27 Mayıs 2020 03:00

Orhan Kemal: Buranın insanı

"İçim yanıyor yahu. O kadar çocuk ekmek bekliyor. Biliyorsun, ekmek aslanın ağzında. Bundan sonra ne halt edeceğim ben? İş nerde? Allah seni inandırsın, bugünden yarına yiyeceğimiz yok, şerefsizim!"

By Evaristo Baschenis - Web Gallery of Art: Public Domain,

Paylaş

Başak Belhan

İstanbul Üniversitesi

Orhan Kemal bizim Maksim Gorki'miz, İgnozio Silone'miz, Emile Zola'mız

Toplumcu gerçekçi yazarlardan biri olan Orhan Kemal'in romanlarını okuduğumuz zaman özgünlüğünü ve çok yönlülüğünü görürüz. Toplumcu gerçekçi olarak anılmasında romanlarında kadınların, işçilerin ve çocukların sömürülmesine yer vermesi bunu dile getirmesidir. Toplumda gördüğü eşitsizliği, sömürüyü, fakirliği insanlara göstermeye çalışır. Bozuk düzeni insanlara göstermek ve göstermeyle kalmayıp; aynı zamanda bu bozuk düzeni düzeltmeye çaba göstermekte. Bu yıl ölümün üzerinden 50 yıl geçmiş olacak. Romanlarında işçilerin ve yoksul insanların mücadelelerine yer veren Orhan Kemal, ölümünün ardından seneler geçse de ölümsüz bir yazar olarak hafızalarda kalacak. Kendisi bir işçidir ve işçilerin sorunlarını dinler; o zamanlar Türkiye edebiyatında köy romanları ön plandadır; tarımdaki makineleşme ile birlikte sınıf bilincinden uzak işçi sınıfın nasıl sömürüldüğünü 'Bereketli Topraklar Üzerinde' romanında anlatır. Fakirlik, sosyal eşitsizlik hayatın her yerinde olduğunu hikayelerinde her seferinde dile getirmiştir.

Orhan Kemal'in ölümsüz bir yazar olmasında romanlarında “ilklere” yer vermesi, Kürt adının anılması yasakken romanında “Kürt Cemşir” geçer. Kadın işçilere ilk defa Orhan Kemal romanlarında yer verir.

ÖYKÜLERİ AKILLARA KAZINDI

Bursa Cezaevinde Nazım Hikmet ile tanıştıktan sonra öykü yazmaya başlar. Nazım Hikmet ile arasından geçen konuşmayı şöyle anlatır:

“Bir gün çok eskiden yazdığım, bir kıyıda unuttuğum bir romanımı bulur. Okur, yer yer çok beğenir. Koşa koşa geldi. ‘Bunları sen mi yazdın?​’ dedi. Korkarak ‘evet’ dedim. Dehşetli bir sevinçle ‘Aman kardeşim, bırak şiiri. Hikaye yaz, roman yaz’ dedi. Bana Fransız, Rus, İtalyan hikaye ve romancılarının kitaplarını buldurdu. Okudum, bu suretle gerçekçi yolu kendime seçtim.”

Yoksulluğu anlattığı öyküyü akıllara kazır. “Elli Kuruş Çikolata” öyküsü bunun bir örneğidir ve kim unutabilir ki o yoğurtçu kızın bakışını…

Bir şekerci vitrini önünde üç çocuk… Abla –kardeş ile yoğurtçunun kızı… Abla, berbere götürdüğü kardeşine çikolata almayı teklif eder. Yoğurtçunun kızı daha önce hiç çikolata tatmamıştır. Buna rağmen onları tahrik eder. Abla kardeş, kızın karşısında inatla yer çikolatayı. Sonra da kağıdını atıp gider. Yoğurtçunun kızı ilk önce ayağında top yapar kağıdı. Adeta çevresine yeni çikolata yemiş gibi caka satmak niyetindedir. Bir an durur, kağıdı açar. Kalan çikolatayı yalar… “Yaladı… Yaladı…”

Romanlarının tazeliği her zaman kendini korur; yıllar önce yazılmış bir romanda yaşananları günümüzde görmemek imkânsız. Ezilen proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşının izlerini sürmeye çalışır. Evine ekmek götürmeye çalışan insanlar, çikolatanın tadına hiç bakmamış çocuklar…

Yoksul çocukları, ekmek derdine düşmüş işçi ailelerini, Çukurovalı emekçileri, parasızlık yüzünden okulu bırakan çocukları, kadınların hayat mücadelesini gerçek bir dille anlatır ve okuduğumuzda kendimizden bir parça buluruz. “Ekmek Kavgası”  tam olarak az önceki satırlarda bahsettiğim kişileri anlatan muhteşem bir eser. Ekmeğe ulaşmak kolay değildir ve yoksul insanlar bunun için mücadele verir.

"İçim yanıyor yahu. O kadar çocuk ekmek bekliyor. Biliyorsun, ekmek aslanın ağzında. Bundan sonra ne halt edeceğim ben? İş nerde? Allah seni inandırsın, bugünden yarına yiyeceğimiz yok, şerefsizim!"

ÖNCEKİ HABER

Fatih Mehmet Maçoğlu: Dersim Belediyesine gelen para kayyum dönemi borçlara gidiyor

SONRAKİ HABER

"Eski filmler”le karanlıkta uyananların hikayesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa