Üretim bir ölüm kalım meselesidir
6 yıl önce facia adete geliyorum demesine rağmen işçiler, hiçbir önlem alınmadan, maksimum kar anlayışı ile sağlığı ve çalışma koşulları düşünülmeden çalıştırıldı.
Pixabay
Doğa SÜMER
İstanbul Üniversitesi
Soma’da alınmayan önlemler yüzünden 301 işçinin iş cinayetine kurban gittiği, tarihe kara bir leke olarak geçen katliamın üzerinden tam tamına 6 yıl geçti. “İşin fıtratında var” gibi uhrevi söylemlerle olayın basitleştirilmeye çalışılması, dönemin başbakan danışmanın tekmelediği işçi, sorumlulara verilen ödül gibi cezalar hafızalarımızda acı izler bıraktı. Bu geçen 6 yılda ise madenciler iş sağlığı ve güvenliği sağlanmadan çalıştırılmaya devam edildi. Mecliste iş sağlığı ve güvenliği yasası yeniden düzenlenmesine rağmen bu tedbirlerin alınması için patronlara verilen süre defalarca uzatıldı. Gerekli tedbirlere uymayanlara ise hiçbir yaptırım uygulanmadı.
FACİA GELİYORUM DEDİ
6 yıl önce facia adete geliyorum demesine rağmen işçiler, hiçbir önlem alınmadan, maksimum kar anlayışı ile sağlığı ve çalışma koşulları düşünülmeden çalıştırıldı. İşçi sayısı ve üretim arttı ancak ocaktaki havalandırma kapasitesi ve şartlarında ise bir değişiklik gerçekleştirilmedi. İşe başlamadan önce işçilere sadece üç gün eğitim verildi. Bilirkişi raporlarında yer alan ifadelere göre, yer altındaki karbon monoksit miktarını ölçen sensörler, faciayı aylar önceden haber verdi. İşçileri verilen, zehirli gazlardan koruması gereken maskeler ise küflü ve işlevsizdi. İşçilerin haklarını savunması beklenilen sendikanın yöneticileri ise adeta patronların destekçisiydi.
301 madencinin hayatını kaybetmesi ile ilgili dava 2015’te mahkemenin iddianameyi kabul etmesiyle birlikte başladı. O günden bugüne kadar adalete olan güveni zedeleyen bir dizi karara imza atıldı. Ancak her şeye rağmen Somalı aileler, geçen 6 yıla ve yapılan tüm müdahalelere rağmen adaleti yer altından kömür çıkarır gibi yeryüzüne çıkarmak için çabalıyorlar.
ADALET DE MADENİN ALTINDA KALDI
Sanıklar İlk olarak olası kast ile yargılanırken, mahkeme heyeti ve savcı değişti. Davaya yeni atanan savcı mütaalasında olayın, ailelerin ve avukatların talebi olan olası kast ile değil bilinçli taksir ile meydana geldiğini söyledi. Dava sürerken işçi ailelerinin avukatı Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı ise tutuklandı. Katliamın sorumlusu olarak yargılanan Can Gürkan ise cezaevinden çıktı. Ancak tek bir mesajla bir gecede işten atılan 2 bin 831 maden işçisinin tazminatları 6 yıldır hâlâ ödenmedi. Sorumlular göstermelik cezalar aldılar. İşçilerin çalışma koşullarında ise sadece ufak tefek, göstermelik iyileştirmeler yapıldı. Ancak sisteme dair bir şeyler değişmediği sürece, madenler özelleştirilip taşeron uygulamaları devam ettikçe işçi sağlığı ve çalışma koşulları patronların umurunda olmayacak.
Peki geçen bu 6 yıllık süre zarfında işçilerin çalışma koşullarını düzenleyen, sağlığını koruyan önemler alındı mı? Hayır. Uygulanan emekçi düşmanı, sermaye yanlısı politikalar artarak devam etti. Özellikle içinde bulunduğumuz pandemi koşullarında iş güvenliği tamamen bir kenara atılıyor. İşçiler ücretli izin talep ediyor olmasına rağmen sermaye tarafından “üretmeye mecburuz” denilerek işçiler sağlıksız koşullarda çalıştırılmaya devam ediliyor. Hükümetin “evde kal” çağrıları işçi sınıfında karşılık bulamıyor. Birçok işçi koronavirüs belirtileri göstermesine rağmen işten atılma korkusuyla rahatsızlıklarını dile getiremiyor. Üretim baskısı vahşi bir şekilde devam ediyor. Bu baskı madenlerde çok daha derin bir şekilde hissediliyor. Pandeminin sınıfsal boyutu her geçen gün daha da açık bir şekilde görülüyor. Cumhurbaşkanı’nın Atatürk Havaalanı’na yapılan hastaneye ziyaretinde işçilerle arasına hem sosyal hem de “sınıfsal mesafe” koyabilirken, işçiler için hiçbir önlem alınmadığı gözler önüne seriliyor.
Kar hırsı ile işçi ve emekçilerin yaşamının hiçe sayılmasına karşı “insanca yaşamak ve çalışmak istiyoruz” diyerek en can alıcı taleplerimiz etrafında bir araya gelmek büyük önem taşıyor. Gençliğin mücadelesi ve talepleri de bunlardan ayrı düşünülemez. Geçtiğimiz günlerde turizm sektörü için üniversite sınavın geri bir tarihe çekilerek gençlerin geleceği ve hayalleri ile oynanması da bunun en can alıcı örneklerinden birini teşkil ediyor. Türkiye gençliğinin de geleceğine sahip çıkması için talepleri etrafında birleşip örgütlenmesi ve bu davaların takipçisi olması gerekmektedir.