Turizm sektörünü neler bekliyor?
Prof. Dr. Aslıhan Aykaç: Turizm işçilerinin çoğunlukla sezonluk ve düzensiz çalışması bu alandaki istihdama dayalı hane halkı gelirinde büyük bir gerileme ve yoksullaşma beklentisi yaratıyor.
Fotoğraflar: Freepik&Pixabay Kolaj: Evrensel
Prof. Dr. Aslıhan AYKAÇ
Aralık ayından beri devam eden pandemi sürecine yönelik politika yapımı ve alınan önlemler, sağlık riskleri kadar ekonomik göstergeleri de dikkate alarak şekillendi. Normalleşmeye dönük bu geçiş sürecinde de ekonomik beklentiler halk sağlığı tedbirlerinin önüne geçiyor.
Olası bir ekonomik çöküntünün önüne geçmek için okullar hızlıca bahar dönemini tamamlamaya çalışıyor, lise ve üniversite giriş sistemleri de aynı aceleyle düzenleniyor.
Bütün bu çaba genel olarak ekonomiyi canlandırmak, özellikle de önümüzdeki üç aylık turizm sezonunun gelirlerinden mahrum kalmamak için. Oysa son altı aylık göstergelere bakıldığında, turizm gibi sosyal mesafenin az, emeğin yoğun, sunulan hizmetlerinse kişisel ilişkilere dayalı olduğu bir sektörde normalleşmenin ne kadar mümkün olduğu tartışılır.
Ekonominin tüm alanlarında beklenen daralma kaçınılmaz olarak turizm sektöründe de bekleniyor. Bu beklenti doğrudan turizm sektöründe istihdam edilen kesimlerin de ciddi bir iş kaybına uğrayacağına işaret ediyor. Turizm işçilerinin çoğunlukla sezonluk ve düzensiz çalışması bu alandaki istihdama dayalı hane halkı gelirinde büyük bir gerileme ve yoksullaşma beklentisi yaratıyor.
Turizm sektörünün farklı hizmet bileşenlerinden oluşması doğrudan turizm işletmelerinde istihdam edilenlerin yanı sıra dolaylı istihdam açısından da sorun yaratıyor. Konaklama sektöründeki aksama onu destekleyen ulaşım, eğlence, yeme-içme sektörlerini de etkiliyor.
Turizmdeki daralma tarımdan tekstile, yereldeki ulaşım hizmetlerinden farklı alanlardaki tedarikçilere kadar birçok kesimi çarpan etkisi yaratarak etkilemiş oluyor.
KAPASİTE DÜŞÜRÜLECEK KÂRLAR AZALACAK
Turizm sektörü, genel olarak düşük sermaye yatırımları gerektirmesi ve ucuz emeğe dayalı olması nedeniyle kâr oranlarının yüksek seyrettiği sektörlerden biridir. Ancak mevcut koşullar altında işletmelerin pandemiye karşı ciddi önlemler alması gerekiyor. Konaklama alanlarında olmasa da toplu kullanıma açık tüm alanlarda sosyal mesafe kurallarına uygun yerleştirmeler, hijyen kurallarına uygun temizlik faaliyetleri yürütülmek zorunda. Örneğin 1000 yatak kapasiteli bir otelde toplu kullanıma açık restoranlar, havuzlar, spor salonları ve rekreasyon alanları yeniden düzenlenmek zorunda. Küçük otellerde riskin azaldığını söylemek zor, küçük işletmeler de benzer sosyal mesafe ve hijyen standartlarını uygulamaya koyacaktır. Dolayısıyla işletme büyüklüğünden bağımsız olarak turizm sektöründe hizmet maliyetleri artacak, bunun yanı sıra yeni düzenlemelerle tam doluluk sağlanamayacağından kârlılıkta ciddi bir düşüş söz konusu olacak.
Değişen sektör dinamikleri emek kesimi için çok boyutlu sorunları da beraberinde getiriyor. İlk olarak turizm çalışanları tüm önlemlere rağmen belli sağlık risklerini göz önüne alarak çalışmak zorunda kalacaklar.
ÇALIŞANLARIN RİSKİ BÜYÜK
Çalışanlar çoğu zaman sezonluk ve kayıt dışı çalışıyor, bu işçilerin sosyal güvencesi yalnızca çalıştıkları süreyi kapsıyor, dolayısıyla sezonda maruz kaldıkları virüs riski sezon dışında ortaya çıkarsa sağlık güvencesinden yoksun kalıyorlar. Mesela mevsimlik çalışan göçmen işçiler çoğu zaman bekar odalarında, ya da çalıştıkları tesisin yakınındaki pansiyonlarda kalıyor. Bu işçilerin halihazırdaki barınma sorunu virüs riskiyle daha da kötüleşiyor.
İkinci bir risk de gelir güvencesi, artan maliyetler ve düşen doluluk oranlarının sektördeki fiyatlara yansıdığı kadar işçilerin ücretlerine de yansıyacak olması; bu nedenle zaten güvencesiz olarak çalışanlar bir de ücretlerin kısılmasından ötürü mağdur olacaklar. Kayıt dışı ve sezonluk çalıştıkları için işsizlik sigortasının şartlarını da sağlayamayacaklar. Son olarak, işletmeler virüs riskini sınırlı tutmak adına çalışan sayısını da düşük tutmayı tercih edebilirler. Bu durumda turizmde çalışanların çalışma saatlerinde artış ve iş tanımlarında bir genişleme söz konusu olacaktır. Bütün bunlar, çalışanların mevcut iş güvencesi ve gelir güvencesi yoksunluklarının yanı sıra çalışma koşullarında bozulmaya ve COVID-19 kaynaklı sağlık risklerinde de bir artışa neden olacaktır.
KISA VADELİ GETİRİ ANLAYIŞINA SAPLANMAK
Türkiye’de düşük sermaye yatırımları ve yüksek kârlılığa dayalı olarak 1980’den beri istikrarlı olarak büyüyen bir turizm sektörü söz konusu. Zaman zaman -Rus uçağının düşürülmesi, Almanya’yla gerilen ilişkiler gibi- kısa dönemli gerilemeler yaşansa da Türkiye dünya turizminde önemli bir paya sahip. Ancak Türkiye turizminin dünyadaki yerine bakarken bazı temel kısıtların da altını çizmek gerekiyor.
Öncelikle 2019 verilerine göre Türkiye’ye gelen turist sayısı açısından dünyada 6. sırada yer alırken turizm gelirleri açısından ilk on içinde yer almıyor. Bu da Türkiye’ye gelen turistlerin gerçek anlamda gelir bırakmadığını gösteriyor.
İkinci olarak Türkiye’de turizm eğitimi yaygın bir biçimde kurumsallaşmış olsa da okulluların sektörde istihdam edilmemesi sunulan hizmetin niteliği ve sektörün yenilikçi pratiklere açık olması açısından sorun yaratıyor, bu nedenle gerçek anlamda bir etkinlikten söz etmek zorlaşıyor.
Sektörün ağırlıklı olarak mevsimlik göçmen emeği kullanması, düzensiz ve kayıt dışı istihdam yaklaşımı, turizmin yarattığı iş imkanlarının sömürüden bağımsız olmadığını gösteriyor. Bu şartlar altında Türkiye turizm sezonunu başlatmak için acele etmek yerine, krizi fırsata çevirmeli ve sektörün hem turistleri memnun edecek hem emek sürecini etkinleştirecek hem de işletmelerin kârlılığını sürekli kılacak değişiklikler yönünde adım atmalı. Ancak mevcut yaklaşım, bir kere daha, Türkiye’nin kısa vadeli getiriler için kapsayıcı bir turizm anlayışından vazgeçtiğini gösteriyor.
DÜNYADA SEKTÖR YÜZDE 70 DARALABİLİR
BM Dünya Turizm Örgütünün 11 Mayıs tarihli açıklamasına göre halen bütün ülkeler seyahat sınırlamalarını sürdürmekte ve küresel destinasyonların yüzde 72’si sınırlarını tamamen kapatmış durumda. DTÖ Başkanı Pololikashvili turizmin milyonlarca insana iş imkanı sunduğunu, bu sayede geçim kaynaklarını koruduğunu ve sürdürülebilir kalkınmaya destek olduğunu söylüyor.
- Tüm dünyada 1.6 milyar insan pandemi nedeniyle iş kaybına uğramış durumda.
- Turizm sektöründe çalışanlar da özellikle kayıt dışı çalışma, sezonluk çalışma, gelir güvencesi ve iş güvencesinden yoksun olma nedeniyle daha da kırılgan bir konumda.
- 2019 verilerine göre turizm, kimyasallar ve petrolden sonra dünyanın üçüncü büyük ihracat kategorisi. Dünya gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 10 kadarına ve dünyada istihdamın da yüzde 10’una denk düşen bir hizmetler üretimi söz konusu.
- Doğrudan sektörde istihdam edilenler 120 milyon civarındayken, bunun yarattığı çarpan etkisiyle ortaya çıkan dolaylı istihdam 300 milyondan fazla ediyor.
- Nisan ayında yapılan G20 zirvesinin Turizm Bakanları COVID-19 açıklamasına göre, OECD’nin uluslararası turizmde öngördüğü yüzde 45’lik daralma, normalleşme çabaları eylüle sarkarsa yüzde 70 düzeyine kadar çıkabilir.
Bu daralma sektörün emek-yoğun yapısı da göz önüne alındığında 75 milyonluk bir iş kaybına denk düşüyor.
OVERTOURISM’İN SONU
Küreselleşmenin en önemli sonuçlarından biri artan mal, hizmet ve para hareketliliğinin yanı sıra ulaşımın yaygınlaşması ve ucuzlaması nedeniyle insan hareketliliğinin de artması oldu. Ancak bu artış, İtalya, İspanya gibi çok turist alan yerlerde yerli halkın gündelik hayatını etkilemesinden ötürü tepkilere yol açtı. İronik bir biçimde de olsa pandemi, bu turizm patlamasının yarattığı sosyal, kültürel ve doğal tahribatı biraz olsun hafifletmek için imkan yarattı.
Bugün tüm sektör bileşenlerinin nasıl bir turizm ekonomisi istediklerine dair düşünmeleri için iyi bir fırsat, ancak bunu yaparken turizm çalışanlarının da söz sahibi olması önem taşıyor.