14 Mayıs 2020 00:30

Elma dersem çık…

2020 yılında olmamıza rağmen halen insanları cinsel yönelimleri nedeniyle damgalayan, ötekileştiren ve hatta hedef haline getirebilecek bir dile şahitlik ediyoruz.

Fotoğraf: Evrensel

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Dünyada yaklaşık 6500, Türkiye’de ise 500 farklı çeşit elma yetişmektedir. Sarısından kırmızısına, ekşisinden tatlısına, sertinden yumuşağına, büyüğünden küçüğüne çeşit çeşit elmalar. Elma bir meyve olarak ağzımızı tatlandırmasının yanı sıra din, kültür ve bilim dünyamızda da yer alarak bizleri zenginleştirmektedir.

Örneğin Âdem ve Havva’nın cennetten kovulmasına neden olan, doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi sağlayan yemiş olarak cisimleşir elma. Bir masalın içerisinde prensese sunulan meyvedir elma. Sonuna kadar dinlemeyi becerebilirsek masalların sonunda bizim de payımıza gökten düşen bir hediyedir elma. Şimdiye kadar insanların payına sayısız elma düşmüş olsa da elmanın düşüşünü yerin çekimiyle ilişkilendirerek bilimde çığır açmak Newton’a kısmet olmuştur. Ya da 16 Mart 1988 tarihinde Halepçe’ye kokusuyla ölümü getirendir elma.

Bu çağrışımların yanında günümüzde elma denilince ilk akla gelen ne Amasya elmasıdır ne de Granny Smith. Parlak yeşil ve kırmızı renklerin karışımından oluşan, sert, sulu ve tatlı bir elma cinsi olan ve bizlerin kısaca “Mac” olarak tanıdığı Macintosh cinsi elmadır. Hatta logosu da yarısı yenmiş bir elmadır.

Peki telefonundan bilgisayarına bir “zenginlik” ve “saygınlık” göstergesi sanılan bu elmanın yarısı neden yenilmiştir? Çok besleyici olduğu için mi? Ya da çok tatlı olduğu için mi? Hayır.

Isırılmış olan o parçanın arkasından 1912 yılında doğmuş ve 42 yaşında ölmüş olan Alan Mathison Turing’in trajik öyküsü gizlidir. Turing İngiliz bir matematikçidir. Aynı zamanda Turing makinesi denilen algoritma tanımı ile modern bilgisayarların kavramsal temelini atan bir bilgisayar bilimcidir. II. Dünya Savaşı sırasında Almanların Enigma şifrelerinin kırılmasında çok önemli bir rol oynayarak savaşın gidişini değiştirmiş ve savaş kahramanı sayılmıştır.

Dünyaya ve İngiltere’ye çok önemli katkılarda bulunan bu bilim insanının yasalar nazarında “makbul vatandaş” olmasını engelleyen bir “suçu” vardır. Turing bir eşcinseldir ve İngiliz yasalarına göre, savaş kahramanı da olsanız, bu bir suçtur.

Turing’e ceza evine girmek ya da kimyasal olarak hadım edilmek arasında bir seçim dayatıldı. Turing payına hadım edilmek düştü. Kimyasal hadım sürecindeyken 8 Haziran 1954 tarihinde evine gelen temizlikçisi tarafından ölü olarak bulundu. Başucunda da yarısı yenmiş siyanürlü bir elma. Resmi kayıtlara intihar(!) olarak geçti.

Evet İngiltere’de 1967 yılında eşcinselliği bir suç olarak tanımlayan ve cezalandırılmasını öngören yasa yürürlükten kaldırıldı. Ölümünden ancak elli yıl sonra ünlü matematikçiye yapılanların korkunç olduğu resmi olarak kabul edildi, Turing’in ölümünden altmış yıl sonra da Kraliçe 2. Elizabeth tarafından kraliyet affı bahşedilip, onurlandırdı(!). Ancak bunların hiçbiri 42 yaşında ölen Turing’i geri getirmedi.

Geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, salgın hastalığın ele alındığı cuma hutbesinde eşcinselleri hedef haline getirebilecek “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti” cümleler kurdu.

Ali Erbaş’ın cümleleri üzerine Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Psikiyatri Derneği ve Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği ortak bir basın açıklaması ile eşcinselliğin ve zinanın salgınla ilişkisinin bulunmadığını, eşcinselliğin başka hastalıklara neden olmadığını ifade etme ihtiyacı hissettiler. Eşcinselliğin veya herhangi bir cinsel yönelimin kişiyi ruhsal ve bedensel olarak daha hasta ya da daha sağlıklı kılmadığını belirtmek zorunda kaldılar. Salgının olumsuz etkilerinin üstesinden gelmenin toplumun tüm kesimlerini içeren bir dayanışmanın geliştirilmesiyle mümkün olduğunu ve tüm yetkililerin ayrımcı ve damgalayıcı dilden, üsluptan, davranıştan uzak durmasına her zamankinden daha çok özen göstermesi gerektiğini vurguladılar.

Evet elma tadı ve çağrışımları ile bizleri zenginleştiren bir meyvedir. Elmanın bizlere kattığı bu zenginliklere bir ek de çocukluğumuzdan gelsin.  “Elma dersem çık, armut dersem çıkma.” nidası saklambaç oynayan her çocuğun bildiği bir cümledir. Ebeden saklanan çocuğa sobelenmeden ortaya çıkmasının güvencesini verir elma kelimesi. 2020 yılında olmamıza rağmen halen insanları cinsel yönelimleri nedeniyle damgalayan, ötekileştiren ve hatta hedef haline getirebilecek bir dile şahitlik ediyoruz. Eşcinselleri ebenin bakışına yakalatarak sobelenmelerini ve oyunun dışına çıkartılmalarına neden olabilecek bir tutumun tırmanışını izliyoruz. Oysa bu dilin ve tutumun yerine, toplumun bütün kesimlerini bir arada tutacak, ebelenmeme güvencesini sağlayacak bir yaşamı örebilmenin yollarını bulmalıyız. Sonra da hep bir ağızdan bağırmalıyız “Elma” diye.  

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI