30 Mayıs 2020 20:15

Aile Bakanı ‘şiddet azaldı’ diyor gerçekler tersini söylüyor

Hükümet kadın cinayetindeki gerilemeyi baz alarak salgın döneminde şiddetin azaldığını söylerken, veriler gerçeğin gizlediğini gösteriyor. Doç. Dr. Gizem Çelik’le kadına yönelik şiddeti konuştuk.

Kaynak: Gizem Çelik

Paylaş

Elif Ekin SALTIK
İstanbul

Türkiye’de kadına şiddet olaylarının arttığına yönelik veriler bulunsa da İçişleri Bakanlığı, kadın cinayetlerinin yılın ilk dört ayında (2019’un aynı dönemine göre) yüzde 36 azaldığını söylüyor. Bakanlık “Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında alınan yeni tedbirler ve atılan adımlar etkisini göstermeye başladı” derken, kadın örgütlerinin verileri ise tablonun tam tersini gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve 91 kadın örgütünün imzacısı olduğu “Erkek şiddeti yeni değil, tedbirsizlik normal değil!” metninde kadınlar, pandemi sürecinde kadına yönelik şiddetle mücadelede Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı başta olmak üzere bakanlıkların ve ilgili kurumların sınıfta kaldığını söyleyerek acil önlem/eylem talebinde bulundu.

İçinden geçtiğimiz süreçte kadına yönelik şiddet tablosunu, şiddete karşı yapılması gerenleri ve gelecek günlerde bizi nasıl bir tablonun beklediğini Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gizem Çelik’le konuştuk.

Koronavirüs salgınıyla birlikte “Evde kal” çağrıları üzerine bazı ülkelerde ev içi şiddetin arttığına yönelik bulgular ortaya konuldu. Türkiye’de bu süreçte kadına yönelik şiddete dair gözlemleriniz neler?

Aslında sürecin “Evde kal” sloganıyla desteklenen kısmı, şiddete maruz bırakılan kadınların oranlarına net bir biçimde ulaşmayı da bir yönüyle engelliyor. Ancak kadınlardan gelen şiddet sonrası yardım talebi oranlarında ciddi bir artışın olduğunu gözlemlemek mümkün. Birleşmiş Milletlerin raporunda kadına şiddetin pandemi sürecinden önceki döneme oranla, neredeyse yüzde 40 oranında arttığı belirtiliyor. “Evde kal” çağrıları sonrası Singapur’da yüzde 33, Fransa’da yüzde 30, Arjantin’de yüzde 25 oranında bir artış söz konusu.

Türkiye’de de tıpkı diğer kaotik-krizli olaylarda olduğu gibi, her alandaki eşitsizliğin arttığını ve daha da görünür hale geldiğini fark etmekteyiz. Zaten ev yaşamına hapsedilen, çalışma yaşamında ya düşük ücretli ve/veya güvencesiz çalıştırılan ya da herhangi bir kriz durumunda ilk işten çıkarılacak grup içinde yer alan kadınlar, ev içi emekleri de yok sayılarak, görmezden gelinerek hatta bakım yükleri artarak bu süreci üstleniyorlar.

Her kadının deneyimledikleri aynı olmamakla birlikte sınıflar arasında bu süreç farklı boyutlarda ama bazı durumlarda ortaklaşarak yaşanıyor. Kimi orta ve alt sınıftaki kadınlar ya ücretsiz izne ayrılmak zorunda bırakıldılar ya işten çıkarıldılar ya da gerekli sağlık önlemlerinin alınmadığı işyerlerinde düşük ücretle çalıştırılmaya devam ettiler. Kadınlar, ince emek ve duygusal emeklerini sürdürmeye devam ettiler.

Ücretsiz izne çıkarılan ve/veya işten çıkarılan kadınlar için ise süreç daha zorlu oldu. Ekonomik kaynağı kesilen kadın, yaşananların sorumlusu kendisiymiş gibi suçlanarak tüm sıkıntılı süreçten bunalan erkeğin (baba, ağabey, eş, oğul) bozulan sinirlerini yönelttiği biri oluverdi. Benzer durumun ailede gelir getiren başka kişilerin var olduğu ya da o kişilerin gelirlerinde azalma olduğu durumlarda da yaşandığını belirtebilirim.

Bunların yanı sıra, uzaktan eğitim yöntemiyle sürdürülen eğitim sürecinde hanelerdeki televizyon sayısı ve çocuk sayısının nasıl yönetildiğini ve bu süreçte kız çocuklarının eğitimden yararlanma durumlarını bilemiyoruz. Üniversitede haklarını öğrenen kız kardeşlerimiz evde hak ihlalleri ile karşılaştıklarında, şiddete maruz bırakıldıklarında ya da tanık olduklarında tepki göstererek bir ölçüde şiddet yoğunluğunun artması riskiyle de karşı karşıya kalıyor olabilirler.

KADINLAR HAKLARINA ERİŞMEKTE ZORLUK YAŞIYOR

Şu an için elimize ulaşan, erişebildiğimiz sayı ve oranlar kadın cinayetleri ya da fiziksel şiddet boyutundaki veriler. Diğer şiddet türlerine dair verileri bilmiyoruz. Kadınların üreme sağlığına (Kürtaj hakkını kullanamama, gebeliğe zorlanma, doğum kontrol yöntemlerine veya ertesi gün hapına erişim sağlayamama gibi), cinselliği yaşayışına (Özgür iradeye dayalı cinsel birliktelik mi- tecavüz mü gibi) ve ensest olgusuna ilişkin kaygılarım var. Dört duvar arasına hapsedilenlerin (Çünkü birçok kadın ve kız çocuk hatta bazı durumlarda oğlan çocuk için bu bir hapistir) bu hassas gerçeklikleri nasıl deneyimlediklerini henüz tam olarak bilmiyoruz. Ama şu zamana kadar bildiklerimiz kaygılanmamıza ve acil önlemler alınması gerektiğine işaret ediyor.

BAKANLIĞIN ŞİDDETE KARŞI ÖNLEMLERİ YETERLİ Mİ?

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “Kadın cinayetleri 1 Ocak-31 Mart 2019 tarihine göre, bu yıl aynı dönemde yüzde 22 oranında azalmıştır.” dedi. Ayrıca Alo 183’ün de 7/24 kadınlara destek sağladığını söyledi. Yine KADES uygulaması üzerinden şikayetlerin alındığı bildirildi. Ancak kadın cinayeti haberleri bu dönemde gelmeye devam etti. Bu tablo nasıl değerlendirilmeli?

“Kadına şiddette azalma yaşandığını” söylemeyi çok isterdim. Ancak süreç hiç de iç açıcı ilerlemiyor ne yazık ki. Şüpheli kadın ölüm oranlarındaki artışı göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Kimi ölümlerin aydınlatılmadığı hatta uzun süredir kendisinden haber alınamayan kız kardeşlerimizin olduğu gerçeği var.

Kadın kuruluşlarının bu konudaki açıklamalarına baktığımızda sorunun ciddiyetini daha net anlayabiliyoruz. Örneğin Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu mart ayı raporunda 21 kadının ev içinde; nisan raporunda ise 20 kadının erkek şiddetiyle öldürüldüğü bunun yanı sıra 20 şüpheli kadın ölümü olduğu belirtiliyor. Yaşam hakkı ihlal edilen 20 kadının16’sı evlerinde, en yakınlarındaki erkek tarafından öldürülmüş.

Bu tablonun bir de şiddet boyutu var. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonuna gelen yardım taleplerinde fiziksel şiddet ve sığınma talebinin arttığı belirtiliyor. Genel çağrıların yüzde 80’inin fiziksel şiddet olması, sorunun ciddiyetini bir kez daha gösteriyor. Tabii ki diğer şiddet türleri daha az önemli değildir, ama şiddetin fiziksel şiddet boyutundaki yoğunluğunun artması olası kadın cinayetlerinin çok daha yakında olduğu ikazını vermektedir.

Evet, Sayın Bakan’ın söylediği hizmetler sunuluyor. Ama içinden geçtiğimiz bu süreçte ne ölçüde yeterli oluyor bunu düşünmemiz gerekiyor. Alo 183 hattı sadece kadınlara değil, yardım gereksinimi olan diğer nüfus gruplarına da hizmet sunuyor. Bu da hattın özellikle 65 yaş üstü vatandaşlara sokağa çıkma yasağı getirilmesiyle birlikte sıklıkla bu nüfus grubunun çağrılarına yanıt vermesi nedeniyle şiddet ihbarında bulunacak kişilerin erişiminde aksaklıklara yol açıyor. Şiddeti bildirmek, bizzat şiddet eylemine maruz bırakılan açısından son derece hayati olmakla birlikte, ulaşılmak istenen zamanda erişim sağlayamamak başka sorunlara da yol açabiliyor. Bu nedenle kadına şiddet ihbar hattının özel bir hat olarak diğerlerinden ayrılması uygun olacaktır.

Yine KADES uygulaması, akıllı telefonlara yüklenen bir uygulama aracılığıyla, yardım talebinde bulunan kişinin tek tuşa basmasıyla en yakındaki kolluk güçlerinin bulunulan noktaya gelmesi açısından son derece önemli. Ancak uygulamanın tanıtımı daha iyi yapılmalı. Ayrıca, KADES uygulamasını kullanabilecek gerekli alt yapı ve gerece sahip olmayan kadınlar da var. Akıllı telefonu ya da internet bağlantısı olmayan kadınların bu hizmetten yararlanmaları mümkün değil. Bu yardım hatlarının işlevselliği tekrar gözden geçirilerek yapılandırılmalı.

ŞİDDETE KARŞI YAPILACAKLARLA İLGİLİ DAHA ÇOK BİLGİLENDİRME OLMALI

Karakola gidip korunma talebi isteyen kadınlar “Karantina nedeniyle 24 saat içinde koruma kararı çıkaramayız” cevabı alıyor, yani kolluk 6284’ü uygulamıyor; kadınları şiddeti yaşadığı yere geri göndermeye çalışıyor ya da yanlış yönlendirebiliyor. Kadınlar bu tür uygulamalarla karşılaştığında ne yapmalı?

Karantina süreci yaşanmadan önce de ne yazık ki kolluk kuvvetlerinin kadını şikayetinden vazgeçirme girişimleri olduğunu, hatta bu konuda “başarılı” olduklarını biliyoruz. Yaşadığı şiddete karşı neler yapabileceğini bilen birçok kadın arkadaşımız yaşadığımız süreçte bu konuda sunulan hizmetlerin devam edip etmediğini bilmediği için bile herhangi bir girişimde bulunmayabiliyor. Ya da virüs bulaş riski konusunda endişeleri olduğu için ve bu konudaki gerekli tedbirlere erişemediği için darp raporu almaktan çekiniyor. Yine hem şiddete maruz bırakılan olarak kendisinin sığınacağı yerde, hem de şikayetçi olması halinde failin kalacağı yer konusunda kaygılanıp şikayetçi olmak istemeyebiliyor. Ama yürürlükte olan ve kadınlar açısından son derece önemli kazanılmış bir hak olarak 6284 sayılı Kanun’un bu süreçte de etkili bir şekilde yürütülmesi gerekiyor.

Özellikle “Evde kal” çağrıları ile evde kalan tüm aile fertlerinin olduğu evlerde kadına şiddetin artarak devam ettiği şu günlerde şiddetin etki ve sonuçları (Yasal yaptırımlar -ki bu da ayrı bir sorunsal haline geldi), şiddete tanık olunduğunda ya da maruz bırakıldığında neler yapılabileceği, nerelere nasıl başvuru yapılabileceği konusunda bilgilendirici paylaşımların yapılması gerekmektedir. Bunun yanı sıra, halihazırda sunulan yardım hattı uygulamalarının işlevselliğinin artırılarak tanıtımının yapılması, sığınmaevlerinin fiziksel kapasitelerinin artırılarak gerekli sağlık tedbirlerinin uygulandığını belirten paylaşımların yapılması gerekmektedir.

Kadınlar açısından da 6284 sayılı Kanun’un ve İstanbul Sözleşmesi’nin bilinmesi, orada yer alan hakların öğrenilmesi ve talep edilmesi çok önemli.

‘ŞİDDET FAİLLERİ TAHLİYE EDİLDİKTEN SONRA DA İZLENMELİ’

İnfaz düzenlemesi sonrası pek çok kadın şiddet faili erkeklerle yeniden karşı karşıya kalma korkusu yaşadı, yaşıyor. Bir çocuk cezaevinden çıkan babası tarafından dövülerek öldürüldü bu süreçte. Kadınlar bize de yazdığı mektuplarda ve yazılarda korkularını dile getirdi. Bu süreç karşısında kadınlar nasıl korunmalıydı, süreç nasıl işletilmeliydi?

İnfaz yasa taslağı görüşülmeye başlar başlamaz kadın mücadelesi içerisinde yer alan pek çok kişi, kadına şiddet uygulamış faillerin salıverilmesi durumunda ortaya çıkacak durumlar konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirtti. Hatta bu konuda kaygı duyan çok sayıda kadın, telefonlarla kadın kurumlarına ulaşarak neler yapabileceklerini sormaya başladılar. Her ne kadar infaz yasa taslağının görüşüldüğü süreçte kadın katillerinin çıkmayacağı söylenmiş olsa da kadına yönelik yaralama ya da suç işlemişler TCK’de ayrı tanımlanmadığı için, ayırt edilmeksizin süresi ve kapsamı uygun bulunan herkes salıverildi.

Bu süreçte şiddet sonrası hayatta kalan kadınların tahliye ile ilgili bilgilendirilmeleri ve korunmaları gerekiyordu. Birkaç ilde tahliyelerle ilgili bilgilendirmelerin yapıldığını öğrendik. Yine, yapılacak bilgilendirmeler ile olası bir şiddet riskinde neler yapılabileceğine dair de ayrıntılı paylaşımda bulunulması gerekiyor. Ayrıca şiddetsiz iletişim gibi programların salıverme ile çıkan failler adına çeşitli yöntemlerle devam etmesi ve izleme çalışmalarının yapılması gerekiyor diyebilirim. İşlenen suça bağlı olarak şiddet sonrası hayatta kalanları korumak adına denetimli serbestlik uygulamalarında kullanılan elektronik kelepçe yönteminin kullanılarak failin mağdurla temas sağlamasının önüne geçilebilir. Bu süreçte çok boyutlu risklerin olduğunu ve risklerin ölümcül sonuçları olabileceğini bilmek son derece önemli. Bu anlamda, herhangi bir düzenleme ya da uyum ve bilgilendirme programı yapılandırılmaksızın ve hayata geçirmeksizin süreci bu şekilde yürütmemek gerekir.

‘HAKLARIMIZIN ELİMİZDEN ALINMASINA KARŞI DURMALIYIZ’

Kadınları şiddete karşı koruyan en önemli mekanizmalardan biri olan 6284 sayılı Kanun hem yönetenler hem de erkekler tarafından sizce neden bu kadar hedef alınıyor?

Klasik erkek dayanışması, kadının gücünden korkma, toplumsal cinsiyet eşitliği kavramından rahatsızlık duyma, bir tür hesaplaşma ya da siyasi fırsatçılık… Adına her ne dersek diyelim orada yanlış giden bir şeyler var. 6284 sayılı Kanun’un içeriği detaylı bir şekilde incelendiğinde kadınlar açısından kazanılmış son derece önemli hakların olduğu görülecektir. Birçok kadın kuruluşu bu hakların daha etkin şekilde yürütülmesi için uygulama yönergeleri ya da genelgeleri olsun derken, Kanun’un ortadan kaldırılmaya çalışılması son derece ürkütücü. 6284 sayılı Kanun kadını bürokrasiden kurtarır, hızlı tedbir sağlar, kadını yaşatır. Kadın dayanışmasının gücüyle ve zorluklarla kazanılmış haklarımızın elimizden alınmasına karşı durmalıyız.

Hem yönetenlerin hem de erkeklerin ve aslında eril düzene ayak uydurmuş kimi kadınların neden böylesi bir tutum içinde olduğunu anlamak için konunun tarihsel arka planına ve hedeflenen toplum yapısının ne olduğuna bakmak gerekiyor. Sanırım bunu konuşmak ve tartışmak için şu an yeterli zamanımız yok. Ancak çok kısa anekdotlarla, tarım devriminden başlayarak tırmanan eşitsizliğe eşlik eden mülkiyet kavramı, din, ordu gibi toplumsal yapılardan ve çok hızlı bir geçiş yaparak hâlâ günümüzde tartışılabiliyor olan çocuk evlilikler konularından bahsedilebilir.

‘KADIN DAYANIŞMASI YAŞATIR’

Kadınlar bu süreçte şiddete karşı nasıl desteklenmeli, nasıl önlemler alınması gerekiyor?

Kadınların şiddete karşı desteklenmesinde politika oluşturmak çok önemli. Kurumsallaşmış hizmetlerle ve çeşitli acil eylem planlarıyla olası yeni durumlara da hazırlıklı olunması gerekiyor. Bunu gerçekleştirmesi gereken tabii ki öncelikle devlet, ama bunu yaparken sivil toplum örgütlerini ve kadın mücadelesi alanında çalışan akademisyenlerin katkı ve katılımını da sürece katmalı. Ayrıca kadınların, hakları konusunda doğru bilgilendirilmeleri gerekiyor. Son dönemde bazı kadın kuruluşlarının tanıtım etkinlikleri başarılı örnekler. Bunların sayısının ve niteliğinin artırılması gerekiyor. Çağrı ve ihbar hatlarının ulaşılabilir ve etkili olduğundan emin olmak gerekiyor. Şiddete maruz bırakılanın yardım talebi kadar ihbarda bulunan üçüncü kişilerin de dikkate alınması son derece önemli. Çünkü biliyoruz ki bu süreçte ihbarda bulunan üçüncü kişilerin oranında önceki döneme göre bir artış söz konusu.

Bakanlığa ait sığınmaevlerinin kapasiteleri yeterli gelmiyor. Bu süreçte her ne kadar oteller üzerinden destek alınıyor olsa da hem bakanlığın hem de belediyelerin sığınmaevi açma konusuna hassasiyetle ve ivedilikle eğilmesi gerekiyor.

Bunların yanı sıra, bazı ülkelerde de uygulanan “parola” kullanımı ile şiddete maruz bırakılan kadınların seslerini daha güvenli şekilde duyurmalarının sağlanması konusunda kadın kuruluşları tarafından çeşitli öneriler getiriliyor. KADES gibi, özel sektör tarafından geliştirilmiş Vodafone Kırmızı Işık uygulaması da akıllı telefonu olan kadınlar tarafından kullanılabilir.

Bunlara ek olarak bireysel düzeyde güvenlik planı oluşturma da söz konusu olabilir. Örneğin gün içerisinde düzenli telefon açarak ya da görüntülü görüşme yaparak iletişim sağlanabilecek kişilerin belirlenmesi; evde güvenliğin sağlanabileceğinden emin olunan bir odanın belirlenmesi, bu odada güvenlik çantası (kimi evraklar, birkaç giysi, yedek anahtarlar vb.) bulundurulması; şiddete maruz bırakıldığını güvenli bir şekilde ifade edebileceği parola ya da güvenlik kelimesi belirlenmesi ve bunun iletişime geçilecek güvenli kişilerle paylaşılması; şiddet eylemi sırasında kaçma ihtimali yoksa mümkün olduğunca dışarıya bunun duyurulması, yardım talebinde bulunulması…

Her şeyden önemlisi, kadınların şunu bilmesi gerekiyor; kadın dayanışması güçlendirir ve kadın mücadelesi çeşitliliklerimiz-özgünlüklerimiz ve ortaklıklarımızla barışık bir şekilde bir arada-birlikte olduğumuzda daha güçlü ve anlamlı olur. Asla yalnız yürümüyoruz, yürümeyeceğiz, sen de yürümeyeceksin!

ÖNCEKİ HABER

EYT’lileri önce iktidar, şimdi de virüs vurdu

SONRAKİ HABER

Milli Eğitim Bakanı, LGS'nin nasıl yapılacağını video ile anlattı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa