AKP'li yıllarda büyüyen genç kadınlar: Sorunları da büyüdü, bağımlılıkları da...
Türkiye’de yaşamı muhafazakar-cinsiyetçi politikalarla daha da sıkıştırılan genç kadınlar açısından nasıl bir tablo var, Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Dr. Tuba Demirci ile konuştuk.
Fotoğraf: DHA/Arşiv
Elif Ekin SALTIK
İstanbul
2018 yılının ikinci yarısından bu yana devam eden ve pandemiyle birlikte daha da derin bir hal alan ekonomik krizle birlikte Türkiye’de gençlerin hayata dair kaygıları da büyüyor. Eğitim alan, eğitim alırken çalışmak durumunda olan, eğitimini tamamlayamadan çalışma hayatına atılan ya da iş bulamayan gençlerden yükselen ortak ses; "Hayal kurmayı unuttuk. Geleceğimizi planlayamıyor, stres altında yaşıyoruz."
Genç kadınların yaşamı ise muhafazakar-cinsiyetçi politikalarla daha da sıkıştıkları eşitsizlik kıskacında gittikçe zorlaşıyor. Genç kadınlar açısından memlekette nasıl bir tablo olduğunu Altınbaş Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden Öğretim Üyesi Dr. Tuba Demirci ile konuştuk.
AKP’nin iktidara geldiğinde doğan çocuklar, bugün 18 yaşında. “Dindar ve kindar bir nesil yaratma” amacı doğrultusunda politikaların uygulandığı bir ortamda yetişti bu gençler. Bu yıllar aynı zamanda ekonominin giderek kötüleştiği, yoksulluk ve işsizliğin arttığı yıllar oldu. 2018’den beri süren ekonomik krizin üstüne şimdi bir de salgının yarattığı koşullar... Gençlerde kaygı ve umutsuzluk artıyor. Böylesi bir süreçte özellikle genç kadınlar açısından nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?
AKP önderliğinde geçen 18 yılda, bu iktidarın yarattığı toplumsal ve siyasal dönüşümler dışında herhangi bir alternatif görmemiş bir neslin büyüdüğü ortadadır. Genç kızlar ve kız çocuklar için de başörtüsü meselesinin en önemli kadın sorunu olduğunun; kadın ve erkeğin fıtratları gereği birbirini tamamladığı ve dolayısıyla birbirinin eşiti olamayacağı inancının şekillendirdiği “toplumsal cinsiyet adaleti” yaklaşımının; aile dışında kadınlara hayat hakkı tanımayan ve ailenin de mutlak erkek otoritesinin denetimi altında olmasının gereği vurgulanmıştır.
AKP öncesine kıyasla dini modüllerin mecburi okul müfredatındaki ağırlığı artmış, Kur’an kursu ve kreşler yaygınlaşmış, maddi imkansızlıklar nedeniyle hizmet alamayan dar gelirli aileler çocuk bakım hizmetlerini Diyanet kurumlarından almaya başlamıştır. Mecburi 12 senelik eğitimin dört yıllık üç aşamaya bölünmesi ile kız çocuklarının örgün eğitime devamı bölgesel ve çeşitli toplumsal kesimler arasında gerilemiştir. Her yıl okul müfredatını tamamlayıcı nitelikteki tavsiye kitaplar, eğitim materyalleri; MEB’in onayladığı kaynak, kılavuz ve “öğüt” kitapları kreş yaşından üniversite aşamasına çok büyük bir kadın nüfusunu hedef alan muhafazakar cinsiyetçi ifadelerle doldurulmuş, zaten cinsiyetçi bir toplum bu kez muhafazakar cinsiyetçilikle kuşatılmıştır.
AKP tarafından en önemli kadın sorunu olarak tartışılan başörtüsü meselesi, “erkek siyasetçiler eliyle” bu kadınların çalışma ve eğitim hayatında görünür hale gelmesiyle bizzat çözümlenmiş olarak lanse edilse de, dindar ve tesettürlü kadınların kamu hayatındaki etkinlikleri sürekli bir denetim ve mercek altındadır. Tesettürlü kadınlar aslında öz mücadeleleriyle katkıda bulundukları başörtüsü mücadelesinde AKP tarafından pasif bir kesime, eğitim ve kamudaki resmi istihdamları önündeki engellerin ortadan kalkmasıyla kamuda, yoksulluğun derinleşmesiyle özellikle hizmet sektöründe artan görünürlükleriyle de AKP muhalifi kesimler nezdinde AKP’nin temsil unsuru olmaya indirgenmiştir.
MAKBUL ANNE VE EŞLER!
AKP iktidarında doğum kontrol yöntemlerinin evli olmayan reşit kadınlara ücretsiz sağlanmasına ilişkin uygulamalardan tamamen vazgeçilmiş, cinsel saldırı ve plansız gebeliklerin yaratacağı sorunların önünü alan türde bir uygulama olan ertesi gün haplarına piyasadan erişim, istenmeyen gebeliklerin devlet hastanelerinde ücretsiz ve partner onayı olmaksızın sonlandırılması imkansızlaşmıştır. Şüphesiz genç kadınlar ve istismar mağduru çocukların sonlandırmak isteyebileceği gebeliklerin önü, “Anne bakmazsa devlet bakar”, “En az üç çocuk” ve “Türkiye yaşlanıyor” gibi tartışmalarla kapatılmaktadır. Çocuk istismarının “erken evlilikler-genç evlilikleri”, çocuk annelerin “genç anneler” olarak adlandırılmasındaki ısrar; evlilik şartıyla çocuk istismarını cezasızlaştırma girişimleri, 13-17 yaş arası genç kızların alenen “doğurganlığının doruğunda” mükemmel kuluçka makineleri ve dolayısıyla evlenmeye müsait olarak işaret edilmesi, iktidarın ve bu iktidarın kültürel ayağının genç kadınlara yaklaşımını özetliyor.
Neoliberal devrin yeni muhafazakar aklı kadınları anne olmaya, erken evlenmeye, ama mutlaka evlenmeye, kadınları aile içindeki işlevleriyle tanımlamaya programlıdır. Kadınlar annelik ve ev içi emek olarak malumatlı-makbul anne ve eşler olarak eğitilip terbiye edilmelidir. Kadın çalışacaksa kısa dönemli, tercihen evden, geçici ve güvencesiz olarak erkek emekçilerin istihdamını tehdit etmeyecek biçimde, gerektiğinde evine dönmeye hazır bir tedirginlikte, cinsiyet temelli bir ücret politikasına tabi çalışmalıdır. Çünkü kadının asli görevi ailededir...
GELECEK ENDİŞESİ VE AYRIMCILIK
AKP iktidarı döneminde doğmuş yahut ilk gençliğini bu dönemde yaşamakta olan genç kadınlar, maddi imkanları ölçüsünde, aileleri ve yaşamlarına takıntılı bir biçimde dahil olmaya çalışan erkek arkadaş veya flörtlerinin denetimi altında okumaya çalışan, bu eğitimden maddi sorunlar nedeniyle ilk vazgeçenlerdir.
Cumhurbaşkanı’nın partisinin gençlik örgütüne hitaben 2012 yılında yaptığı bir konuşmada “göğsünde iman, elinde bilgisayar ve Kur’an olarak” tariflediği aydınlanmış yeni dindar nesil, ne yazık ki genç kadınları kapsamamaktadır. Eğitimde muhafazakarlaşmanın şekillendirdiği hayal kırıklığı, 2018’de KONDA’nın gerçekleştirdiği dindarlıkla ilgili araştırmanın sonuçlarında net biçimde görülmüştür. AKP döneminde yetişen dindar kesim ve diğer toplumsal çevrelerden gençler eski dindar ve kindar kuşak kadar AKP siyasetinin taşıyıcısı ve destekçisi değildir. Bu durum SODEV’in birkaç gün önce açıkladığı Türkiye’nin Gençliği Araştırması raporuna da yansımıştır. Araştırmada soru yöneltilen yüzde 49’luk kesimi oluşturan genç kadınların önemli bir bölümü AKP tabanından gelse de bu ülkedeki istihdam ve gelecek endişelerini, bu konularda yaşadıkları ayrımcılığı; yüksek eğitim alsa da istihdam dışı kalma olasılığının büyüklüğünü dile getirmiştir. Araştırmaya katılan genç kadınların yaklaşık yüzde 39’u ise istihdamda yahut eğitim sürecinde olmayan; iktidarın en yetkin ağızlarının, kırılgan ve korunmaya muhtaç, bu nedenle ailede, çocuk -yaşlı-engelli ve hasta bakımı ile meşgul olmasını ve mutlaka evlenmesini, gerektiğinde bu işleri sürdürerek düşük ücretlerle evde, en kötü ihtimalle mevsimlik ve dönemlik hizmet sektörü alanlarında çalışmasını uygun bulduğu kesimdir.
EV DIŞI KADIN İSTİHDAMI İKTİDARIN ÖNCELİĞİ DEĞİL
Ekonomik krizin de etkisiyle iş bulma umudu tükendiği için artık aramaktan vazgeçen ve bu nedenle artık ‘iş gücü dışı’ sayılanların sayısı rekor düzeyde. İktidar sözcüleri ise ‘Gençler iş beğenmiyor’ diyor. Bu şekilde ‘iş gücü dışı’ sayılanlar arasında bulunan genç kadınlar ne yapıyor?
Şüphesiz genç kadınlar çok farklı kesimlere mensup, çeşitlilik arz eden bir nüfus ve hangi grubu kastettiğimiz önemli. Yüksek eğitim alan-almayan, okullaşmamış veya açık lise ve uzaktan eğitim alan, gelir farklılıklarına tabi, buranın vatandaşı olmayan, ana dili farklı, kanunsuzca erken evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya zorlanmış genç kadınlar var; sayıları da hiç azımsanacak gibi değil. Bu grup istihdam dışı, hatta istihdam olanaklarından tamamen uzak yaşıyor.
2018’den bu yana gittikçe derinleşen, özellikle son aylardaki küresel salgın nedeniyle öncelikli olarak istihdam dışı kalan kadınlar, son haftalarda İŞKUR büroları önünde uzayan kuyrukların müdavimi. Bu kadınlar ağırlıklı olarak istihdam dışı kalmış yahut iş arayan genç mezunlar. Eğer şanslılarsa, ekonomimizde ağırlığı artan hizmet sektöründe esnek, yarı zamanlı olarak lanse edilse de istisnasız tam zamanlı özellikler arz eden işlerde çalışıyorlar. Kayıt dışı istihdam da genel olarak genç kadınları istihdam etmeye uygun bir bağlam, çünkü ücretli kadın emeği norm olarak görülmüyor. Telkinlerin aksine iş beğenmemekten ziyade, geçici, güvencesiz ve kıt olan istihdama genç kadınların dahil olma mücadelesinden bahsetmek mümkün.
Genç kadınların çalışmak istememesinden ziyade özellikle emek yoğun tarım işçiliğine yoğunlaşması var. Üniversite öğrencisi olup sene içi masraflarını zeytin toplayarak, tarla ve bahçelerde çalışarak, çocuk bakarak, yarı zamanlı kreş çalışanı olarak karşılayan, çeviri, büro- temizlik işleri yapan, taşeron ya da taşeron işçi olmaksızın çalışan kadınlar; erkeklerle de kayıt dışı veya formel sektörde yaygın cinsiyetçilik kıskacında rekabet etmeye çalışan genç kadınlar var. Bu genç kadınların sayıları “İş beğenmeyenler” olarak yaftalanamayacak denli büyük.
Ayrıca cinsiyetçi bir ücretlendirme söz konusu. Yani bekar, ailesiyle yaşamayan, kent göçmeni ve ilk kez ücretli bir işte çalışmaya başlayan genç kadınların ücretleri düşük tutuluyor, çalışmaları asli görülmediği için hayatlarını kazanan bireyler olarak değil, harçlık ihtiyacında bireyler olarak yorumlanıyor çalışma ihtiyaçları. Formel sektörde; eğitim almış ve çalışma hayatına giriş yapacak olan genç kadınlar, iş buldukları merkezlerde halihazırda aileleriyle yaşamıyorsa başlangıç ücretleriyle kendileri için bir hayat kuramıyorlar; ücretleri barınma ve büyük kentlerdeki yaşam masraflarını karşılamaktan uzak. Bu durum çalışılsa dahi aileye ve haneye bağımlılığı sürekli kılıyor.
Gençler, özellikle genç kadınların istihdamı ‘İş beğenmemek’ olarak görülüyorsa, bilin ki bu boyutlar hesaba katılmıyor.
GENÇ KADINLAR EVLİLİĞİ BİR SOSYAL GÜVENCE OLARAK GÖRMEMELİ
Tüm bu tablo karşısında yaşanan bu umutsuzluk ve geleceksizlikten çıkışın yolu nasıl olmalı? Bugün Avrupa’ya gidip iyi bir gelecek kurma hayalleri yerine gençlere özellikle de genç kadınlara bu ülkede bir gelecek nasıl sağlanabilir?
Kadınların, özel olarak da genç kadınların bu kıskaçtan kurtarılmaları şart. Hayatlarını kurmak ve kazanmak konusunda bağımsızlaşmalarını sağlayacak değerler eğitimi, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan, onlara aile dışında ama aileyi reddetmeleri anlamına gelmeyen, güçlü insan birliktelikleri ve dayanışma ilişkileri kurulmasının mümkün olduğunu belletmekle, toplumsal cinsiyet eşitliği olmaksızın planlanmış her tür sosyal politikanın eşitsizlik üretmeye mahkum olduğunu anlamış siyaset yapıları tasarlamakla mümkün.
Siyasi eğilimi ne olursa olsun her tür iktidarın toplumsal cinsiyet körü planlamalardan vazgeçmesi, kadın-erkek eşitliğinin her tür politika ve mevzuatın temeli haline getirmesi, istihdam yaratacak türde ve toplumsal bölüşümü merkeze alan bir makro siyaset gütmesiyle mümkün. Genç kadınlar evliliği bir sosyal güvence olarak görmemek durumunda; bunu çocuk ve genç eğitiminin parçası haline getirmek durumundayız, çünkü mevcut haliyle evlilik ve aile kadınlar için bir güven ve iyilik hali, erkekler için de sömürü ilişkisine çevirmeyecekleri bir bağlam yaratmıyor. Kendi bireysel gelişimini mümkün kılacak maddi kaynaklara erişimi engellenmiş “genç anneler” olarak, barınma ve gelişim sorunları çözülmüş çocuklar büyütmek imkansız.