Denizlerin bayrağı bize kalan en büyük mirastır
Elazığ’dan Mert Akyıldız ’68 hareketinin bugüne bıraktıklarına dair Genç Hayat’a düşüncelerini yazdı.
Fotoğraf: Flickr
Mert AKYILDIZ
Elâzığ
68 Kuşağı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de etkisini göstermiş bir uyanıştır. Bu uyanış, proletaryanın burjuvaya karşı gözlerinin açtığı tüm kapitalist ülkelerin burjuvazisini tedirgin eden bir başkaldırıdır. Tüm emperyalist ülkelerin, başarılı olmasını engellemek için elinden geleni yaptığı bir harekettir. Tüm dünyadaki sosyalistler birbirinden etkilenmiş ve idealleri uğruna canlarının sonlanabileceğinden çekinmeyerek büyük bir başkaldırıya imza atmışlardır.
ONLAR EMPERYALİZME KARŞI DURDULAR
68 Devrimci Hareketi, eşitlik, adalet ve tam bağımsızlık için mücadele eden devrimcilerin bizlere bırakmak istediği daha yaşanılabilir bir ülke hatta bir dünyayı temsil eder. Onlar öğrenci ve işçi haklarını savunup Amerikan emperyalizmine karşı dik duruşlarıyla bizlere örnek oldular. Ülkenin geleceğini yetiştiren üniversiteleri, daha okunulabilir daha adil ve eşit üniversitelere çevirmeye çalıştılar. Onlar üretim araçlarının asıl sahibi olan işçilerin, sömürülmesini durdurmaya çalışanlardı. Her biri pırıl pırıl gençlerdi. İyi üniversitelerde iyi bölümler okuyorlardı. İçlerinde maddi durumları iyi olanlar da vardı. Her biri bu sömürü düzenine ayak uydursa, çarkın bir dişlisi olsa, devlet içinde büyük yerlere gelebilirlerdi. Lakin onların her biri bu vatanı seviyordu ve vatanı sevmek onlar için sadece toprağını, parasını sevmek değildi. Onlar bu vatanın içindekileri seviyorlardı. Sınıfları yıkmak, bu sömürü düzenini alaşağı etmek istiyorlardı. Çünkü bu vatanı sevmek içindeki insanları sevmekti. Ezilenlerin sesi olmaktı, vatanını sevmek.
Sinan Cemgil; İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca biliyordu. Nitelikli bir eğitim ortamında büyümüş ve ODTÜ mimarlık okuyan başarılı birisiydi. Mahir Çayan ayrıca bir yazar ve şairdi. Hüseyin Cevahir gibi. İbrahim Kaypakkaya’nın elinden edebiyat dergileri düşmezdi. Okumayı öğrenmeyi severlerdi. Futbolu severlerdi. Mahir bir Fenerbahçe taraftarıydı. Hepsi sevdikleri şeyler olan insanlardı. Hepsinin normal bir yaşantısı vardı. Lakin onlar halk uğruna savaşmanın onurunu hiçbir şeye değişmediler. Onların bize bıraktıkları en büyük miras şanlı mücadeleleriydi. Onların bu mücadelesi emperyalistleri öylesine korkuttu ki onları öldürmek için ellerinden geleni yaptılar. Ancak onların hepsinden daha güçlü fikir ve idealleri vardı. Zannettiler ki onları öldürdüklerinde fikirlerini de öldüreceklerdi. Lakin bedenler gidici olsa daha fikirler her zaman kalıcıdır. Deniz’in de dediği gibi: “Burada ölen sadece bedenimdir ki zaten ölümlüydü, ölecekti. Ama düşüncemi öldüremeyeceksiniz, düşüncem yaşayacak.”
MÜCADELEYİ İLERİ TAŞIMAK İÇİN
Bugün Denizlerin bayrakları bizlere kalmış en büyük mirastır. Vücutları ile bütünlük kurmuş fikirleri, artık kardeşlerinin bedenlerinde can bulmaktadır. Onların bize devrettikleri bu mücadeleyi ileri taşımak için kendimizi sürekli geliştirmemiz gerekmektir. Onların mücadelesine ortak olmak, sadece onları bilmek, onları okumakla olmaz. Öncelikle onları anlamamız ve onlar gibi yaşamamız gerekmektedir. Onları sevmek, hareketlerini benimsemek ile birlikte onları geliştirmek, hatalarından çıkan dersleri anlamaktır. Onların mirasını oturduğumuz yerden değil ancak onlar gibi mücadele ederek genişletebiliriz. Teoride ne kadar kendimizi geliştirirsek geliştirelim, onların hayalindeki devrimi ancak pratiğe dökerek yapabiliriz. Bunun için sürekli mücadelenin içinde olmamız gerekmektedir. Tam bağımsız, sınıfların olmadığı, kimsenin sömürülmediği bir ülke bizlerin onlara karşı borcudur. Mücadeleden korkarsak, geri adım atarsak işte o zaman onların mirasına sahip çıkamayız. Edip Cansever’in dediği gibi: “Utancı bilerek yaşamak korkunç. Daha korkuncu da var: Utancı bilerekten yaşatmak.” Dediğimiz gibi, “Denizler ölmez! Büyür ve okyanus olur.”