12 Mayıs 2020 23:43

Şair Bülent Güldal: Atmosfer saydığım çevremdeki gerçeklerden şiir soluyorum

Klaros’tan ‘İçli Bir Türküdür Ömür, Kanguru’dan da ‘Şehlâ Menekşe’ adlı şiir kitapları yayımlanan iyi ve has Şair Bülent Güldal’la yeni kitapları, şair ve şiir üzerine konuştuk.

Fotoğraf: Bülent Güldal arşivi

Paylaş

Tacim ÇİÇEK

“İçli bir türküdür ömür” diyor Şair Bülent Güldal. Gerçekten de Çin’den kanat çırpan bir kelebek (korona) gezegenimizde bir kasırgaya dönüştü. Gezegenimizdeki bu pandemi Fransa Sağlık Direktörü Jérôme Salomon’un söylediği gibi (Virüs dolaşmıyor, dolaşan insanlar) birçok sebeple gezenti olan insanlar aracılığı yaygınlaşıp nerede duracağı halen öngörülemeyen günlerde evde kaldığımız şu günlerde içimizi ısıtan güzellikler de olmuyor değil. Klaros’tan ‘İçli Bir Türküdür Ömür, Kanguru’dan da ‘Şehlâ Menekşe’ adlı şiir kitapları yayımlanan iyi ve has Şair Bülent Güldal’la yeni kitapları, şair ve şiir üzerine konuştuk.

Kimdir Bülent Güldal?

Ceyhan’da (Adana) doğdum. Devlet memurluğundan emekliyim. Edremit’te yaşıyorum. Günümüz sanat edebiyat dergilerinde şiir ve yazılarım yayımlandı. Kendimce şiir soluyorum, atmosfer saydığım çevremdeki gerçeklerden. Dördüncü Cemre (1979), Durgun Sis (1984), Sabaha Biriken (1987), Anası Okyanus (1998), Yağmurkuşunun Türküsü (2006), Şiirtüven Sofrası Ezgileri (2011, Ahmet Uysal ve Ahmet Günbaş’la ortak yazılan şiirler), Şakayık Şelalesi (2012), Zambak Kapısı (2017), Şehlâ Menekşe (2020), İçli Bir Türküdür Ömür Güz Dallarının Dilinde ve Şehlâ Menekşe (2020) şiir kitaplarım yayımlandı. Bazı şiirlerim bestelendi, ödüller de aldım. Türkiye Yazarlar Sendikası (İstanbul), Edebiyatçılar Derneği (Ankara), Besam (Bilim Sanat Eserleri Merkezi, İstanbul) ve Mesam (Müzik Eserleri Sahipleri Meslek Birliği, İstanbul), üyesiyim ve Türkiye Yazarlar Sendikası Edremit Körfezi Temsilcisiyim.

Peki, şiire dair ne söylemek ister, atmosferi şiir olan şair?

Sözcükler, adil bir yaşamın görüntüsünü çizer, sınırlarını anlatır. Bu görüntüyü ve sınırları hayata geçirecek olan son aşama da insandır. Yasaları yapanları ve uygulayanları göz önüne getirdiğimizde, ‘adil dünyanın’ neresinde olduğumuz tartışılır. Suçun olduğu yerde ceza da olacaktır. Suçun cezasız kalması ya da orantısızlığın hüküm sürmesi masumiyeti lekeler. Bu tabloya şiirin kulvarından bakarsak; şairin insandan yani adaletten yana olduğunu görürüz.  Kapkaç bir zaman dilimi yaşanıyor. Dün, uğruna ölebileceğin kişinin saf değiştirdiğini görüyorsun bugün. Bu durum şiiri yaralıyor en çok. Kişilerin değersiz kılındığı zaman ve mekanlarda saygı, sevgi ve incelik azınlık öbekleri arasında değer buluyor. Ham kalabalık ne edebiyatın ne hayatın farkında... İşsizin, açın ekmek peşinde koşmasından doğal ne olabilir? Kişinin karnı doyacak ki haz duygusunun ayrımına varabilsin. Bu yüzden, bizim gibi toplumlarda şair yalnızdır. Ve şiir yalnız bir yolu yürür. Bütün değerlerin paraya indirgendiği bir zaman dilimini geçiyoruz. Yayınevleri de ‘Ne kadar eder’ gözüyle bakıyor dosyalara. Henüz basılmayan kitabın ikinci, üçüncü baskısından söz ediliyor. Birazcık okuma merakı olanların ilgisi çekiliyor böylece. Bu alaverede, gerçek edebiyatı sorguluyor has okur. Son yıllarda köşe yazarlarının kitaplarıyla doldu piyasa. Okur buna yönlendirildi; edebiyat zevki iyice iğdiş edildi. Ama aşığın yokluğundan, aşkı yok varsayamayız. Bütün ilgiler, reklamlar görecedir; özellikle şiir yalnız başına yürür geleceğe.

‘Şiir yalnız başına yürür geleceğe’ diyorsun eyvallah; peki neden ve bu arada şair/ler neyler?

Şairin dönüştürme süreci önünde sonunda, bir yerlerinden sosyal yapının kımıltılarına ilişkileniyor, yapıp ettiği bu özetle... Her ne kadar özerk ve özgür bir alanda yazıldığını, söylendiğini düşünsek bile, içine doğduğu sabaha, yürüdüğü sokaklara, alışverişte bulunduğu kalabalığa değiniyor ve dokunuyor şiir. Bu gerçekliğin uzağında kalmakta ısrar edenlerse, aşklarını, meşklerini, kısacık ömürlerinin iniş çıkışlarını anlatarak geçip gidiyorlar. Hayatın karmaşık bir nakış olduğunu göz önüne getirdiğimizde, bunların da alıcısının olduğu söylenebilir. Edebiyat tarihi de onaylıyor bunu. Yalnız, deneyci, eleştirici, maddeci, devrimci bir öz taşıyan, apaçık göremediğimiz hiçbir şeyi doğru benimsetmeyen akılcılığın düzen değiştirebilen gücü karşısında, ömürlerini evrenle özleştirme yanılgısına düşenlerin hükmünü hayat kabul etmez. Tanrısı sağında, peygamberi solunda, ruhu avuçlarında, günah-sevap korkusuyla yaşayan, cennet-cehennem düşleriyle sarsılan kalabalığın düzen (düzensizlik) tarafından üretilip, donatıldığı ortada değil mi?

Tabii ki ortada, peki çözüm nedir sence?

Edebiyatın, toplumun birbirini beslediğinin en güzel örneğini teşkil ediyor düşüncesiyle 17. Ve 18. yüzyılın Fransa’sındaki yazarların, şairlerin çağ dönüşümüne neden olan etkilerine bakalım; çözümü görebilmek için… Moliere, Racıne, Boileau, Saınt Sımon, Fenelon, Voltaıre, Rousseau, vb. anlatım temizliğiyle, düşüncenin gücünü birbirine kaynaştırarak masalları, komedileri, şiirleri, dramları, romanları, öyküleri, ölüme dair söylevleri, dini, dinselliği, mistikliği, felsefeyi tabanla tavan arasında önemli bir etkileşim aracı yapıp yaşama geçirmişlerdir… Burada tanıklığı ve karşı duruşu görebiliriz. Yani çözüm tanıklıkta, karşı duruşta insani olmayan her şeye… Ülkemizdeki ihtilalleri anımsadığımızda, devrimin kültürel bir zemin üzerine oturması gerekliliği çıkıyor karşımıza.

Son bir şey; yenice çıkmış iki şiir kitabın için ne söylemek istersin?

Geleceğin belirsizliğine sebep koronanın dünyamızı ve insanlığı kuşattığı bu süreçte tabii ki bana derin bir nefes aldırdı İçli Bir Türküdür Ömür le Şehlâ Menekşe. Nisan ayında çıkan bu iki kitabımın içerdiği şiirlerde insan ve doğa var daha çok. Ben’den sıyrılıp ‘biz’ olmayı başarmaya çalıştım. Takdir tabii ki şiir severlerin ve okurların olacak.

ÖNCEKİ HABER

Darbe tartışmasını gündemde tutan AKP'nin sözcüsü: Türkiye'nin darbe gündemi yoktur

SONRAKİ HABER

"EMEP Yüreğir İlçe Başkanı Ferit Kilis risk grubunda, tahliye edilmeli"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa