08 Haziran 2020 00:12

Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | Libya’da yeni dönem: Türk-Rus anlaşmasına doğru

Arap basının gündeminde Libya'da Serrac Hükümeti'nin Türkiye yönetiminin desteğiyle Hafter güçlerini geriletmesi vardı. Kimi gazeteciler Libya'da bir "Türk-Rus anlaşması"nın gündemde olduğunu yazdı.

Fotoğraf: Hazem Turkia/AA

Paylaş

Ali Karataş

Libya Arap dünyasının ve Türkiye’nin öncelikli gündemlerinden biri olmaya devam ediyor. Rai al Youm Başyazarı Abdulbari Atwan, Libya’daki son gelişmelerle ilgili kapsamlı bir makale kaleme aldı. Atwan, Libya’nın başkenti Trablus’ta Türkiye’nin desteklediği Mutabakat Hükümetinin elde ettiği başarıyı “Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başarısı” olarak nitelendirdi. Atwan ortaya çıkan gelişmeler doğrultusunda Türkiye’nin Rusya ile anlaşabileceğine dikkat çekti. Buna mukabil al Arap gazetesi, Fransa’nın UMH’nin meşruiyetiyle ilgili kararını geri çekebileceğini yazdı.

Müslüman Kardeşler örgütünün Tunus kolu olan Raşid Gannuşi’nin, Libya Başbakanı Fayiz Serrac’a tebrik mesajı göndermesi meclisi ikiye böldü. Al Arab al Cedid gazetesinden Semir Hamadi, “Libya’daki yenilgi ve Tunus’taki siyasi mücadele” başlıklı makalesinde Tunus parlamentosunda Libya üzerine ortaya çıkan bölünmeye dikkat çekti.

Tunus’ta devam eden bir tartışma da Ennahda Hareketinin Lideri, Meclis Başkanı Gannuşi’nin yetkilerini aşması. Londra’da yayın yapan al Arap gazetesinden el Camaa Kasımi, konuyu “Gannuşi, Tunus medyasından Anadolu Ajansına ve el Cezire’ye kaçtı” başlıklı bir makaleyle değerlendirdi. Makalede, Gannuşi’nin kendisine yönelik eleştirilere karşı Türkiye ve Katar basınından güç aldığı belirtildi. Kendisinin hem başbakanın hem de cumhurbaşkanın rollerini çaldığı ifade edildi.

Kuzey Afrika’yı yakından ilgilendiren diğer bir konu ise Etiyopya’da inşa edilen el Nahda Barajı. Baraj için imzalanan uluslararası sözleşmeleri dikkate almadan gölette su tutulmaya başlandı. Nehrin geçtiği Sudan ve Mısır’ın gelişmeyle ilgili onayı bulunmuyor. Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü Abdulmunim Said, ortaya çıkan krizle ilgili dikkat çekici bir makale kaleme aldı. Makaleye göre el Nahda barajı Kuzey Afrika’da krizin yeni adı. 


LİBYA’DA TÜRKİYE’NİN BAŞARISI

Abdulbari ATWAN
Rai al Youm

Libya'nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçleri, başkent Trablus’un tamamını kontrol etmeyi başardı. General Halife Hafter kuvvetleri tarafından yapılan kuşatmayı sona erdirmiş olmak, tüm askeri ağırlığını tereddüt etmeden mutabakat hükümetinin arkasına koyan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için büyük bir zafer olarak kabul ediliyor. Son dokuz yıldır Suriye savaşına katılırken önemli savaş deneyimi kazanan 10 binden fazla İslami savaşçıya ek olarak havadaki ve yerdeki güç denklemleri değiştiren ve havadaki kontrolü ele geçiren “Bayraktar” uçağı filolarını gönderdi.

Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Erdoğan ile Mutabakat Hükümetinin başkanı Fayiz Serrac arasında perşembe günü düzenlenen zirve toplantısı bu zaferi kutlamak üzerine gerçekleşti. Şu anda kuşatılmış Tarhuna şehrinin kontrolünü yeniden ele geçirmek de dahil olmak üzere bir sonraki aşama için askeri planlar yapıldı. Belki de güney ve doğudaki petrol kuyularına doğru ilerlenecek ve Hafter’e bağlı güçler buradan çıkarılacak.

Trablus’un 90 kilometre doğusunda bulunan Tarhuna şehrinin düşmesi, Libya’nın batısının çoğunda General Hafter’in varlığına son verilmesi anlamına geliyor. En önemli ilerleme doğudaki petrol hilaline doğru ilerleme olacak. Müttefikleri olan Mısır, Fransa, BAE ve Rusya’nın desteğiyle General Hafter’in kuvvetlerini yeniden toplayamaması, hâlâ cevaplanmamış birçok sorunun konusu.

TÜRK RUS ANLAŞMASI

General Hafter, destek için Kahire’yi ziyaret ederken; Mutabakat Hükümeti Başkan Vekili Ahmed Muaytik şu anda Moskova’da ve ona Dışişleri Bakanı Muhammed Tahir Siala eşlik ediyor. Sızan raporlar iki adamın da Ruslara “Rusya’nın çıkarlarını, petrol arama ve şirketlerinin altyapı projelerine katılımlarını korumak için” cazip bir teklif sunduğunu gösteriyor. Bunlara ek olarak Mutabakat Hükümeti tarafından casuslukla suçlanarak bir yıl önce tutuklanan iki Rus akademisyenin serbest bırakılması da söz konusu.

Ankara’da  Libyalı konuğu ile düzenlenen zirve toplantısı sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “General Hafer’e sadık kuvvetlerin uyguladığı petrol ticaretini sona erdirme” niyetini açıkladı. Darbeci olarak nitelendirdiği Hafter’le müzakere olmayacağını vurguladı. Açık bir şekilde Türk destekçisiyle üzerinde anlaşmaya vardıkları bir plan doğrultusunda Serrac savaşının; “Ülkenin bütün toprakları kontrol edilene kadar devam edeceğini” ifade etti. Hafter güçlerinin saflarında askeri çöküşten yararlanarak doğuda Barka, güneyde ise Fizan’a doğru ilerliyor.

Libya dosyasındaki “Pastayı paylaşmak ve iki tarafın çıkarlarını korumak ve saygı göstermek” temelinde bir Türk-Rus anlaşması hakkında konuşan haberler sızıyor. Mutabakat Hükümetinin başbakan yardımcısının Rus başkentine ziyaretinin bu çerçevede olması uzak bir ihtimal değildir. Ruslar, General Hafter’in askeri olarak meseleleri kendi lehine çözemeyeceği ve kendi liderliğinde Libya’yı birleştirmeyeceği kanaatine varmış olabilirler. Bu durum, söz konusu anlaşma kapsamında çıkarlarını korumak için Ankara’ya gitmelerini sağladı.

Cumhurbaşkanı ve Trablus’taki müttefiki, son başarılarından önce el Vatiyye Hava Üssünü almışlardı. Batı Kıyısı da Doğu Akdeniz’de güçlü birkaç stratejik kart haline geldi. Bunlardan en bariz olanı doğal gaz ve petrol araştırmasındaki avantajlar. Türk şirketleri Libya altyapısının inşası için sözleşmelerin çoğunu satın aldı. Katar, Sudan ve Savakin Adası’nda olduğu gibi el Vatiyye’de askeri üs kurulacak.

AVRUPAYA GÖÇÜN MERKEZİ

Fransızların, Mutabakat Hükümeti ve Türk müttefiki ekseninin bu zaferleri konusundaki endişeleri meşru görünüyor, çünkü bugüne kadar yaklaşık 1000 kilometre Libya sahili Cumhurbaşkanı Erdoğan ve müttefiklerinin kontrolü altına girdi. Avrupa için güçlü bir tehdit edici koz olabilir. Çünkü Libya Fransız ve İspanyol kıyılarına yaklaşık 500 kilometre, İtalya’ya 200 kilometre uzaklıkta. Bu kıyı, gelecekte yüz binlerce mülteci için bir çıkış noktası haline gelebilir. Bunların arasında Suriye’den transfer edilen ve sayısı 12 bini aşan, çoğu Nusra Cephesi ve IŞİD gibi terörist listesinde yer alan İslami savaşçılar da var.

Mısır hükümetinin Libya’ya güç göndermesi ve Türk güçleriyle ve onların sert İslamcı müttefikleriyle çatışması pek mümkün değil. Özellikle Etiyopya’nın Mısır ve Sudan’la su menfaatlerine saygı duyan bir anlaşma imzalamadan Nil’in üzerine kurulu el Nahda barajının göletine su doldurmaya başladığı bir zamanda. Bugün Mısır için en yüksek öncelik stratejik su güvenliğidir. Onu korumak için Etiyopya ile askeri bir çatışmaya girme beklentileri devam ediyor.

Libya’daki savaşın son dokuz yılındaki deneyimler, gözlemcilerin çok dikkatli olmasına ve kesin kararlar vermemesine neden oluyor. Bugün zafer kazanan yarın yenilebilir ve bunun tersi de olabilir. Görünüşe göre Libya krizinin yakın gelecekte bir sonu yok. Tüm olasılıklar mümkün. Ancak Türk Cumhurbaşkanı ile Mutabakat Hükümetindeki müttefikleri, Trablus ve batı kıyısı için girdikleri savaşı kazandılar. Türk rakibin daha önce kullandığı güçle benzer şekilde sahaya inmesi, savaş çemberinin genişleyeceği ve vekaleten savaşın yerini asıl güçlerin savaşına bırakacağı anlamına geliyor.


LİBYA’DAKİ YENİLGİ VE TUNUS’TAKİ SİYASİ MÜCADELE

Semir HAMADİ
al Arabi al Cedid

Libya'daki Mutabakat Hükümeti güçlerinin al Vatiyye Üssünü kontrol altına alması, General Halife Hafter ve milisleri ile Tunus’taki destekçileri üzerinde az stres yaratmadı. Tunus Parlamentosu Başkanı Raşit Gannuşi’nin, Libya Başbakanı Fayiz Serrac’a tebrik göndermesi büyük tartışmalara neden oldu. Meclis başkanının yetkilerini aştığı eleştirisinden Trablus’taki Mutabakat Hükümetinin taraftarları ile Hafter taraftarları arasındaki bir mücadeleye dönüştü.

Özgür Anayasa Partisi blokunun Tunus parlamentosunun Libya’ya dış müdahaleyi reddettiğini duyurmak için bir taslak düzenleme sunması şaşırtıcı değildi.

2011 devrimiyle devrilen önceki rejimin devamı olan bu parti, BAE, Suudi ittifakıyla olan ilişkilerini gizlemiyor. Arap Baharı devrimlerine düşman olan tüm güçlerle aynı çizgide. Parti blokunun sahip olduğu vekil sayısı 16 milletvekilini geçmemesine rağmen, diğer parlamento bloklarını kendi tarafına çekmeyi başardı ve listesinin taslağını destekleyen milletvekili sayısını 94 milletvekiline yükseltti.

Halife Hafter’i destekleyen bölgesel güçlerin, müttefiklerinin sahada yaşadıkları art arda yenilgiler ışığında Tunus parlamentosunda böyle bir liste yayımlayacağı açıktı. BAE’nin televizyon kanallarına ek olarak el Arabiya, parlamento oturumunu doğrudan aktarmaya meraklıydılar. Tunus parlamentosu koridorları, güçlerinin başarısı için propaganda mitingine dönüştüğünden, yapılan yayınlar düzenli medya çalışması gibi değildi.

Tunus’ta politik sahne hâlâ bir tür politik çocukluk, bazen durumların ve çatışmaların kişiselleştirilmesi ve tepkilerin abartılması ile karakterize edilir. Yaşananlar halkın demokratik geçiş, anayasanın ve devletin kurumlarının inşasına odaklanma beklentisinde zaman kaybettiriyor.


NİL VADİSİNDE SİYASİ COĞRAFYA*

Abdulmunim SAID
Şarkul Avsat

Kovid-19 pandemisi haberleri, medya organları ve ülkelerin ilgi ve kaygılarında baskın olsa da uluslararası siyasi coğrafyanın ikilemleri ivmesini kaybetmedi. Suriye, Yemen, Irak, İran, Libya ve Filistin krizleri pandemiden önce tanıştıkları komplikasyonlarında yüzmeye devam ettiler. Bu jeopolitik hareketlenmelerde Mısırlılar olarak bizi ilgilendiren, Arap Baharı adı verilen dönemde Nahda Barajı’nın inşasına başlayan Etiyopya’nın, yaklaşık 10 yıl sonra ve korona salgınının gölgesinde ilgili taraflarla anlaşma olmaksızın baraj rezervuarını doldurarak Nil sularının paylaşımı sorununda bir hamle yapmaya çalışmasıdır.

Etiyopya’nın son hamlesi, Etiyopya Dışişleri Bakanı Gedu Andargachew tarafından 14 Mayıs’ta BM Güvenlik Konseyi başkanına sunulan müzekkereydi. Bu müzekkerenin Nahda Barajı krizinde daha fazla gerginliğe neden olması üzerine çok sayıda uluslararası taraf, ABD ve Dünya Bankasının katılımıyla Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında Washington’da gerçekleşen üçlü müzakereleri yeniden canlandırmak için krize müdahil oldu.

Müzekkere’deki ilk ve belki de diğer sorunların kaynağı olan sorun, Etiyopya’nın Mısır’ı ülkesindeki yoksulluk ve açlığın, sahip olduğu su kaynaklarına rağmen yaşadığı ciddi gıda güvenliği sıkıntısı ve nüfusun su ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmasının sorumlusu olduğunu düşünmesidir. Müzekkere, 65 milyondan fazla Etiyopyalının elektriksiz yaşadığını (Müzekkereye göre buna karşılık Mısırlıların neredeyse tamamının elektriği var) okul çağındaki Etiyopyalı çocukların üçte ikisinin karanlık nedeniyle ders çalışamadıklarını, milyonlarca kadının su ve odun taşımak için uzun mesafeler katettiğini ifade ediyor. Ne var ki, bu trajik ve içler acısı durumun sorumlusu Mısır’ın su tüketimi değildir.

Aksine bu, Mısır’ın uzaktan yakından hiçbir ilişkisinin olmadığı Etiyopya’nın özel tarihi koşullarının sonucudur. Mısırlıların tamamının elektrik hizmeti almasına gelince bu, Mısır halkı ve hükümetinin ortaya koyduğu muazzam çabanın ürünüdür. Bu bağlamda, Mısır’daki toplam elektrik üretiminde su kaynaklarından -büyük Asvan Barajı- üretilen elektriğin oranının yüzde 8’den fazla olmadığını belirtmeliyiz. Gerçekte ve tarihsel olarak Mısır, hiçbir Etiyopyalının elinden suyunu ve gıdasını, evinden elektriğini çekip almamıştır. Etiyopya nüfusunun ezici çoğunluğunun yaşadığı Etiyopya Vadisi’nden uzakta bir yerde bulunan Nahda Barajı da Etiyopya’nın gıda ihtiyacını karşılamak değil elektrik üretimi için inşa edilmiştir. Mısır buna hiçbir zaman itiraz etmedi hatta tam aksine her zaman su kaynakları üzerindeki projelerin kalkınmaya yardımcı olmasına çalıştı.

İkinci sorun, müzekkerenin Nil sularının paylaşımını daha önce imzalanmış anlaşmalara ve belirlenmiş teamüllere göre ele almayı, dünyada daha önce görülmemiş istisnai bir durum olarak algılamasıdır.

Üçüncü sorun, Etiyopya’nın kaynak ülke (kendisi), koridor ülke (Sudan) ile Nil’in döküldüğü ülke (Mısır) arasında net bir ayrım istememesidir. Bu nedenle, Mısır’ın Nil sularını rasyonel bir şekilde kullanmaya yönelik projeleri ile üçüncü tarafların Mısır üzerindeki olumsuz etkilerini inkar etmedikleri Nahda Barajını eşit görmek, kasıtlı bir tür yanıltma ve kafa karıştırmadır.

Dördüncü sorun, Etiyopya “tarihsel” ilişkilerden bahsettiğinde aşırı esnek bir tutum benimsiyor. Nitekim müzekkerede de şu ifadelerin yer aldığı görülüyor: “Nil Havzası ülkeleri, insanlık tarihindeki en eski ilişkilerden birine sahiptir”, “Bizler bu asil nehre sıkı sıkıya bağlı eski medeniyetleriz”, “Nil’in halkımızı geliştirmek için yeni bir kardeşlik ve iş birliği seviyesi sunabileceğine inanıyoruz”. Ancak bu isabetli bakış açısı, Mısır “tarihsel haklar” terimini kullandığında (Ki bu daha önce diğer nehir havzası ülkeleri tarafından da kullanılmıştır) Etiyopya’nın gösterdiği aşırı duyarlılık ve hassasiyetle uyuşmuyor.

Mısır tarihsel olarak, tüm havzanın geliştirmesi amacıyla Nil Havzası ülkelerini kapsayan bir uluslararası organizasyon kurma projesinin sahibidir. Yine tarihsel olarak, Mısır her zaman havza ülkelerine Nil Nehri sularını geliştirmede yardımcı oldu ve barajlar inşa etti. Etiyopya’nın da buna hakkı var ama yerleşmiş uluslararası hukuk ve normların sınırları içinde kalması ve Mısır’ı sudan mahrum etmeyi amaçlamaması koşuluyla.

* Şarkul Avsat Türkçe sitesinden kısaltılarak alınmıştır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Motosiklet ve motorlu araç malzemelerinde gümrük kıymet bedeli artırıldı

SONRAKİ HABER

Kirazlıyayla köylüleri jandarma engelini aşarak maden şirketini protesto etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa