09 Haziran 2020 00:30

Nefes alabilmek için!

Bu eylemi basit ve hele “Vandalca” bir “heykel kırıcılık” değil, ama geçmişin karanlık anılarıyla bugünün alçaklıklarının hesabının birlikte görüleceğinin ifadesi olarak değerlendirmeliyiz.

İngiliz köle taciri Edward Colston'ın yıkılmadan önceki heykeli
Fotoğraf:
Wikimedia Commons / CC BY-SA 3.0

Paylaş

Aydın ÇUBUKÇU

Zaten kapağı sımsıkı kapatılmış bir kazan içinde kaynamakta olan öfkenin herhangi bir sebeple kendisini şiddetle ifade etmesi beklenmeyen bir şey değildi. Nerede, ne zaman, hangi biçimde olacağı bilinemese de, bu kadar birikmiş sıkıntıyla, üst üste gelen pek çok belayla toplumsal iç basıncı arttırılmış ve hiçbir supap bırakılmamış olan bu kazan, içine tıkılan halkların gümbürtüsüyle elbette bir yerinden patlayacaktı. En son koronavirüsü, yalnızca bir “salgın hastalık” olarak değil, toplumsal bir kriz halinde yayıldı. Ciddi analistlerin söylediğine göre, bunu dünya çapında bir kıtlık tehlikesi izleyecek. Böylece, geniş halk yığınları yalnızca yaşananların değil, yaşanacak olanların da hissedilir tehdidi ile bunalıyor.

Şahdamarına çökmüş polis canavarlığının altında yalnızca “nefes alamıyorum” diyebilen Floyd’un son sözleri, bu yüzden milyonların ortak parolası haline geldi.

Her patlama noktası, çok uzak geçmişlerden gelen zincirlerle geleceğe uzanan umut iplikçilerinin düğüm noktasıdır. Öfke, hınç ve umut, acının topraklarında boy veren bir ağacın kökleri ve dalları gibidir... Gelecek hayal edilirken, geçmiş unutulmaz.

Floyd’un sesini çoğaltmak için günlerdir kentin farklı meydanlarını dolduran on binlerce Londralıya, Pazar günü Bristol’da yine binlerce kişinin katıldığı gösteri eklendi. Burada, İngiliz köle taciri Edward Colston'ın yıllardır tepki çeken ve kaldırılması için defalarca imza toplanan heykeli devrildi ve nehre atıldı. Nehre atılmadan önce, bir gösterici tıpkı Floyd’un boynuna dizini bastıran polis memuru gibi, Colston’un heykelinin boynuna basarak poz verdi. Londra’da Churchill heykelinin üstüne “O bir ırkçıydı!” yazıldı ve adının üzerine kara bir çizgi çekildi.

Yalnızca bugün yapılanların değil, geçmişte işlenen suçların da hesabının sorulacağı an gelmişti.

Burjuva basın, muhafazakâr İçişleri Bakanı Patel’in (ki kendisi de, bir siyah-Asyalı melezidir ve üstelik kadındır) sözlerini manşete çekti: “Bu utanç verici bir Vandallıktır!

Churchill’le ilgili olan, yalnızca bir hatırlatma idi. Evet, İngiltere’nin tarihinde belirleyici yeri olan bir politikacıydı, şöyleydi, böyleydi, ama bir ırkçıydı!

Colston ise, bizzat Kral II. James’in köle ticareti için kurduğu Royal African Company tekelinin başındaki adamdı ve on bir yıl boyunca Afrika’dan kaçırdığı insanları Amerika’daki büyük çiftliklere satarak büyük servet kazanmıştı. İnsan etiyle beslenen her alçak gibi o da “çok hayırsever” imiş. Vakıflar kurmuş, okullar açmış, hastanelere, kiliselere büyük bağışlar yapmış... “Vandallık” suçlamasına destek olmak üzere muhafazakâr basın ve politikacılar bu gerekçeleri ileri sürüyorlar. Colston’un sayıları yüz binden fazla tahmin edilen insanı köleleştirdiği gerçeği ve yol boyunca, hastalıktan, açlıktan ya da dayaktan ölen binlerce siyah erkek, kadın ve çocuğun cesedi bu “hayırseverlik” örtüsünün altına süpürülmek isteniyor. Heykel, bundan önce de pek çok protestonun hedefi olmuştu ama bunlar kaldırılmasına yetmemişti. Şimdi artık Avon Nehri’nin suları altında yatıyor ve onu oradan çıkarıp eski yerine koymaya kimse yeltenemeyecektir. Protestocular, onun yerine siyah halkın hakları savunucusu işçi Paul Stephenson’un heykelinin dikilmesini istiyorlar. Stephenson, otobüslerdeki ırk ayrımcılığını protesto hareketini başlatan ve başarılı olan bir işçi önderiydi.

Amerika başta olmak üzere, kapitalist dünyanın belli başlı merkezlerini sarsan ve günlerdir süren protesto hareketleri, nefes almamızı sağlayacak pencerenin nasıl açılacağını gösteriyor. Şimdi post-korona dönemine, bir başka deyişle “yeni normal” döneme geçiyoruz. Bu, yalnızca salgına karşı önlemleri adlandırmıyor; pandeminin yol açtığı ekonomik ve toplumsal yıkımın yüklerinin bütün halkların sırtına yükleneceği yeni bir sömürü ve soygun düzenini de tanımlıyor. Ağırlaştırılan ve yenileri icat edilen vergiler, ücretlerde ve sosyal haklarda kesintiler, işsizlik ve pahalılık, kapıda bekliyor.

Şah damarımıza daha sıkı bastıracaklar. Biz nefes alamıyoruz dedikçe “sık dişini” diyecekler. Belki bir süre daha, salgının yarattığı şaşkınlık yüzünden içine düşürüldüğümüz bataklığın farkına varamayacağız. Ama George Floyd’un sesi, bir kez daha er ya da geç kendisini duyuracak: “Nefes alın! Pencereleri açın, kapıları kırın, nefes alın!

Bu sese kulak verdiğimiz zaman, Colston’un heykelinin uğradığı akıbet bütün kan emiciler için mukadder olacak.

Vandallık suçlaması, işte bunun için burjuvazinin öngörülerinin ifadesi olarak değerlendirilebilir. Bir heykelle başlayan öfke gösterisinin, sermaye saraylarını yıkmaya kadar gidebileceğini tarihsel tecrübesi ona söylüyor. Haklı ve son derece yerinde bu eylemi basit ve hele “Vandalca” bir “heykel kırıcılık” değil, ama geçmişin karanlık anılarıyla bugünün alçaklıklarının hesabının birlikte görüleceğinin ifadesi olarak değerlendirmeliyiz. O zaman gökyüzünün tümünü içimize çekecek derin bir nefes alacağız!

ÖNCEKİ HABER

İstanbul Tabip Odası: Asistan hekimler nöbet ücretlerini istiyor

SONRAKİ HABER

İzmir Gazeteciler Cemiyeti: Gazeteciler görevlerini yapamaz hale getiriliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa