Sağlık iş kolunda salgın deneyimi: Mücadele de kazanım da mümkün!
Evrensel'e konuşan SES MYK Üyesi Aylin Akçay, "İşyerinde gösterdiğimiz hiçbir çabanın boşa gitmediğini gördük." dedi.
Fotoğraf: Evrensel
Sağlık emekçileri koronavirüs salgını döneminde hem kendi sağlıkları hem halk sağlığı hem de hakları için mücadele veriyor. Sağlık emekçilerinde biriken tepkinin açığa çıkandan çok daha fazla olduğunu vurgulayan Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) MYK Üyesi Aylin Akçay, salgına karşı en basit talebin, en ufak kazanımın bile mücadele sonucu elde edildiğine dikkat çekti. “İşyerinde gösterdiğimiz hiçbir çabanın boşa gitmediğini gördük” diyen Akçay, gücünü işyerinden alan bir çalışmanın hem mümkün, hem zorunlu, hem de vazgeçilmez olduğunu, bunun dışında hiçbir yöntemin derde deva olamayacağını söyledi.
Pandeminin başlangıcından itibaren sağlık emekçileri hem fedakarlıkları hem de yaşadıkları sorunlarla gündemde. Sizce bu sürecin, sağlık emekçileri açısından nasıl sonuçları oldu?
Pandemi sürecinde kapitalizmin hiç de yeni olmayan, halihazırda uygulamada olan tüm işleyiş yasaları olanca netliğiyle ortaya saçıldı. İktidarlar kendi sınıf refleksi neyse ona göre pozisyon aldı ve emekçilerin hayatlarının onların kârı karşısında zerre önemi olmadığını bir kez daha gösterdi. Pandemi, kârı önceleyen sağlık sistemini, sağlık politikalarını ve bunların sağlık emekçilerine yansımalarını daha görünür hale getirdi. Sağlık emekçilerinin zaten alabildiğine derinleşmiş, emekçileri tüketen sorunları vardı, pandemi ile bunlar daha da büyüdü. Alandaki yakıcı sorunlarla mevcut sağlık sistemi arasındaki dolaysız bağın daha görünür olmasına vesile oldu. Pandemiyle başlayan kaygı ve belirsizlik hali, alandaki sorunlarla birleşince de sağlık emekçilerinde ciddi bir güvensizliğe, tepkiye, huzursuzluğa, bazen çaresizliğe ve öfkeye neden oldu.
Sağlık emekçilerindeki tepkinin ve huzursuzluğun bugün açığa çıkandan çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bu süre boyunca, sağlık emekçileri de kendilerine bir yol bulmaya çalıştı, çalışıyor. Tabii ki bu arayışın nereye doğru akacağını etkileyen birçok dinamik ve geçmiş birikimler var; ama biz bunun taleplerimiz için en geniş şekilde örgütlü bir güce dönüşmesi için mücadele ediyoruz. Bunun olanaklarının da düne göre çok daha fazla olduğunu düşünüyoruz.
NE KAZANDIYSAK MÜCADELEYLE KAZANDIK
Bahsettiğiniz huzursuzluk ve öfkenin tetiklediği tepkiler ve mücadele deneyimleri gazetemizde de yer aldı. Bu süreçte ortaya çıkan deneyimleri, sendikal mücadele açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugünkü duruma gelmeden önce şunu hatırlatmak isterim. Pandemi süreci, piyasacı sağlık sistemine karşı bugüne kadar sürdürülen mücadelenin ne kadar hayati olduğunu gösterdi. Bu, uzun süredir biraz unutulan, etkisi belki bugünkü kadar hissedilmeyen bir gerçekti. Yıllar süren mücadelenin saldırıları gerilettiği-durdurduğu her nokta, bugün pandemiyle mücadelenin kritik olanakları olarak elimizdeydi. Bu, geçmiş mücadelemizin bugüne uzanan kazanımlarıdır.
Bugünkü durum için başka bir gerçek de, sağlık emekçilerinin salgında kendi koşullarının iyileşmesi için her ne kazanmışsa kendiliğinden değil mücadele ederek kazanmış olmaları. Tabii ki çözülemeyen yığınla sorun var, ancak yukarılardan ne kadar “Her şey yolunda” açıklamaları yapılsa da, ekipmana ulaşmak da, mesai arkadaşının ekipmana ulaşmasının sağlanması da, covid bulaşının işyerinde kayıt altına alınmasını sağlamak da, kağıt üzerinde bir hak olan idari izin hakkının kullanılması da, covid teması olduğunda test yapılmasını sağlamak da dahil basit gibi görünen aklınıza gelecek her şey mücadele konusu oldu ve ancak mücadele ile elde edilebildi. Bu mücadeleler ne kadar örgütlü ve güçlü ise etkisi de, biriktirdikleri de o kadar güçlü oldu. Bu sürede salgında hak mücadelesi verilebileceğini, mevcut haklara dahi göz koyulan bir zamanda küçük ya da büyük haklar kazanabileceğimizi gösteren çok önemli deneyimler ortaya çıktı. Geçen hafta yayınladığınız dosyanızda bu örnekler detaylıca yer buldu.
İŞYERİNDEKİ HİÇBİR ÇABANIN BOŞA GİTMEDİĞİ GÖRÜLDÜ
Pandemi koşullarının mücadele açısından ortaya çıkardığı birçok sonuç da oldu tabii. En çok da zorunluluklarımızın altını kalın bir şekilde tekrar çizmesi oldu. Biliyorsunuz pandemide, koşulların da dayatmasıyla 1 Mayıs işyerlerinde her zamankinden çok gündem oldu ve çok yaygın şekilde kutlandı. Bu sonuç işyerine dayanan bir sendikal mücadelede ısrar edilmesi gerektiğini bir kez daha gösterdi. Özellikle pandeminin ilk zamanlarında her işyerindeki emekçiler, kendi işyerinin özgün mücadele olanaklarını oluşturmak ve güçlendirmek için seferber olmaya başladı. Önce iletişimin en mümkün ve yaygın yolları bulunmaya çalışıldı, ağlar her zamankinden daha aktif, geniş ve etkin kullanılmaya başlandı. Sorunların birlikte değerlendirilip birlikte öneriler oluşturulması, sonra da birlikte müdahale edilmesinde önemli ilerlemeler sağlandı. Bunun yapılabildiği hemen her yerde sendikal çalışmanın her açıdan çok zenginleştiğini söyleyebiliriz. Örneğin salgın başında sendika merkezi tarafından hazırlanan görseller ve materyaller daha ön plandayken, bir süre sonra şubeler ve işyerleri kendi görsellerini-videolarını oluşturur, kendi materyallerini hazırlar, kendi sloganlarını üretir, işyerinin zenginliğini yapılan çalışmalara ve eylemlere yansıtır, kendi kararlarını alır, kendi işyerleri için kendi yerel açıklamalarını hazırlar hale gelmeye başladı. En önemlisi de işyerlerinden daha çok emekçiyi, birlikte mücadele fikrine yaklaştıran, dayanışan, geleceği birlikte dert edinen ve eyleme geçen bir hale getirdi. Salgın boyunca az çok işyerindeki koşullarına müdahale edebilen, kazanım elde eden, bulunduğu yerde daha etkili bir mücadele birlikteliğinin oluşmasını sağlayan, bulunduğu yerdeki emekçilere güven verebilen, çekim merkezi olabilen yerler; işyerine dayanan bir çalışmayı ısrarla sürdüren, işyerindeki olanakları zorlayan yerler oldu.
Dün işyerlerinde ne biriktirdiysek, neyde ısrar ettiysek, bugün bunun ya bir olanak ya da bir engel olarak karşımıza çıktığını gördük. Dün her koşula, her duruma rağmen işyerine dayanan çalışmada yapılan her ısrarın bugünkü mücadeleye de önemli bir zemin/dayanak oluşturduğunu, mücadeleyi güçlendirdiğini görüyoruz. Dün emekçilerin birliği için attığımız her adımın bugün birleşmenin olanaklarını genişlettiğini görüyoruz. Bu da, sendikal çalışmada işyerinde gösterdiğimiz hiç bir çabanın boşa gitmediğini, ama boş bıraktığımız her alanın bugün mücadelede engeller olarak karşımıza dikildiğini gösterdi.
VİRÜSE VE SERMAYEYE KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELE
Peki, önümüzdeki günlerde sağlık emekçilerini neler bekliyor, gündeminizde neler var?
Öncelikle sağlık kurumlarının hiçbir ön hazırlık ve çalışma olmadan geçtiğimiz hafta eski çalışma sistemine döndürülmesi ciddi bir karmaşa ve sorun yumağı oluşturdu. Gündemimizdeki önemli başlıklardan biri, bu süreç ve sağlık kurumlarında yaşananlar olacak. İktidar salgın dönemindeki yaklaşımlarını sürdürüyor. Yani virüs ve salgın politikaları ile halk sağlığı mücadele başlıklarımızdan olacak. Bununla birlikte sağlık sistemi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tartışılıyor ve sorgulanıyor. Sağlık alanının özneleri olan sağlık emekçilerinin bu tartışmalara daha aktif katılması oldukça önemli. Salgınla daha da belirginleşen sermayenin emekçilere yönelik politikaları, sağlık emekçilerinin hem kendi alanlarındaki ayrıştırmalara karşı birleşik bir mücadele oluşturmasını, hem de sağlık alanı dışında da işçi sınıfı ile ortak mücadelenin yollarını bulmasını zorunlu hale getiriyor.
İŞYERLERİ MÜCADELENİN GÜCÜNÜ BELİRLEYECEK
İşçi ve emekçilerin bu süreçte gazetemize de yansıyan deneyimleri, sendikaların ve sendikal anlayışların daha yakından izlendiğini, daha sıkı sorgulandığını da gösteriyor. Ne dersiniz?
Öyle tarihsel dönemler var ki, bazı tartışmaları kestirmeden bir sonuca ulaştırır. Bir zaman sınıfın varlığı yokluğu tartışmalarına TEKEL direnişiyle sınıfın kendini hatırlatması, halktan umudu kesmenin moda olduğu zamanda yaşanan Gezi Direnişi gibi bugün de sendikal mücadele bakımından işyerine dayanan, gücünü işyerinden alan bir çalışmanın hem mümkün, hem de zorunlu ve vazgeçilmez olduğu, onun dışında herhangi bir yöntemin de deva olamayacağı gerçeği kendini bir kez daha gösterdi. Sendikanın güçleneceği yerin de, zayıflayacağı yerin de burası olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Hareketin zayıflığından yola çıkarak, hareketin sadece o günkü pozisyonuna bakarak sendikal mücadeleye yöntem biçmenin, günü, görüntüyü kurtarma adına iş yapmanın, emekçilerin dışarıda bırakıldığı her türlü yöntemin ve tarzın bizi zayıflattığını hatırlatan bir dönemin içindeyiz. Bu nedenle sağlık emekçileri bakımından da çıta işyerinde güçlenen bir çalışmayı sürdürmektir. (Ankara/EVRENSEL)