26 Mayıs 2020 23:00

Kurtuluş için bir gemi

Bu dalgalı denizin tehlikelerinden koruyabilecek lüks ve güvenli bir gemiye binmiş olan sömürücü sınıflar “bırak boğulanları, sen şuradaki yılana sarıl belki kurtulursun" demeye devam ediyor.

Kurtuluş için bir gemi

Kaynak: Max Pixel

Ekonomik krizin faturasının bedeli Türkiye gençliği için çok ağır. “Tek adam yönetimi ve temsilciliğini yaptığı güçler, Türkiye gençliğinin bugününü karanlık, geleceğini belirsiz kılarak bu faturayı ödetme peşinde” diye tartışırken dünya geneline yayılan Covid-19 salgını mart ayı ortalarından bu yana Türkiye’de bugünü de geleceği de karanlık ve belirsiz kıldı. 7 Milyar insana yetip de artacak milyarlarca insan tarafından üretilen zenginliğin, parmakla sayılabilecek kadar az sayıda insana satın alınmış adalarda, yalı bahçelerinde  “güvenli ve sağlıklı” karantina günleri sağlamaktan başka bir şeye yaramadığı gözler önüne serildi. Tek adamın 100 milyar liralık paketin 98 milyar TL’sini kapitalistlere, 2 milyar lirasını halka pay ettiği de durumu gözler önüne seren örneklerden biri.Bir avuç patronun zenginliği için üretimi esas alan kapitalist sistemin foyalarını döken ama dökerken de çok sınıfsal etkiler bırakan bir virüs bu korona!

Şimdi “yeni normal-ikinci dönem” paketleri açıklanıyor. Ekonomik krizde iken Covid-19’un görüldüğü Türkiye’de tek adamın paketlerinden kapitalistlere yardım, teşvik, işçi sınıfının ve emekçilere ve onların çocuklarına ve genç kuşaklarına ise yüklü bir fatura çıkıyor. Üstelik bu yüklü fatura yalnızca maddi açıdan ağır değil.  “Turizm kadar değerimiz yok’ duygusuna hapsediliyor liseliler. “Canımız patronun kâr hırsından daha değerli değil” duygusuna hapsediliyor işçi gençler;

“Akademik yaşantı ve eğitimimiz kimsenin umurunda değil’ duygusu ile vize-final dönemlerine hapsediliyor üniversiteliler. Kapitalist üretimin çarkları kâr için dönerken gençliğin gelecek özlemlerini de öğütüyor. Bağımlı kapitalist bir ülkenin işçi sınıfının genç kuşaklarının ve emekçi çocuklarının bu çarkların en ucuza dönmesini sağlamaları dışında kapitalistler gözünde bir değeri olmadığını Covid-19 salgınında hükümetin ve arkasındaki sermaye güçlerinin aldığı tutumlar, açıkladıkları paketler bir kez daha gösterdi.

SORULAR, SORULAR

Şimdi milyonlarca genç bunalımın, umutsuzluğun, karamsarlığın pençesinde debeleniyor.Tüm bu tablo içinde ne olacak? Gelecek planları nasıl yapılacak? Eğitim hayatı ne olacak, iş bulunabilecek mi, mevcut çalışılan işte kalmanın garantisi, geçinebilmenin teminatı var mı? Bu tablodan en az zararla nasıl çıkılabilir?

İşte tam bu noktada burjuvazinin gençliğe önerdiği bir plan var. Aslında bu plan yeni duyulan, ilk kez ortaya atılan bir plan değil. İşçi sınıfının genç kuşakları ve emekçilerin çocukları “Kendini kurtar” öğütleri ile çok daha sert ve giderek vahşileşen bireysel bir rekabetin içine çekilmek isteniyor. “Kendi gemisini kurtaran kaptanlar” olma hayali daha pahalıya satılıyor; öyle bir gemi ortada olmamasına rağmen. İşyerinde ispiyonculuğun, fakültede notlarını arkadaşlarından gizlemenin, her ne olursa olsun kendini bu cendereden kurtarma için yılana sarılmanın öğütlendiği ve örgütlendiği bir plan bu.

Covid salgının ortaya bir bir döktüğü kapitalist sistemin gerçeklerine göz kulak kapayıp, bunalım cenderesinde sıkışmaya devam mı edilecek yoksa bu gerçeklere göz kulak açıp; kendini kurtar öğütleri ile örgütlenen bir bunalımın karşısında bu cendereden birlikte çıkmak üzere harekete mi geçilecek?

Bu soruya Türkiye gençliği hep birlikte gündelik yaşamından başlayarak pratik bir cevap vermek zorunda. 

İkinci seçenek etrafında birleşmedikçe sıkışmışlık hissinin giderek artacağını, “kendi gemisini kurtaran kaptanların” burjuvazinin ideoloğu twitter fenomenlerinin tweetlerinden başka bir yerde gerçek olamayacağı günlerin kapıda olduğunu bilmek zorundayız.

Denize düşen yılana sarılır sözü, zor durumda kalanın en olmayacak yollara başvurmak zorunda kalacağını belirtmek için kullanılır. Türkiye gençliği uzunca bir süredir zaten fırtınalı ve sürekli dalgaların yükseldiği bir denizin içinde. Üstelik sarılacak bir yılan bulmanın bile giderek zorlaştığı, sarınılan sertifikaların, işten atılmamak için haksızlıklara boyun eğmenin kar etmediği bir dönemden geçiyoruz.

SENİN GEMİN HANGİSİ?

Buna karşın, hem bu fırtınalara sebep olan hem de kendilerini bu dalgalı denizin tehlikelerinden koruyabilecek lüks ve güvenlikli gemiye binmiş olan sömürücü sınıflar “bırak boğulanları, sen şuradaki yılana sarıl belki kurtulursun” demeye devam ediyor. Can simidi olarak MESS SAFE kelepçelerini atıyor güverteden, can yeleği olarak “EBA TV’yi” fırlatıyor. Sığınılacak, kurtuluş için sarılacak bir gemi var elbette. Yükselen dalgaları bu fırtınalardan kurtulabilmek için değerlendiren, rekabet ile değil kolektif çabayla ilerleyen bir gemi. Örgütlü mücadelenin ta kendisi.  Gerçek bir kurtuluşun o lüks geminin güvertesinden atılanlarda değil de birleşmekte, dayanışmakta olduğunu belirleyen, rotasını o “korunaklı” geminin yüzmesini sağlayan kapitalist üretim ilişkilerini ortadan kaldırmak olarak belirlemiş bir gemi. 

Bu dergiyi okuyan; çalışma koşullarının içinde boğulan, “turizm kadar değeri olmadığını” düşünen liselilerin, eğitimini almadığı konuların online sınavına hazırlanmaya çalışan üniversitelilerin bunca karanlık ve belirsizlik içinde binmesi gereken, sarılması gereken yer burasıdır. Türkiye gençliğinin rotası örgütlü bir mücadeleye dönmedikçe, kurtuluş yolunda daha nice yılanlar, nice bunalımlar peyda olacaktır. Bunu kapitalizmin 200 yıllık tarihi defalarca kez kanıtladı. Öyleyse yeni normal denen şeyin daha fırtınalı, daha zorlu bir döneme işaret ettiğini unutmadan: Vahşi rekabet koşullarının karşısına güçlü bir dayanışma ve birliktelikle çıkmak üzere!

Evrensel'i Takip Et