“Salgınla savaşta” ilk vazife meslek liselilere!
Meslek liseliler 20 yaş altı sokağa çıkma yasağına rağmen, virüs ile savaşta cepheye gönderilen ön müfreze ilan edilmişlerdi.
Freesvg
Barış TİMUR
Kayseri
Meslek liseliler… Onlar; lise hayatlarında nasıl kalifiye işçi olunur, bu sorunun cevabını yaşayarak en net veren öğrencilerdir. Tabi aslında onlara öğrenci demeye bin şahit ister. Teknik olarak Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde görülseler de, staj adı ile çeşitli şirketlerde, fabrikalarda ve atölyelerde çalıştırılan, yalnızca öğrenci sıfatını taşıyan işçi adaylarıdır onlar. Zira lise dönemlerinde kültür ve bilim derslerini “hiç” denilecek kadar az gören ve tornavidayı nasıl tutması gerektiğini öğrenenlere tam anlamıyla öğrenci denilebilir mi?
ÖN MÜFREZE TAKIMI MESLEK LİSELİLER
Tüm liseliler arasında hep en çok tartışılan meslek liseliler, sürekli değişen uygulamalar ile gündeme geliyor. Daha çok yakın zamanda üniversiteye direk geçiş hakları kaldırılmış, âdeta “sizin işçi olmaktan başka hayaliniz olamaz” denilmişti. Hatta daha bu konu üzerine tepkiler yeterli doygunluğa ulaşıp meslek liseliler hakları olanının ellerinden alındığını tam anlamıyla öğrenemeden, bir de staj meselesinde yeni değişiklikler yapıldı. Stajlarını son sene yapacakları ve bir yıl boyunca sadece çeşitli yerlerde çalıştırılacakları bir durum ortaya çıktı. Hatta çalışırken asgari ücretin çeyreğini bile almayacakları ve sigorta girişleri patronların inisiyatifine bırakılacağı da bu değişikliğin ciddi bir yansımasıydı. Bunlar yetmezmiş gibi meslek liseliler, Covid-19 salgını ile mücadele etmek zorunda bırakıldılar. Toplumun sağlığı onlara kalmış gibi maske ve dezenfektan üretmeleri istenmişti. Yani meslek liseliler 20 yaş altı sokağa çıkma yasağına rağmen, virüs ile savaşta cepheye gönderilen ön müfreze ilan edilmişlerdi.
OKULLAR KAPALI OLSADA ÇALIŞTIRILMAKTAN ŞİKÂYETÇİLER
Bu süreçte meslek liselilerin bireysel olarak yaşadıklarına değinmekte fayda olacaktır. Her gün her an televizyonlarda “evde kalın” çağrıları yapılırken, evde kalamayan ve maske üretmek zorunda kalan meslek liselilerin psikolojilerini düşünmek gerekir. Kendi yaşıtları evdeyken ve herkesin evde kalması gerektiği algısı yaygınken, haftanın belirli günleri özellikle toplu taşıma araçlarını kullanarak maske üretmeye gitmek meslek liseliler açısından sıkıntılı bir süreçtir. Bu konuda yalnızca bir izin kâğıdı ile diğer yaşıtlarından ayrıcalıklı olmaları, tercih etmedikleri bir ayrıcalık halini almıştır. Okulların kapalı olduğu vaziyette, normal eğitim süresi içerisine dâhil olmadan bu süreç işlemeye devam ediyor. Bu süreçte dergimiz Genç Hayat’a görüşlerini yazan bir meslek liselinin vurguladığı bir başka nokta ise “gelecek” konusu olmuştu. Zaten meslek liseliler geleceklerinin belirsizliği üzerine kaygılı iken, salgın koşullarında maske üretimi için hemen öne sürülmeleri, geleceğin işçileri olmaları hasebi ile başka bir tartışma yaratıyor ve meslek liselilerinin taleplerini ortaya çıkıyor. Salgın olmasa bile tüm önlemlerin alındığı sağlıklı koşullarda ve gelecekleri, temel ihtiyaçları garanti altına alınmış bir yaşam istediklerini belirtiyorlar. Peki, meslek liseliler neden bu süreçte çalışmaya mecbur bırakıldılar?
ÇOCUK VE GENÇ İŞÇİLİK KULLANILIYOR
Bu süreçte Covid-19 salgınının büyüyüp küresel bir mesele haline dönüşebileceğini öngöremeyen ve sahada piyasanın kriz fırsatçılığının önünü alamayan AKP hükümeti, çareyi ucuz yoldan üretim yapmakta buldu. Peki, neden meslek liseliler hemen sahaya sürüldü? Covid-19 salgını ile piyasada maske, dezenfektan ve tıbbi ürün sıkıntısının yaşanmaya devam etmesi ve maske takma zorunluluğunun getirilesi maske ve dezenfektan üreticilerine karşı artan talep karşılanamadı. Bu durumun oluşmasının en başındaki sebep ise, ilk Çin’de ortaya çıkan salgında tüm üretilen ve stok yapılan tıbbi malzemelerin Çin’e satılması oldu. Ülkemizde özellikle salgın sürecinin en başında hastanelerde yokluğu ciddi manada hissedilen tıbbi maske ve el dezenfektanın üretimi özel firmalar tarafından yapılırken üretim kapasitesi ise ihtiyaca oranla çok çok aşağıda kaldı. Tıbbi malzemelerin özel firmalar tarafından kar amaçlı üretiliyor olması, insan sağlığı temel alınmadan tekelleşmiş olması, kapitalizmin insan merkezli değil yalnızca kar amaçlı olduğunu da bu dönemde bizlere göstermiş oldu. Buralardan doğan sonuçla, kapitalistlerin ve hükümetlerinin takındığı tutum, 18 yaşından küçük çocuk ve genç işçiliği, olağanüstü durumlarda ortaya sürerek istismar etmesi, yalnızca üretimde maliyeti düşürmek ve yine aynı zamanda şirketleri en az zararla bu süreçten kurtarmaktır.
İNSAN MERKEZLİ YAŞAM İÇİN MÜCADELE
Salgın sürecinde gündemde olan ve demokratik kurum, kuruluş ve siyasi partilerin talep ettiği, zorunlu üretimin yapıldığı yerler dışında her emekçiye ücretli izin verilmesi gerektiği meselesi de bu konu ile doğrudan bağımlıdır. Özel firmaların ve şirketlerin tek amacı, ne ürettiği değil, sınırsız karlarıdır. Buradan ise işçilerin uzun saatler çalıştırılarak yoğun emek sömürüsü süreci doğmaktadır. Uzun saatler yan yana çalıştırılan fabrikalarda, salgının çok kolay bir şekilde yayıldığını da biliyoruz. Öte yandan tıbbi malzeme üreten özel firmalarda yoğun çalışma temposunun olduğu, işçilerin vardiyalı ve dönüşümlü salgın riskini azaltacak taleplerinin görmezden gelindiğini de görüyoruz. Çünkü dediğim gibi, yoğun üretim ve kar amacı, işçilerin sağlığını düşünmüyor. Oysaki halkın sağlığı ve ihtiyaçları düşünülerek ilk aşamada zorunlu üretim yapılan işletmeler ve özel hastaneler bu süreçte hemen kamulaştırılabilir ve çalışma şartlarının daha az risk ortamında olması sağlanabilirdi. Ayrıca tıbbi malzeme üretiminin ticari kaygılara değil halk sağlığı düşünülerek yapılması da bu sıkıntılı süreçten çıkışın adımlarındandır. Kapitalizm, kendi acil ihtiyaçlarını karşılamak ve bu süreçten en az zararla çıkmak için çocuk ve genç işçiliği kullanma yoluna başvurmuştur. Meslek liselilerin yasaklara rağmen özel izin adıyla çalıştırılması da işte bunların toplamından doğmuştur. En başta kendimizin ve yakınlarımızın sağlığı için bu düzene karşı çıkmak gerekmektedir. İnsan sağlığını görmezden gelen bu sisteme karşı verilecek en etkili cevap ise örgütlü mücadeledir. Kar merkezli sistem değil, insan merkezli yaşam istemektir.