İstediğim saatte diş fırçalayabilmek üzerine mülahazalar
"Bu tartışmalar ülke gündeminde yaşanan gelişmelerin ailelere yansımaları ve aile içinde de ülkedeki baskı ortamı ile birlikte bir baskı ortamı kurulması ile gündelik hayata yansıyor."

Fotoğraf: Pexels
Şeyda DEMİRTAŞ
İstanbul Üniversitesi
İnsana kendini çok güvensiz bir zeminde duruyormuş ya da durmaya çalışıyormuş da duramıyormuş hissi veren bir durum oruç tutmak zorunda olmak. Başka bir şekilde ifade edilecek olursa, oruç tutuyor gibi yapmak. Ben bu dine inanmıyor olabilirim, dine ve görevlerine inanıyor ama görevlerini yerine getirmek istemiyor olabilirim. Bunları ifade edemeyeceğiniz, ettiğinizde can güvenliğinizin olmadığı bir evde yaşamak galiba karantinada geçirilecek günlerin kederini de öfkesini de iki katına çıkarıyor.
Bütün gün aç durmak, bütün gün boşu boşuna aç durmak sinirlerimi yıpratıyor ve güzel şeyler yapabileceğim vakitleri çok verimsiz geçirmeme sebep olurken ruhsal ayrı fiziksel apayrı sıkıntılar yaşıyorum. İşte bu, birçok özgürlüğün elimizden alınıp kupkuru bir zorbalığa mahkum edildiğimizi gösteriyor. Karantina sürecinin insanlara olan etkisinin sınıfsal olduğu gibi cinsel yönelim, kimlik ve cinsiyet ayırt ettiğini de çok yakından yaşayarak gözlemleyebiliyorum. Benliğimi var eden her bir parçayı itinayla saklamak zorunda kalmam karşılığında yaşayabildiğim bir yer burası. Aksi hali, şiddet, hatta ölüm korkusuyla yaşamaya çalışmak… Gizlemek zorunda olduğum şeyler okuduğum kitapların isimlerinden, seyrettiğim dizilere kadar uzanan büyük bir yelpazeyi kapsıyor ve bu yelpazenin içinde ve en başında belki, dini inanç meselesi duruyor. İstediğim şeye inanabilmek ya da herhangi bir şeye inanmamak için öncelikle amansız savaşlar vermek zorundayım. İnsanın, evim dediği yerde dahi, ki burası tehlikenin tedirginliğin ve korkunun olmadığı yerdir(!), sürekli bir yaşam mücadelesi vermek durumunda olması, her an tetikte ya da savunmada olmak zorunda olması gerçekten çok huzursuz edici bir durum. Bu konuda yalnız olmadığımı biliyorum ve aslında aynı şeyleri yaşamak durumunda kalanlarla hissettiklerimi ve düşündüklerimi paylaşmak istediğim için yazıyorum bunları.
SİSTEM SORUNU AİLEYE DE YANSIYOR
Biz zaten gündelik hayatta her an, zorbalığın, şiddetin, sömürünün her türlüsüne karşı mücadelemizi sürdürüyoruz. İstediğimiz şey ise evimiz; dinlenebildiğimiz ya da yeni çalışmalar için gerekli gücü toparlayabildiğimiz güzel bir yer olsun. Bunu dedikten sonra fark ettiğim şey benim kendi hayatım için neler yapacağım, nerede konumlanacağım konusunda büyük bir öneme sahip. Çünkü içinde olduğum, burjuvazinin yürüttüğü siyasetten etkilenen ve onu benimseyen bir aile. İktidarın olanca zorbalığının, baskısının mikro ölçeklerde bir eve yansımış halini var ediyor bu aile ortamı. Diyanet İşleri Başkanı çıkıp yeryüzündeki felaketlerden LGBTİ+ bireyleri sorumlu tutup üzerimize nefret kustuğunda, bu tutumun evlerin içlerine karanlık, soğuk ve fobik yansıması biliyoruz ki çok uzun sürmüyor. Adaletten haberi olmayan bakanların, hâkimlerin kadına şiddeti aklamaları ve hatta bu şiddeti destekler yönde adımlar atmasıyla evdeki şiddet tabii ki artıyor ve büyüyor. Bu aslında oldukça basit bir denklem. Bugün pandemi tehlikesiyle de baş etmeye çalışan, yalnızca yandaş olmadığı için hapse atılmış yüzlerce siyasi “suçlu” var. Hal böyleyken evlerimizin içinde de düşüncelerimiz yüzünden yargılanıyoruz. Bu yargılama eşitlikçi bir yargılama olmuyor, tıpkı iktidarınki gibi. İşte bu yüzden bir aile yalnızca bir aile olmaktan çıkıyor benim için. Egemen sınıfın siyasi temsilcilerinin bir yansımasının evlerimize sızdığını gördükçe; bunun kişisel ya da aileyi ilgilendiren bir mesele olmadığını, koca bir sistem sorunu olduğunu anlıyorum.
BAŞKA TÜRLÜSÜ MÜMKÜN DEĞİL
Sorunu net şekilde ortaya koyduktan sonra, yani; benliğimizi tahrip etmelerine, gençliğimizi çalıp bizi geleceksizliğe, şiddete korkuya, baskıya mahkûm etmeye çalışmalarına; bunu da aileyi, eğitimi, dini kullanarak sağlamlaştırmaya çalışmalarına boyun eğmiyorum. Ve yalnız olmadığımı biliyorum. Daha da çoğalacağımıza inanıyorum. Biz bir araya geldikçe, sorunlarımızı tartışıp çözüm aramaya çalıştıkça, yan yana durdukça bizden çaldıkları ne varsa geri alacağız. İşte biz, dişlerini istediği saatte fırçalayamayacağını sabaha karşı dört gibi fark edenler, birtakım acılar dolayısıyla mide ağrılarıyla kıvranıyor ve fakat başucumuzdaki kitaplara bakıp yarının okuma planını da çıkarmaktan geri durmuyoruz. Çünkü başka türlüsü mümkün değil. Çünkü evet, olduğumuz her yerde ve yapabildiğimizin en iyisiyle, koşulları iyi değerlendirip ona göre hareket ederek mücadeleyi büyütüyoruz!
Evrensel'i Takip Et