13 Mayıs 2020 03:00

Karanlığın içinden birleşerek boyadığımız “Mor Yıllar”

Madem yıllar bizim için hala bu kadar karanlık, o halde mücadelemizle o yılları da mora boyayacağımızı bilsinler istedik.

Fotoğraf:Mor Yıllar filminin Youtube fragmanından alınmış ekran görüntüsü

Paylaş

Aslı Deniz ALTINSU

İTÜ

Alice Walker'ın romanından uyarlanan, Steven Spielberg tarafından yönetilen “Mor Yıllar” filmi 1900’lü yılların başında Amerika’nın Georgia eyaletindeki kırsal topraklarda geçiyor. Film bizi her yönüyle o dönemi özetleyen çarpıcı gerçeklerle baş başa bırakıyor.

Siyah kadınların yaşadığı sorunları ve yaşamlarına dair kült noktaları toplumdan izole edilmiş bir ortamda dile getiren filmin, ötekileştirilmiş siyahi toplumun o dönemin yapısal ve toplumsal gerçekliğini son derece dramatik bir şekilde karşı tarafa geçirdiği rahatça ifade edilebilir. Filmin baş karakteri Celie’nin iç ve dış dünyasına ait gerçekleri dramatize etme ve duyguyu işleme konusundaki becerisi ise göz ardı edilemez.

KARDEŞİNİ DOĞURAN BİR KADIN

Babası tarafından tecavüze uğrayarak “kardeşini doğuran” bir kadından bahsedelim. O babanın kendisini resmen köle olarak sattığı, başka bir siyahi adamın boyunduruğu altına girmeye mahkûm edilen siyahi bir genç kadın: Celie. Karakter bize öyle net simgesel vurgular yapıyor ki o dönemde kadınların yaşadığı fiziksel şiddetin, psikolojik zorbalıkların yanı sıra kadının toplumdan ve kendi içsel dünyasından bile ne kadar ayrıştırıldığını buna rağmen bile hep bir umutla mücadele etmekten vazgeçmediğini de net bir şekilde okuyabiliyoruz. Umudu aradığı ışıklı yolda, tek başına olan mücadelesinde zorlanırken ve kendi sınırlarını yaratırken; duygularına, fikirlerine ve yaşamak istediği hayata değer veren, onu bedeniyle ve sahip olduğu benliğiyle olduğu gibi kabul eden diğer bir kadınla yan yana geldiğinde ise o sınırların kolayca yıkılabilir olduğunu ve mücadelesini verdiği şeylerin farkına varıp aksiyona geçerken daha hızlı motive olabildiğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Toplumda her hareketi hor görülüp aşağılanan; ait olduğu etnik sınıfta ortak ten rengine sahip olduğu insanlar tarafından bile siyahi ve kadın olduğu, hatta “çirkin” olduğu ithamıyla hakarete uğrayan; bedenini, görünüşünü topluma kabul ettiremeyen; kendisine bile itiraf edemediği duygularıyla beraber yaşadığı karanlık yıllara direnen bir kadın! Kız kardeşinden ayrı geçirmek zorunda olduğu o karanlık günlerde içsel dünyasına kapansa bile, kendi görüşleri ve tutumları sebebiyle dışlanmış fakat özgür bir kadın olabilmiş başka bir kız kardeşe tutunarak hapsedildiği cehennemden kurtulmayı başaran siyahi bir kadının mesajını iletiyor bizlere film.

MEŞALE ELİMİZDE

Siyah ya da beyaz tenli, bir ten rengi ne kadar fark edebilir ki? Filmde işlenen dönemin üzerinden 120 yıl geçmesine rağmen kadınlar için hala değişemeyen bir zindanın simülasyonunu devam ettiren bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz. Bu da demek oluyor ki bir yerlerde kız kardeşlerimizin hala ışığa ihtiyacı var ve biz bir nebze onlardan daha özgür olabilmiş kadınlar olarak o meşaleyi taşımak, kız kardeşlerimizin ellerinden tutup karanlıklarını aydınlığa kavuşturmak zorundayız. Kadını toplumla bağdaştıramayan, ona toplumda yer bile vermek istemeyen çaresiz, aciz zihniyet ve sistemlerin üzerlerini meşalelerimizin ateşiyle mora boyamaya devam edeceğiz.

Madem yıllar bizim için hala bu kadar karanlık, o halde mücadelemizle o yılları da mora boyayacağımızı bilsinler istedik.

ÖNCEKİ HABER

Karantina döneminde kadın

SONRAKİ HABER

Dekan Orhan Acar'ın çirkin yüzü kameraya yansıdı: Kızların resimlerini görüyoruz…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa