi İran’ı, tüm güçlerini, askeri danışmanlarını ve gruplarını kendi kayıplarını azaltmak için Suriye’den çekmeye zorlamak.
İkincisi, bu kışkırtıcı saldırganlığı sürdürmek ve İran, Suriye veya Hizbullah’ı, İsrail’in içinde veya dünyanın başka yerlerinde karşılık vermeye zorlamak için hedeflerini genişletmek. Böylece ABD’ye İran, Suriye ve Lübnan’a yönelik genişlemiş saldırılar başlatmak için bahane vermek.
Üçüncüsü, Suriye ve İran arasına anlaşmazlık tohumları ekmek. İran’ı birden fazla tarafın baskılarına maruz bırakarak Suriye’nin danışmanlarını ve gruplarını çekmesini talep etmesini sağlamak.
Bu İsrail-Amerikan stratejisinin hedeflerinden hiçbirine ulaşacağına inanmıyoruz. Birincisi İran-Suriye ittifakı bu tür baskınlardan daha güçlüdür. İkincisi Suriye, Arap petrol devletlerinin ona karşı savaş başlatmadan önce bu ittifakı çözmek için on milyarlarca dolarlık tekliflerini reddetmiştir. Ordusu, Suriye topraklarının yüzde sekseninden fazlasını kurtardıktan sonra bu baskılara boyun eğmez.
KOVİD-19 VE PETROL SONRASI KRİZ DÜNYASINDA
YAKLAŞAN ORTADOĞU AYAKLANMASI
Hayrallah HAYRALLAH
Middle East Online
Kovid-19 ve petrol sonrası kriz dünyasında Ortadoğu hakkında konuşmak gerekli mi? Gerçekten o bölgede istikrarla ilgilenen kimse olacak mı? Dünya genelinde insanlar, Kovid-19 salgını ve bu salgının beraberinde getirdiği kısıtlamaların ne kadar süreceği dışında bir şeyden söz etmiyorlar.
Pandemi bittiğinde dünyanın değişeceği kesindir. Aynı kurum içerisindeki iş ilişkileri de dahil olmak üzere birçok kavram ve uygulama değişecektir.
Giderek daha fazla insan evden çalışacak ve birçok işletme gelişirken geri kalanlar bocalayacak. Hangi sektörlerin dibe en sert şekilde vuracağı henüz bilinmiyor, ancak e-ticaret ve eve teslim hizmetlerinin muazzam bir artış yaşayacağını öngörmek mümkün. Çin’de başlayan küresel bir salgının rahminden doğacak yeni bir dünyanın şeklini tahmin etmek gerçekten zordur.
Pandeminin ilk dikkat çekici sonucu, petrol taleplerinin düşmesi ve ekonomik durgunluğun dünya genelini etkilemesinin petrol fiyatlarında yarattığı düşüştür. Bu durum başlı başına, salgın hastalığın tek başına sebep olacağından çok daha ciddi sonuçlar doğuracaktır. Bu sebeple, Kovid-19 sonrası petrol ve doğal gazda durgunluğun yaşanacağı yeni bir dünyanın beklentisi içerisinde olmalıyız.
Er ya da geç Kovid-19 için bir aşı veya ilaç bulunacaktır. Peki ya petrol fiyatlarındaki korkunç ve muhtemelen uzun ömürlü düşüşün sonuçları ne olacak?
SURİYE’NİN YENİDEN İNŞASI SORUNU
Kesin olan, içlerinde İran, Irak ve Suriye’nin bulunduğu pek çok ülkenin kendilerini ciddi bir tehlikenin içinde bulmalarıdır. Suriye yeniden inşasına yatırım yapmak isteyen birini bulamayacak. Suriye’nin yeniden yapılandırılmasının maliyetinin 200 ila 500 milyar dolar arasında olduğu tahmin ediliyordu, zira savaş hâlâ devam ediyor ve hiç kimse dokuz yıllık savaşın verdiği zararın derecesi hakkında kesin bir fikre sahip değil.
Bütün ülke paramparça oldu ve büyük Suriye şehirleri ve kasabalarının özellikleri değişti. Suriye’nin yakında bir anlaşmaya varması gibi beklenmedik bir olayda bile en büyük mesele, savaş ve Kovid-19 salgını sonrasındaki Suriye’nin yeniden inşasına yatırım yapmak isteyecek bağışçı ve işletmeler bulmak olacaktır.
Bu açıdan, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif tarafından Şam’a yapılan son ziyaret yeni bir şey getirmedi ve getiremezdi de. Bu ziyaret yalnızca, İslam Cumhuriyeti’nin Suriye’de hâlâ mevcut olduğuna dair göstermelik bir mesajdı. Peki, İslam Cumhuriyeti’nin Suriye’deki varlığının sebebi ne? Kendi savaşını Suriye halkı üzerinde devam ettirmek mi? Belki de Rusya’nın Esad’ın iktidarda kalabilmesine yönelik ciddi şüpheler yaşadığı bir zamanda Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ı desteklemek niyetiyle yapılan bir ziyaretti. Ya da belki de Suriye’nin diktatörüne çok düşkün olmasa bile Zarif’in bocalayan itibarını düzeltmenin bir yoluydu.
Unutulmamalıdır ki, Esad şubat 2019’da Zarif’in bilgisi olmadan Tahran’a geldiğinde Zarif oldukça rahatsız olmuştu. Bu yüzden şimdi Suriye dosyasının yönetiminin Kudüs Gücü’nden İran Dışişleri Bakanlığına aktarılıp aktarılmadığını merak etmeliyiz. Bu meşru bir soru, ama asıl soru, petrol ve gaz fiyatlarının düşmesi ve İran ekonomisini etkileyen ABD yaptırımları göz önüne alındığında, İran’ın Suriye için ne yapabileceğidir.
İran hakkında söylenebileceklerin en azı sıradan bir devlet olmadığıdır. Nüfusunun yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve İslam Cumhuriyeti hâlâ bölgede baskın güç rolünü oynamakta ısrar ediyor. Kabul edelim, Suriye halkı tarafından reddedilen İran, petrol krizi sonrası dünyada Esad’a hiçbir şey sunamaz. Rusya bile Suriye stratejisini gözden geçirme sürecindedir. Kovid-19 ve petrol krizi sonrasındaki dünyanın, kendisinin Suriye’deki en parlak dönemlerinden oldukça farklı olacağının farkındadır. Bu yüzden şimdi Suriye’deki stratejisini yeniden düşünmek ve şu anda Kuzey Suriye’nin bir bölümünü işgal eden Türkiye ile uzlaşmak zorunda kalıyor.
İran ve Suriye tehdit altında ve Irak için de durum farklı değil. Irak derin bir krize sürüklendi. 2003 yılından bu yana yüz milyarlarca dolar devlet hazinesine ulaştı, ancak daha sonra bu para buharlaştı, yandaşlık ve mezhepçi kotalara dayanan yozlaşmış bir sistem tarafından cebe indirildi. Irak artık parasız durumdadır. Irak’ın gelirinin yüzde doksanı petrolden ve petrol fiyatları dibe vurdu.
LÜBNAN IMF’YE MUHTAÇ
Lübnan’ın durumu diğerlerinden daha iyi değil. Petrol fiyatlarındaki düşüş Lübnan’ın geleceğini de kötü etkiliyor. Daha da kötüsü, Lübnan’da Lübnanlılara Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) yardım istemekten başka çareleri olmadığını söyleyecek cesarete sahip hiç kimsenin olmamasıdır.
Ortadoğu, Kovid-19 ve petrol krizi sonrasında büyük ayaklanmalara şahitlik edebilir. Etraflarında neler olup bittiğini gözlemleyen İsrailliler bunun bilincinde gibi gözüküyor. Bu durum, Mavi ve Beyaz İttifakın Lideri Benyamin Netanyahu ve rakibi Benny Gantz’in neden ve nasıl bir yıl içinde üstü üste yapılan üç genel seçim sonrasında aniden acil durum hükümeti oluşturmayı kabul ettiklerini açıklıyor.
Kovid-19 ve petrol sonrası kriz dünyasında Ortadoğu hakkında konuşmak gerekli mi? Gerçekten o bölgede istikrarla ilgilenen kimse olacak mı?
(Çeviren Çağla Ertaş)