Şair Neşe Yaşın: Bir dünya savaşının içinde olduğumuz duygusuna kapıldım
Balkon Söyleşileri’ne konuk olan Neşe Yaşın korona günlerinde “Bir dünya savaşı içinde olduğumuz duygusuna kapıldım. 1974’te Kıbrıs’ta yaşadıklarımızı anımsattı bir miktar. Travmamı tetikledi” dedi.
Şair Neşe Yaşın | Fotoğraf: Çerkes Karadağ
C. Hakkı ZARİÇ
Çok kültürlü ve çok kimlikli bir hayatın şairi Neşe Yaşın. Üç farklı kimlik kartı gezdiriyor yanında, bazen de nergisler ve sümbüller adlandırıyor onu. Uzun yıllardır köşe yazarlığı yapıyor Yenidüzen gazetesinde; hayatın halleri ve insanı yazıyor. Kıbrıs’ta, güneyinde yaşıyor adanın ve uzun zamandır sokağa çıkma yasağının olduğu günlerin sarmalında evden ders veriyor bir üniversite için. Adanın kumunu, güneşini, çiçeklerini özlemiş. Çıkıp dolaşmak düşüyor aklına, uçağa binip uzağa gitmek ve durmak hiç neden yokken. Yakında yeni bir şiir kitabı çıkacak, bunu müjdelemiş bize ve daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış bir şiiriyle seslenmiş.
"1974’TE KIBRIS’TA YAŞADIKLARIMIZI ANIMSATTI BİR MİKTAR"
Eve kapandığımız pandemi günlerinde ne gibi sorular soruyorsunuz kendinize? Evden bakınca işe gitmek veya dışarıda olmak zorunda olanları görebiliyor musunuz, bu durumun sizdeki karşılığı nedir?
Normalde de evde çok vakit geçiren biri olduğum için kişisel açıdan önceleri çok da olağan dışı gelmedi bana. Sonra bir dünya savaşının içinde olduğumuz duygusuna kapıldım. 1974’te Kıbrıs’ta yaşadıklarımızı anımsattı bir miktar. Travmamı tetikledi. Ben Kıbrıs’ın güney yarısında yaşıyorum yani Kıbrıslı Rumların bulunduğu bölgede. Burada sokağa çıkma yasağı var ama SMS gönderip işe, markete, eczaneye gitmek, hatta ev civarında kısa süreli yürüyüş yapmak için izin alabiliyorsunuz. Üç kimlik kartım var. Kıbrıs Cumhuriyeti, KKTC ve eski eşimden ötürü T.C. ... Ağırlıkla bu üç yerde geçmekteydi hayatım. Birinden ötekine gidip geliyordum. Bu aslında hiçbir kamusal alana tam dahil olamama hali. Ya da hepsine birden dahil olmak. Çok fazla seyahat ettiğim de düşünülürse dünyaya, bir gezegene ait olma duygusuna epey yakınım. Biraz da bu sınırsızlık içinde kaybolmuş biriyim belki de.
Dışarıda olmak zorunda olanları ve bu nedenle tehlikeye açık olanları düşünürken içim parçalanıyor. İçeride olmak zorunda olanları da düşünüyorum tabii. Aile içi şiddetin nasıl arttığını izliyoruz. Bir de nasıl bir evde yaşandığı çok önemli. Sık sık düşünüyorum bunu. Ev içlerindeki küçük cinayetleri yani…
Vaktim olsa da okuyup yazsam, diye içinizden geçirdiğiniz işler için evden zaman ayırabiliyor musunuz? İstilasına maruz kaldığımız zamanı kendiniz için kullanabiliyor musunuz?
Zamanın çok genişlediği duygusunu pek yaşamadım aslında. Üniversite için online dersler yapıyorum. Epey yorucu geldi bu. Bunun dışında okuyup yazmak, geçmişte de evde olmadığımda kafelerde, ders aralarında yaptığım bir şeydi. Sürekli evde olunca ev işleri, temizlik gibi uğraşlara ayrılan zaman arttı. On beş günde bir temizlik için gelen ve evi beş yıldızlı oteller gibi parlatan bir yardımcım vardı; şimdi onun yaptığı işler bana kaldı. Aslında bir miktar keyif aldım bundan. Zihni dinlendirmek için iyi geliyor. Bunun dışında üniversite kafeteryasında ve haftada birkaç gün de arkadaşlarla dışarıda yemek gibi bir rutinim vardı, o değişti. Yemek pişirmem gerekiyor artık.
Dünya büyük ve korkunç deneyim yaşıyor, bunu nasıl, hangi araçlarla takip ediyorsunuz? Nerelere bakıyor kimlerin düşüncesini merak edip okuyorsunuz?
Alternatif kanalları izliyorum. Medyascope gibi. Geçenlerde Tanıl Bora ile çok ufuk açıcı bir röportaj vardı. Kıbrıs’ta interaktif sabah programı yapan Sami Özuslu var. Bazen ona takılıyorum. Akşamları Cüneyt Özdemir izliyorum çünkü dünyanın pek çok ülkesindeki duruma dair derli toplu bilgi veriyor. Bunun dışında Duvar, T24’ten bazı yazılar okuyorum. İngiliz Guardian gazetesini eskiden beri takip ederim. Bir de Kıbrıs’ın güneyinde yayımlanan Cyprus Mail’e aboneyim. Ara ara sosyal medyada gözüme çarpan bazı sahte haberlere de inandığım oluyor.
"ÖNCELİKLE EKONOMİK KRİZ VE İŞSİZLİK VAR KAPIDA"
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, diye yazılıyor sürekli. Sizce nasıl olacak?
Daha iyi bir dünya için adım atılacağını düşünmek istiyorum ama pek emin değilim. Bu kış kesin komünizm gelecek esprisi var. Öncelikle ekonomik kriz ve işsizlik var kapıda. Bu tip dönemler toplumsal hareketliliğin arttığı ve hak taleplerinin yükseldiği dönemler oluyor. Öncelikle militarist harcamaların sorgulanması ve bunlara karşı kampanyalar yapılması gerektiğine inanıyorum. Bir de bu kriz sonrası dönemler vur patlasın çal oynasın moduna da geçilebiliyor. Ölüme karşı yaşamın savaşı, Erotas’ın Thanatos ile mücadelesi yükseliyor. Ne kadar kırılgan olduğumuzu, hayatın her an elimizden kayıp gideceğini bilmek ona daha sıkı sarılmamızı getirebiliyor.
Bir kapanmışlık ve eve sürgün edildiğimiz günlerde edebiyat ve sanatı takip ediyor musunuz? Ediyorsanız korku veren zamanla nasıl bir bağ kurarak etkileniyorsunuz?
Edebiyat ve sanat sosyal medyada daha çok yer bulmaya başladı. Bir miktar da ilgi arttı sanrım vakit çoğalınca. Dünyaya daha farklı bakılabileceğine işaret ediyor en azından sanat. En çok filmler kazandı gibi geliyor. Sosyal medyada daha çok film paylaşımları görüyoruz. Bu korku veren zamanda, yaşanan anı unutmak için iyi geliyor olmalı. Bu dönemden sonra dünyanın haline dair sorumluluk taşıyan aydın kişilikli edebiyatçılar mı yoksa bireysel, içe dönük sayıklamalar mı öne çıkacak ya da başka bir kanala doğru mu akılacak bunu göreceğiz.
Bu kapanmışlık döneminde bellek çok aktif hale geliyor. Hatıralar labirentinde kaybolmuş hissediyorum ben kendimi
"FLANÖZ OLMAYI SEVERİM BEN"
Sosyal medya kullanımı ve paylaşımları fena halde arttı, bu durum sizin için de geçerli mi? Orada geçirdiğiniz zamanı endişeden arındırıp üretken kılabiliyor musunuz?
Sosyal medya kullanımım zaten çoktu ve şikayetçiydim bundan. Daha verimli bir zaman geçirmek mümkün elbette ama bazen de kafa dağıtmak için bazı boş gevezeliklere takılmak da mümkün. Elimden geldiğince kaliteli bir düzeyde kalmaya çalışıyorum. Ölüm haberleri moralimi bozuyor bu arada. Ama mizah ve yaşama sevinci de orada.
Neyi özlediniz ya da özlemediğiniz şeyler neler?
Kafelerde ve sokaklarda bir flanöz olmayı severim ben. Doğayı ve denizi çok özledim. Seyahat etmeyi, hayatın sürprizlerini özledim. Geçmişte değerini fark etmediğim pek çok şeyi yani…
"DOSYAYI KAPATMIŞTIM AMA YENİ BİR ŞİİR DAHA ÇIKAGELDİ"
Son günlerde yazdığınız ya da çizdiğiniz herhangi bir şeyin bir kısmını bizimle paylaşır mısınız?
Tek bir yeni şiir yazdım. Kar Uykusu adlı kitabım Ayrıntı Yayınları’ndan çıkacak. Dosyayı kapatmıştım ama yeni bir şiir daha çıkageldi. “Şiirella” adını verdiğim şiirin ilk bölümü şöyle:
Bir keder gezgini
Hatıra yolunda
Işığa açan çiçek soyundan
Çerden çöptendi iç hanesi
Ürkerek yaklaştı adama
Geceyi soyunmuş gövdesi