Suudi mali krizi, devletin yağmalanmasına karşı direnişi tetikleyecek
Devlet Suudilerden tasarruf tedbirlerine katlanmasını istiyor peki ya Suudi kraliyet ailesine, devasa projelere ve silahlara harcanan milyarlarca dolara ne demeli?
Fotoğraf: Pixabay
Madawi al RASHEED*
Middle East Eye
Pazartesi günü, Suudi makamları koronavirüs salgınından ve petrol fiyatlarındaki çöküşten daha ziyade kötü idarenin yol açtığı mali durumdan kurtulmak için benzeri görülmemiş önlemlerin alınacağını duyurdu.
Temmuz ayından itibaren KDV’de yüzde 5’ten yüzde 15’e artış ve (Kamu çalışanlarına verilen) geçim ödeneğinin (aylık 1000 Suudi Arabistan riyali / 266 dolar) durdurulması; her ikisi nesiller boyunca yağmalanan bir ekonominin kurtarılması için çaresiz girişimler.
NİHAİ ÇÖZÜM
Hükümet, Suudi kamu sektöründe kesintiler yaparak, mevcut devlet çalışanlarının maaşlarını keserek ya da onlara hiçbir şekilde ödeme yapamayarak nihai çözüme başvurabileceği için bu hamle sadece bir başlangıç.
Üstelik petrol fiyatlarında herhangi bir iyileşme belirtisinin görülmemesinin yanı sıra hem dünyada hem de ülke içerisinde koronavirüsün hâlâ yayılmaya devam etmesi nedeniyle, KDV’deki yeni artışın ve geçim ödeneğinin askıya alınmasının ağır kayıplarını telafi etmesi için devlete yeterli tasarrufu sağlayabileceği de kesin değil.
Yine de her iki yeni önlem de ana emtia petrolün çöl krallığında giderek sudan bile daha ucuz hale gelmeye başladığı bir dönemde gelirlere destek olmak açısından beyhude girişimler.
Krizin siyasal sonuçları, kendi içinde bilinmeyene doğru gidişi durdurmak için asla yeterli olmayacak bu sınırlı ve çaresiz önlemleri aşıyor.
Suudi toplumsal mutabakatı denilen şeyin bir pazarlığa dayandığına inanılır. Hükümet kamu sektöründe, eğitimde, barınmada, sağlıkta vb. kapsamlı hizmetler sunar. Bunun karşılığında da yurttaşlar topyekün siyasal ötekileşmeyi, haklarından mahrum edilmeyi, hatta güvenlik ve varsıllık namına baskıyı dahi kabul ederek liderliğe bağlılık taahhütlerini sürdürmeye devam ederler.
Bu toplumsal mutabakat, Suudi devlet-toplum ilişkilerinin doğru bir değerlendirmesinden daha ziyade bir ilüzyona dayanıyordu. 1933’te petrolün bulunmasından beri Suudiler bolluk ve bereket zamanlarında dahi hükümetlerine meydan okumayı asla bırakmadılar.
İDEOLOJİ VS EKONOMİ
Geçen yüzyıl boyunca Suud hanedanına karşı yapılan muhalefetin çoğu, halkın iç ekonomik refahı ile bağlantılı olmayan ideolojik kavramlarla açık bir şekilde dile getiriliyordu. Hem Suudi Arap milliyetçileri hem de İslamcılar, ekonomi ya da mali durum yerine devletin kimliğine değinen bir söyleme dayanarak ideolojik bir meydan okuma başlattılar.
Milliyetçiler, emperyalist ve Batılı projelerle bağlantıları üzerinden meydan okurken; İslamcılar ise özgünlük, İslam mirası ve küresel islami dirilişe bağlılık gibi konularda zihinlerini meşgul ediyorlardı. Yine bu sözü edilen ikinci çevre, petrolü; devletin elinde bu gibi projeleri gerçekleştirmesine olanak sağlayan bir mekanizma olarak görüyorlardı.
Böylesi büyük projeler altında devlet, vatandaşlarının maaşlarını ödemeye ve standardın altında hizmetler sunmaya devam ederken, ekonominin kötü idaresi sürüyor ve veliaht prens Muhammed bin Selman’ın şu anki liderliği altında da yeni seviyelere yükseliyordu.
Yine de, süren ekonomik sıkıntı, beyhude projelerin ardında zenginliğin israf edilmesi ve yeni vergilerin koyulmasının yol açtığı düşük yaşam standartları, kendi hayatlarına dokunan yeni koşullara karşı eleştirel sesleri ayağa kaldırabilir.
Seçkinlerin ayrıcalıkları sürerken, Suudiler daha ne kadar kendi yoksullukları karşısında sessiz kalabilirler? Vakit, ne getireceği belli olmayan projelerine milyarlar harcamayı sürdürürken kendi ekonomik güvenliğini aşındıran bir rejim altında Suudilerin uyanma ve kendi kaderlerine odaklanma vaktidir.
BÜTÜN PARA NEREYE GİTTİ?
Ülke içinde, 2030 vizyonundan ulusal dönüşüm programına ve fütüristik şehirlere varıncaya kadar milyarlarca dolar hiçbir hesap verilmeden israf edildi.
Suudilerin, uğursuz propaganda makinesinin ve veliaht prensin şatafatlı illüzyonunun ürünü olan ihtişamlı hayali projelere olan coşkularını kaybedecekleri kesin.
Şimdi liderler, Suudilerden kemer sıkma önlemlerini hoş karşılamalarını istiyorlar. Peki ya Suud hanedanı prenslerinin ve onların yan kollarının devlet kasalarından aldıkları azımsanmayacak aylık maaşlar ne olacak?
Büyük prens havuzunun yurt içindeki ve dışındaki gayrimenkullerle, futbol stadyumlarının satın alınmasıyla, Avrupa’nın tatil beldelerindeki lüks tatillerle ve av gezileriyle oyalanmalarına devam etmelerini sağlayan diğer avantajlardan ya da imtiyazlardan bahsetmiyorum bile.
Suud hanedanı, bütçede ya da bilançoda bile görünmeksizin devlet kasalarından alınan büyük miktar parayı prenslere veriyor; liderlik, her ay binlerce atıl prensin sadece seçilmiş bir aileye mensup oldukları için aldıkları bu türden maaşların gizli maliyeti karşısında sessizliğini koruyor.
Bölgesel olarak, birkaç Arap ülkesindeki ayaklanmayı raydan çıkarmak ve Yemen’de bir savaş başlatmak için milyarlar harcamak servetin tükenişini hızlandırdı. Ne iç güvenliği sağlayabilen ne de çalkantılı bir bölgede barışı garanti edebilen silahlara yapılan muazzam harcamalar değerlendirmenin veya incelemenin ötesinde kalıyor.
YENİ BİR DÖNEM
Bölgesel çatışmalara yapılan Suudi harcamaları yalnızca yerel rekabetleri kızıştırdı ve vatandaşlarını düzgün bir yaşamdan mahrum eden Arap liderleri güçlendirdi. Suudi parası yalnızca kendi değerinin çarçur olmasıyla kalmadı ayrıca bölgenin başka yerlerindeki yozlaşmış, otoriter yönetimlerin de kalıcılaşmasına katkı sağladı.
Liderliğin kendi çevresini zenginleştirmesi için ve sırf dar çıkarlarına hizmet eden bölgesel projelerde devleti yağmalamaya devam ettiği bir dönemde, yeni vergilere ve kesintilere maruz kalan Suudilerin odak noktalarını kimlik meselelerinden kendi kaderlerine çevirmelerinin zamanı geldi.
Artan tüketici fiyatları ve uzun erimli bir yoksulluk olasılığıyla birlikte devlet hizmetlerinin ve maaşların tedrici aşınması, devletin mevcut liderlerin altındaki korkunç kötü idaresinin yol açtığı yeni bir muhalefet siyaseti döneminin kıvılcımı olacaktır.
*London School of Economics - Ortadoğu Enstitüsünde misafir öğretim üyesidir
Çeviren: Mert Demir