20 Mayıs 2020 23:24

Bir sessiz çığlık anlatıcısı: "Duvar"

Eser Kemal, Şevket Akyol'un "Duvar" romanı üzerine yazdı: Akyol, ilk romanı Duvar’da, toplumun bir parçası olan dezavantajlı insanların yaşamlarına mercek tutuyor.

Fotoğraf: Kitap kapağı

Paylaş

Eser KEMAL
Yazar

İnsanlar bilincinin bir yansımasını davranışlarında gösteriyor aslında. Zihninde gezinen çeşitli bulanık tercihlerin arasından kendince en netini uyguluyor. Kiminde bilim insanlarının nadide bir keşfi olarak meydana çıkıyor bu tercih, kiminde de eğimli zeminde ağır akan su misali günler sürebiliyor iki dudağını aralayıp bir şeyler fısıldaması… İnce bir çizgi yani…

DEZAVANTAJLI İNSANLARIN YAŞAMLARINA MERCEK TUTUYOR

Peki ya pek çok yaşanmışlık sonrası zihnin bulanması hali… Koşar adım ilerlediğin hayatın bitiş noktasına varmadan; zamanda süzülmesi, yavaşlaması hatta son bulmadan sonlanması… İşte Şevket Akyol ilk romanı Duvar’da, toplumun bir parçası olan dezavantajlı insanların yaşamlarına mercek tutuyor. Doktor Samet’in gözünden anlattığı hikayesinin ana karakteri Vedat, dudaklarından devirdiği yalnız iki ses olan “hımm, Duvar” ile çevresindeki iki doktora yaşanmışlıklarını sorgulatıyor. Doktor Samet ve Doktor Semih’in, geçmişteki “duvar”larının önlerinde durup, hafızalarında asılı kalan siyah noktaların açığa çıkarmalarını sağlıyor. Öyle ki bunu sadece, akıl hastanesindeki odasının penceresinden bahçedeki sekiz heykele gözlerini dikerek yapıyor Vedat.

Yaşam da böyle biraz… Gidilmesi gereken istikameti elinizle, kolunuzla, tüm benliğinizle işaret edersiniz de takip eden bulamazsınız. Bazen de uzun baktığınız bir yerin üzerine ısrarınızı bırakırsınız sessizce. Anlatmak istediklerinize sınır çizmeden, karşınızdakinin neyi ne kadar edineceğiyle ilgilenmeden baktığınız yerin resmini yaptırırsınız. Vedat’ın, hikayeye çerçevesini veren davranışı ve dudaklarından sıyırdıklarının anlamını kendinizce çıkarıyorsunuz ki Doktor Samet de kendi rotasını belirleyip, hastanenin avlusundaki sekiz heykele bir geçmiş vermeyi seçiyor. Kısa kısa sekiz farklı yaşanmışlık bulacaksınız, detayına girmiyorum. Okuyunca beğendikleriniz, etkilendikleriniz belki kendinizle özdeşleştirdikleriniz olacak.

KARAKTERLERİNİ GERÇEKTE YAŞANMIŞ OLMA İHTİMALİYLE YAZIYOR

Değinmek istediğim nokta Akyol’ un yazarken Vedat’a çizdiği çerçevenin içinde sekiz ayrı hikayenin sekiz farklı şekilde içinin açılarak anlatılmış olması. Akyol, her bir hikayedeki karakterlerin gerçekte yaşanmış olma ihtimaliyle arasına kalemini tutuyor. “Kan Ersin”in yaşanmışlığına değinirken 1937 Dersim’inin acılarına karanfil bırakıyor. “Keşke Semra” ile çocuk istismarcılığını lanetliyor, bir gerçeğin ne kadar yakıcı olabileceğini hikayenin içini açtıkça gösteriyor bize.

İnsanın isminin sonuna gelen soyadı ailenin belli bir yaşanmışlığını simgeler de başına getirilen takma adı neyi ifade eder? O da insanın son olduğu halin fotoğrafını çeker herhalde. Çevrenize baktığınızda göreceğiniz, belki komşunuz yahut bir zamanlar aynı ofiste çalıştığınız iş arkadaşınız… Her birinin tahlilini kelimelerle buluşturan Şevket Akyol, yaşamlarını sürdürürken kullandıkları soyadlarının, yaşamları sonlanırken nasıl takma adlara dönüştüğünü anlatıyor. Vosvos Bülent, Bilmiyorum ki Deniz, La La La Adile… Her birinin soyadı, her birinin umudu, yaşama sevinci vardı. Bazen yapılan hatalar, görülmeyen eksiler, abartılar onların yaşamlarını takma adla noktaladı.

BAŞKA HAYATLARIN ÜZERİNDE MEKANSIZ GEZİNİYOR

Kısacası Akyol’ un “Duvar”ında Vedat’ın baktığı yere koşan iki doktor bulacaksınız. O iki doktorun kendini arayışlarına şahit olacak, bir tanesiyle bambaşka hayatların üzerinde mekansız gezineceksiniz. Gerçeği, en edebi haliyle okumamızı sağlayan Şevket Akyol’ a kitabın sonuna kadar sorularınızı ve tahminlerinizi saklı tutacaksınız. En nihayetinde bu roman bir akıl hastanesinde geçiyor ve başında da değindiğimiz gibi bulanık zihinde seçtiğiniz bir adım sizi bilim insanı doktor da yapabiliyor, ağzından sözcüklerin dökülmesi günler süren bir akıl hastası da… Bir üçüncü yol var mı bilmiyorum ama sanırım sonunda okur kendince bir şey çıkarıyor deyip burada bırakayım.

Romanın diline gelirsek, akıcı ve sade bir dil kullanmış Akyol. Anlaşılır, yoğun betimlemelerden uzak, belli yerlerde anlatmak istediğini okura net bir şekilde vererek bazen de düşünmesi için tercihler sunarak… Ama mutlaka yalın bir anlatım, soluksuz okuma isteği ve hikayelere çok çabuk karakter olmayı yaşıyorsunuz diyebilirim.                                                                                                               

KÜNYE
Duvar (Roman)
İzan Yayıncılık
208 sayfa

ÖNCEKİ HABER

Sanat kurumlarında seyirci 7 yılda yüzde 27 azaldı

SONRAKİ HABER

Yazar Çiyil Kurtuluş: Dünyayı sahici bir yer yapmak için yazıyorum

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa