Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum
Görsel algı hakkında olan bir psikoloji deneyine katılmayı kabul ettiğinizi düşünün. Fotoğrafta, sol taraftaki çizgi, sağ taraftaki üç çizgiden hangisiyle eşit boydadır?
Fotoğraf: Solomon Eliot Asch Görsel algı hakkında psikoloji deneyinden
Amerika Birleşik Devletleri başkanı Donald Trump’ın Twitter aracılığı ile yaptığı cıvıldamaları (tweet) bilmeyenimiz yoktur. Hatta Trump’ın ulusal ve uluslararası politikalarını şekillendirmede bu cıvıldamaların etkisi büyüktür. Türkiye olarak biz de zaman zaman bu cıvıltılardan nasibimizi almışızdır.
27.05.2020 tarihinde Trump Amerikan seçimlerine yönelik iki cıvıldamasını daha Twitter’dan paylaştı. Ancak bu defa Twitter Trump’ın mesajlarını‘teyite muhtaç bilgi’ olarak etiketledi ve Trump’ın yanlış yönlendirici bilgi paylaşarak halkı bir seçime katılmaktan vazgeçirebilecek şekilde ‘manipüle edici veya müdahale edici’ bir paylaşımda bulunduğunu açıkladı. Yani Twitter Trump’a kibarca yalan söylüyorsun dedi.
Bu açıklamanın Trump’la Twitter’ın ilişkisini nasıl etkileyeceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak bugün benim dikkat çekmek istediğim konu muktedirlerin yalanla olan ilişkisi. Dünya tarihi aslında kargaların bile güleceği yalanlarla doludur. Hatta yalan olduğu ispatlansa bile aynı yalanın sürdürülmesine şahit olmaktayız.
Sadece yakın tarihimize bile baksak bu topraklarda muktedirlerin söylediği onlarca yalanla karşılaşırız. Örneğin Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bomba atıldığı kurgu yalanı 6-7 Eylül (1955) olaylarını tetiklemiş ve onlarca insanımızın ölümüne, binlerce Rum vatandaşımızın evinin ve iş yerinin yağmalanmasına neden olmuştur. ‘Çiçek sinemasına bomba atıldı’ kurgu yalanı ise Maraş katliamının yaşanmasına ve resmi rakamlara göre 120 insanımızın ölümünü tetiklemiştir. Çorum ya da Sivas katliamlarında da benzer yalanlar çok sayıda ölüm ve yaralanmaya ortam oluşturmuştur.
Ya da “Kürt” diye bir şey yoktur, “Kürt” kelimesinin dağlı “Türklerin” karda yürürken çıkardığı “kart, kurt” seslerinden türediği yalanı halen Türkiye’de “Kürt sorunu” yoktur argümanının arka planını oluşturmaktadır.
Peki ya “Gezi” direnişi sırasında söylenen “Kabataş fantezi yalanına” ne demeli. İlk olarak 7 Haziran 2013 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, partisinin grup toplantısında "Çok önemli bir yakınımın gelinini yerlerde sürüklediler" açıklaması ile gündeme geldi. Ardından yerlerde sürüklendiği iddia edilen Zehra Develioğlu Star gazetesinden Elif Çakır’a yaptığı açıklamada; “Belden yukarısı çıplak, ellerinde deri eldivenler, başlarında siyah bandanalar bulunan 70-100 kişilik grubun kendisini dövdüğünü, bebeğini yere fırlattıklarını ve bazı kişilerin üzerine idrarlarını yaptığını” söyledi. Sonrasında da onlarca “kerli ferli” insan bu sözleri olayın görüntü kayıtlarını izlediğini söyleyerek doğruladı. Oysa hepsi yalandı.
Dünya siyasi arenasında, yalan ve politika arasındaki ilişki düşünüldüğünde ilk akla gelen kişi 1933-1945 yılları arasında Nazi Almanya’sında “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” yapmış olan Joseph Goebbels’tir. Goebbels’in yalanla ilişkili olarak “Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa, yalana devam edin” ve “Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur ve insanların o yalana inanması da o kadar kolaylaşır” cümleleri ilk akla gelenlerdir.
Peki neden tarih boyunca yalan politika ve propaganda ile bu kadar kol koladır?
Bu soruya mütevazı bir cevap arayışını sosyal psikolojinin sınırlarında arayabiliriz. Sosyal psikoloji en genel tanımı ile toplumsal şartların insanlar üzerindeki etkisini araştıran bilim dalı olarak tanımlanabilir. Bu bilim dalının öncülerinden biri de Polonya asıllı olan Solomon Eliot Asch’tir. Asch 13 yaşında iken ailesi ile Amerika Birleşik Devletleri’ne göç eder. Akıcı bir İngilizce konuşamayan Asch çevresine uyum sağlamakta güçlük çeker ve belki de bu zorluk 1956 yılında “sosyal uyum” deneylerini gerçekleştirmeyi tetikler.
Gelin Asch’in gerçekleştirdiği bu deneyi birlikte kurgulayalım. Görsel algı hakkında olan bir psikoloji deneyine katılmayı kabul ettiğinizi düşünün. Geniş bir masa etrafında oturan son kişisiniz. Araştırmacı, size ve yanınızda ne cevabı vereceği önceden belirlenmiş altı kişiye şu soruyu soruyor: Yukarıdaki fotoğrafta, sol taraftaki çizgi, sağ taraftaki üç çizgiden hangisiyle eşit boydadır?
Oldukça basit, öyle değil mi? Katılımcılar sırasıyla doğru cevabı verir: Her biri, 2 numaralı çizgiyi seçer. Siz de öyle, değil mi?
Fakat, sonra işler değişir. Aslında soru birebir aynıdır: Sol taraftaki çizgi, sağ taraftaki üç çizgiden hangisiyle eşit uzunluktadır?
Soldaki çizginin uzunluğu aslında bariz bir şekilde yine “ikinci çizgi” ile aynıyken, katılımcılardan ilki şekillere baktıktan sonra cevabını yüksek sesle, “birinci çizgi” olarak belirtir. Siz içinizden gülüp, bu kişideki sıkıntı ne diye düşünürken, ikinci kişi de aynı şekilde ve kendinden emin bir ses ile "birinci çizgi" cevabını verir. Üç, dört derken sizin haricinizdeki altı kişinin hepsinin yanıtı “birinci çizgi" olur.
Bu durumda ne yapardınız? Doğru olduğunu düşündüğünüz “ikinci çizgi” yanıtını mı verirdiniz, yoksa diğerlerine uyup “birinci çizgi” mi derdiniz?
Diyelim ki gerçeğin yanında durdunuz ve ikinci çizgi dediniz. Bir diğer soru daha geldi ve cevap bariz bir şekilde "üçüncü çizgi" iken, herkes "ikinci çizgi" dedi. Her biri de kendinden emin. Bir çizgilere bakıyorsunuz, bir de cevap veren katılımcılara. Şimdi gözlerinizin bozuk olup olmadığından endişe ediyorsunuz. Sonuçta bu kadar kişi üst üste yanılabilir mi? Yine de kendi düşüncenizi söylemeyi seçtiniz diyelim. "Üçüncü çizgi!" dediniz.
Bir dizi daha geldi, cevap çok açık şekilde "birinci çizgi". Ancak tüm katılımcılar, yine kendilerinden emin bir şekilde "üçüncü çizgi" cevabını verdiler. Biraz gözlerini kısmış, tabloya yaklaşmış olabilirler ama cevaplarından son derece eminler. İşte bu noktada, konuyu doğru anlayıp anlamadığınızı sorgulamaya başlayabilirsiniz. Ve artık üçüncü, dördüncü, beşinci tekrardan sonra, her turda "çıkıntı olan kişi" olmamak adına, diğerlerinin cevabına uyar mısınız?
Deneyde aynı sorunun sorulduğu 18 tekrar bulunur. Bunlardan ilk 2 turda denek ve aktörler gerçek cevabı verirler. Sonraki turlarda denek dışındakiler hep bir ağızdan, önceden ayarlanmış şekilde ustaca bir yalan söylerler.
Deneysel sonuçlar, birçok kişinin belki ilk etapta değil ama, sorular devam ettikçe katılımcıların kalanına, yalan söylemek pahasına uyum gösterdiğini ortaya koymuştur.
Araştırmanın sonuçlarına göre, araştırmaya katılan katılımcıların yüzde 75'i en azından 1 kere çoğunluğa uymayı seçmiş, yüzde 25'i hiçbir denemede uyum göstermemiştir. Katılımcıların yüzde 63,2'si deneyin yarısından çoğunda doğru cevabı vermeyi tercih etmiş, yüzde 36,8'i ise deneyin yarısından fazlasında çoğunluğa uymayı seçmiştir.
Aynı sorular deneklere aktörlerden ayrı yani kendi başınayken sorulduğunda deneklerin sadece yüzde 1'inin yanlış cevap verdiği saptanmıştır.
Sosyal uyum deneyleri ile ilgili Asch’in saptadığı bir diğer önemli bulgu ise; eğer denekle birlikte aktörlerden biri istikrarlı şekilde doğruyu söylerse yani doğruyu söyleyeni onaylarsa ya da diğer bir değişle onun doğrusuna sesli bir şekilde tanıklık ederse deneğin “sosyal uyum” oranı, yani “yalan” söylemesi büyük ölçüde azalmaktadır.
Şimdi yeniden yukarıdaki fotoğrafa bakmanızı ve sol taraftaki çizginin, sağ taraftaki üç çizgiden hangisiyle eşit boyda olduğunu cevaplamanızı isteyeceğim. Ne dersiniz?
- Vadedilmiş harfler 10 Ekim 2024 10:21
- Umut ayracı 26 Eylül 2024 10:24
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri 18 Ağustos 2022 10:59
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20