26 Mayıs 2020 23:00

Başka türlü bir şey benim istediğim

Şu anki mevcut ortamda yapılan erken seçim tartışmaları bizler için gerçek bir değişimi ifade etmekten öte uzun vadede var olan durumun devamlılığı manasına gelmektedir.

Başka türlü bir şey benim istediğim

Görsel: Needpix

Sıla ALTUN

ODTÜ

Koronavirüs uzun bir süredir gündemi meşgul ediyor. İktidar, pandemiyle birlikte halktan destek kazandığını belirtirken, erken seçim tartışmalarının fitiline de ateşlemiş oldu. Erken seçim meselesi yalanlanmış olsa da, tartışmaların etkisiyle CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, olası bir “baskın” seçimde DEVA ve Gelecek Partisi’ne zamanında İYİ Parti’ye verdikleri destek gibi, “demokrasiye kurulan kumpası bozmak” amacıyla destek verebileceklerini açıkladı.

Tek parti tek adam rejiminin inşası, yönetimdeki despotlaşma, ekonomik krizin üzerimizde oluşturduğu ve oluşturmaya devam ettiği yük ve temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması gibi etkenler, toplumda başka bir arayışın başlamasına sebebiyet verdi. Gelecek Partisi ve DEVA Partisi ise bu arayışa cevap olacağını iddia ederek gündeme geldi. Fakat, bugünün koşulları içinde DEVA Partisi ya da AKP dışında herhangi bir burjuva partisi, demokratikleşmeyi sağlayacak bir kahraman görevi mi görecektir? Ya da bu partiler, bu denli yıkıma uğratılmış bir toplum için alternatif midir?

BOL KESEDEN DEMOKRASİ VAKİTLERİ

Burada karşılaştığımız sorunlardan biri, demokrasinin yalnızca parti seçme ve oy verme davranışı üzerinden okunmasıdır. Yeni bir siyasi yapboz yapma peşindeki bir parti, yukarıdan halka demokratik bir yaşam vadeder ve halk yalnızca o partinin ya da partilerin vaatlerine bakarak kime oy vereceğine karar verir. Demokrasi yalnızca buraya indirgenir. Bugün daha acil bir durum olan pandemiyle mücadele, karantina koşullarının iyileştirilmesi, gençlere ve işçilere bu dönemde gerekli desteğin sağlanmasının tartışılması ve bu desteklerin uygulamaya geçirilmesi yerine erken seçimin gündeme gelmesi bile bunun bir göstergesidir. Burjuva sınıfının farklı grupları, güç kazanabilmek adına toplumun yaşama hakkının bile üzerine basmaktadır.

Bugün CHP’nin DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’ne destek olma fikri yani “demokrasiye kurulan kumpası bozma meselesi” iktidar partisinin geriletilmesi fikrini içerse de temel ekseni, yine emekçi halkın kendi ortak çıkarları doğrultusunda karar alabildiği değil; oy verdikleri partilerin burjuva sınıfının çıkarı doğrultusunda hareket etmesine dayanmaktadır. Türkiye’nin siyasi tarihi bu gibi örneklerle dolup taşmaktadır. Bu kapsamda verilebilecek ilk örneklerde biri Demokrat Parti olabilir. DP, CHP’nin devlet eliti yönetimine karşı çıkıp, söz sırası millettedir diyerek iktidara geldikten kısa bir süre sonra verdiği tüm sözlerinden dönmüştür. Muhalefetteyken atıp tutan ama iktidara geldiğinde burjuva sınıfının çıkarına yönelik hareket eden ve bunun uğrunda en temel hak ve özgürlükleri dahi ayaklarının altında çiğneyen, işçi ve emekçi halkların, gençlerin ve kadınların yoksulluk altında boğulmasına göz yuman ve buna göz yummak bir yana dursun bunu kendi eliyle yapan bir hale dönüşür burjuva muhalefet partileri. Zaten iktidarda kalabilmelerinin yegâne koşulu budur. Yine örnek vermek gerekirse, bunun en yakın örneği iktidar partisi Adalet ve Kalkınma Partisi’dir.

GERÇEK BİR DEMOKRASİ İÇİN

DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan ise onların iktidarda olduğu bir dönemde bu şekilde bir bozuşma yaşanmayacağını parti tüzüğünü referans alarak garanti edeceğini söylüyor. Ne yazık ki garanti olan tek şey şudur, hiçbir burjuva partisi ya da bu partilerin liderleri birer demokrasi kahramanı değildir. Sihirli bir değnekle yüzde 24,5 olan genç işsizliği, kadınlara yönelik ayrımcılığı, ezilen ulusların sorunlarını çözmeyi tercih dahi etmezler. Tercih edilen şey, diğer burjuva partileri ve klikleriyle olan çatışmadan galip çıkabilmek ve kendi sermaye gruplarının çıkarlarını ön plana çıkarabilmektir. Durum böyleyken söylenen demokrasi, basın özgürlüğü lafları ancak sömürülen işçi ve emekçi kesimlere iyi geceler masalı anlatmaktır. Bu noktada, farklı bir alternatif arayışında olan işçilerin, emekçilerin ve gençlerin şunun farkına varmaları gerekmektedir: halkın çıkarlarını koruyabilecek, sömürüyü ve ezilmişliği sonlandırabilecek demokratik bir yönetim ancak işçi sınıfının yani halkın geniş kesimlerinin yönetimi olacaktır. İşçi ve emekçilerin, gençlerin, kadınların mücadelesiyle ancak demokrasiye ulaşabiliriz.

Evrensel'i Takip Et