Şair Mahmut Temizyürek: Dışarıda kar yağarken içeride bahar olmuyor
‘Balkon Söyleşileri’ne konuk olan Temizyürek “Sekiz milyar içindeki şanslılardan biriyim; sığınabildiğim evde zorunlu kapanıştan şikayetçi olamam ama dışarıda kar yağarken içeride bahar olmuyor" dedi.
Şair Mahmut Temizyürek, Fotoğraf: Mehmet Özer
C. Hakkı ZARİÇ
Merak bu ya şair evde nasıl yaşıyor, ne yapıyor karantina günlerinde ve sokağa bakınca gelecek zamanı nasıl tasarlıyor zihninde. Olmadık düşler değil, insana dair kuşkuları ve heyecanları var Mahmut Temizyürek’in de. Nâzım’a, Don Kişot’a, Salah Birsel’e hatta Tefvik Fikret’e neler sormak isterdi kim bilir. Uzaktan yakına, evden eve, ekrandan gazete sayfasına şairin yanıtlarıdır. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyor ve burjuvazinin davetini devrimci bir güç olarak kabul etmemiz gerektiğinin altını çiziyor. Kabulümüzdür!
"İSTER İSTEMEZ İÇİM ÜŞÜYOR"
Eve kapandığımız pandemi günlerinde ne gibi sorular soruyorsunuz kendinize? Evden bakınca işe gitmek veya dışarıda olmak zorunda olanları görebiliyor musunuz, bu durumun sizdeki karşılığı nedir?
Kovid-19 kod virüs mesajla geldi. “Hayatın çıplakmış ey insan!” demiş oldu Koronal-virüs; “Kurduğun şu plastik uygarlığın gücü dünyanın derisini yüzmeye, havasını tüketmeye, suyunu çürütmeye yetermiş meğer. Kapitalist uygarlık kükreyen sanal bir kaplanmış meğer! Dünya cüzzamlı kocaman bir Orta Çağ köyüne benziyor şimdi. Hoyratça konmuş çitler, silahla korunan sınırlar yoksulluğun, açlığın-susuzluğun, savaşların kurbanı çaresiz göçmenlere daha çok acı çektirmek içinmiş meğer. Bana sınırın vız gelir!” diyor Koronal Bey. Hakikati celladından öğrenmek ne acı şey. Bir canlı türü olarak insanın yeniden sorgulanması kaçınılmaz; geleceğimiz bu sorgulamadan çıkacak yeni fikirlere bağlı. Belki de bir hayvan-oluş konağındayız daha. Bildiğimiz şeylerin birçoğundan kuşkuluyuz. Sahte umutlardan yorgunuz.Ben mi? Sekiz milyar içindeki şanslılardan biriyim; sığınabildiğim evde zorunlu kapanıştan şikayetçi olamam ama dışarıda kar yağarken içeride bahar olmuyor. Ülkelerin sınırına yığılmış yersiz yurtsuzlar, göçmenler, açlar, susuzlar var; evsizler var, ölümcül tehlike içinde çalışmak zorunda olanlar var. Ceberutun kendine benzeyen canileri, adlileri bırakıp muhaliflerini kapattığı hapishanelerde virüsün eline bırakılmış tutsaklar, siyasal tutuklular var. İster istemez içim üşüyor. Umut ve öfke, iç içe.
Vaktim olsa da okuyup yazsam, diye içinizden geçirdiğiniz işler için evden zaman ayırabiliyor musunuz? İstilasına maruz kaldığımız zamanı kendiniz için kullanabiliyor musunuz?
Ricat etmişlik durumu yaşıyoruz şimdi; sanki siperdeyiz ve orada yapılacak malum işler var. Ne ölümden korkmak ayıp/ne de düşünmek ölümü türküsünün en doğru zamanı. Ama bir de her zamankiler, ölmeden önce mutlaka okunacaklar var. Ölmeden önce! Ne ürpertici bir zaman adlandırması.
"DERMANI BULUNSA BİLE TRAVMASI KALICI OLACAK"
Dünya büyük ve korkunç deneyim yaşıyor, bunu nasıl, hangi araçlarla takip ediyorsunuz? Nerelere bakıyor kimlerin düşüncesini merak edip okuyorsunuz?
Hummalı bir arayış; gerçeği bize kim, hangi tür akıl, nasıl bir dil söyleyebilir? Gerçeği söyleme hakkı iktidardakiler ve onun kulları dışında herkesin hakkı. İktidar yalan söylemek, ezilenler doğruyu haykırmak zorunda. Bu hep böyleydi, şimdi acil olarak böyle.Bu yeni bir çağ, yeni bir zaman başlangıcı olabilir; Korona Çağı. Dermanı bulunsa bile travması kalıcı olacak, bu belli. Şimdiden verdiği yıkım doğa ve insanlık için, üretim ve üleşim konusunda unutulmaz dersler içeriyor. Yeni bir bakışla, maddeci bir düşünüşle sorgulayan kim varsa bildiğim, yeni bulduğum, onları izliyorum. Zamane filozoflarını mesela. Ama onların bazıları da korona karşısında biraz “filozof çıplak!” konumuna düştüler, naif fikirleriyle. Önemsediğim yazarlar var; az konuşup çok düşünenler, sıkı ve tekin davrananlar…Bir de bugünler için ironik bir rastlantı gibi ortaya çıkan bir yapıt var: Nurdan Gürbilek’in yeni kitabı İkinci Hayat. Bu kitabın konularıyla yaşadığımız şu hayat arasında rastlantısal bir bağ var; şaşırtıcı. Okudum, hem de iki kez. Ev ile evren(ler)imiz arasında geniş mi geniş bir “atlas” kitap. Evden, ülkeden kaçmak, kovulmak, sürülmek, dönmek, dönememek ve bunlar üzerine yazıyla kurulmuş ikinci hayatlar üzerine birçok fikir yankılanıyor bu kitapta.
Evde bir gün nasıl geçiyor? Pencereden baktığınızda dışarıda ne görüyorsunuz?
Pencereyi çoğu kez ağaçlara ve kuşlara bakmak için açıyorum. Dönmeye başladı kuşlar. Kırlangıçlar daha gelmedi. Kentteki sessizliğe aldanıp hangi yaban inecek acaba diye çocuksu bir merakla baktığım oluyor geceleri; sokakta köpekler havlayınca.
"YÖNETEMEZ OLUŞLARININ HIRÇINLIĞI ŞİMDİDEN SIRITIYOR"
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, diye yazılıyor sürekli. Sizce nasıl olacak?
Duygu mu bu öngörü mü? Bana kalsa hiçbir şey eskisi gibi olmasın. Ama ben kimim ki tek başıma! Bize kalırsa, yani çalışan sınıfın örgütlü olduğunda, kendisi için sınıf olduğunda yeşeren devrimci gücüne inananlara kalırsa; bizi yoğun, sert ve çok yönlü bir sınıf mücadelesi bekliyor. Büyüyen krizin, yaklaşan felaketin hesabını halkın sırtından çıkarmaya hazırlanan egemen sınıf ve iktidar araçları alesta bekliyor. Yönetemez oluşlarının hırçınlığı şimdiden sırıtıyor. İlk hamleyi burjuvazi yapacak, bu belli. Örgütlü hazırlanmalı. Davetleri kabulümüz olmalı.
Bir kapanmışlık ve eve sürgün edildiğimiz günlerde edebiyat ve sanatı takip ediyor musunuz? Ediyorsanız korku veren zamanla nasıl bir bağ kurarak etkileniyorsunuz?
Her zaman yaptığı gibi ruhumu, zihnimi, aklımı, gönlümü sağaltıyor, canlandırıp yeşertiyor edebiyat ve sanat yapıtları. İnsan oluşumuzun hangi basamağında olduğumuzu en canlı, en kapsamlı, en zarif edebiyat sanat yapıtları gösteriyor. Yıllardır sürdürdüğüm alışkanlık devam ediyor.
"AĞAÇLARA SARILMAK İSTİYORUM"
Sosyal medya kullanımı ve paylaşımları fena halde arttı, bu durum sizin için de geçerli mi?
İlgimi çekmiyor.
Orada geçirdiğiniz zamanı endişeden arındırıp üretken kılabiliyor musunuz?
Hiç birine üye değilim.
O gün sokağa çıktığınızda ne yapmak istiyorsunuz? Neyi özlediniz ya da özlemediğiniz şeyler neler?
Yürümek, yürümek, yürümek istiyorum; arkamdaki ormanı tavaf etmek. Ağaçlara sarılmak. Dostlarımla bir bahçede içmek.
Son günlerde yazdığınız ya da çizdiğiniz herhangi bir şeyin bir kısmını bizimle paylaşır mısınız?
Olgunlaşmış henüz bir şeyim yok.