Gazeteci Burcu Karakaş: Amaç, en ufak eleştiriyi bile görünmez kılmak
Gazeteciler yoğun baskı altında gazetecilik yapmaya devam ediyor. Bağımsız Gazeteci Burcu Karakaş sorularımızı cevaplarken amacın, en ufak eleştiriyi bile görünmez kılmak olduğunu söyledi.
Fotoğraf: Burcu Karakaş arşivi
Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk.
Bugün, bu aralar çoğunlukla Deutsche Welle Türkçe için yazan Bağımsız Gazeteci Burcu Karakaş anlattı…
1- Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?
2013 yılının milat olduğu kanaatindeyim. Gezi eylemleri sonrası sadece Türkiye siyasetinde değil, medyada da hiçbir şey eskisi gibi olmadı. O günden sonra her şey giderek kötüleşti, kötüleşmeye devam ediyor, iyileşen bir şey yok. Doğan Medyanın satılması, örneğin, her ne kadar merkez medya diye küçümsense de küçümsenecek bir gelişme değildi. Doğan Haber Ajansının el değiştirmesi, haber almak hakkını doğrudan olumsuz etkileyen bir adımdı. Ancak bu adımların ne kadar etkili olduğu tartışılır. Sadece kendi mahallenize seslenerek sesinizi duyuramazsınız ancak zaten iktidarın da, daha doğrusu Erdoğan’ın, geldiğimiz noktada izlediği kutuplaştırıcı siyasetten yola çıkarak söyleyebiliriz ki, artık böyle bir derdi yok. Tam da bu nedenle her alan ele geçirildi. Amaç, en ufak eleştiriyi bile görünmez kılmak. Bunda kısmen başarılı oldukları da söylenebilir ama unutmamak gerekir ki internetin olduğu yerde bu başarı eksik kalıyor, kalmaya da devam edecek. RTÜK düzenlemesi getirilmesi de bu nedenle zaten. Fakat ben yine de erişim engellerinin istenilen amaca hizmet etmediğini düşünüyorum. Haber alma hakkı, anayasal bir hak. Haber verme de öyle. Yani aslında her ikisi de yasalar tarafından güvenceye alınmış haklar. Bu hakların her gün ihlal edildiğini görüyoruz. Gazetecilerin türlü zorluklara rağmen işlerini yapmaya devam ettiklerini görüyoruz. Evet, alanımız kısıtlı ama yok değiliz. Hiçbir şey yazamıyor, söyleyemiyor değiliz. En azından şimdilik böyle. Buradan devam edilmesinin kıymetli olduğunu düşünüyorum. “Zam” kelimesinin kullanılmasından imtina eden ve kendine halen gazeteci diyebilen bir güruh ile karşı karşıyayız. Bu sansür, vatandaşla dalga geçen onursuz bir davranıştan başka bir şey değil. Halk aç olabilir ama aptal değil. Tam da bu nedenle şu günlerde kim gerçekten gazetecilik yapmaya çalışıyorsa oldukça kıymetli. Kahramanlık değil yaptığımız ama önemli. Velhasıl basın özgürlüğü diye bir şey yok Türkiye’de. Biz ‘mış’ gibi davranarak işimizi yapmaya devam ediyoruz. Gazetecinin haber yazarken içten içe hangi kelimeyi kullanacağını kırk kere düşündüğü yerde basın özgürlüğünden bahsetmek mi olur? Açıkça konuşulmasa da durum budur.
2- Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?
Araştırmacı değilim, dolayısıyla gazeteci olarak cevaplayacağım için dünyadaki ortalama bakımından “Nereden nereye geldiği” konusunda yardımcı olamam ama gözlemlerimi aktarabilirim.
Gazeteciler sadece cezaevi ile terbiye edilmeye çalışılmıyor. Açılan davalar, süren soruşturmalar, kesilen para cezaları, ilan kesme cezaları, sansür-otosansür mekanizmaları artık günlük hayatımızın bir parçası. Değişen basın kartı yönetmeliğinin Türkiye’de (olmayan) basın özgürlüğünün nereye geldiğini göstermesi açısından tek başına çok şey anlattığını düşünüyorum: Basın kartlarının iptali 2018’den sonra iyice kolaylaştı. “Milli güvenlik ve kamu düzenine aykırı davranışlarda bulunması veya bu tür davranışları alışkanlık edinmesi” maddesi, kolaylaştırıcı etken oldu. Bir gazetecinin görevi kamu düzenine aykırı davranışta bulunmaktır. “Kamu düzeni” ve “milli güvenlik” dünyanın her yerinde iktidarların çizdiği çerçevedir. Gazeteci işi gereği muktedirin karşısındadır. Dolayısıyla bu çerçevenin dışında çıkmak da onun görevidir. Yani değişen yönetmelik bize, “Ya yandaş gazetecisin ya da gazeteci değilsin” diyor. (Yandaş gazeteci” gazeteci değil bir yandan ama bu başka bir röportaj konusu). Şimdi bu yönetmeliğe bakıp soralım: Hangi demokratik norm, hangi evrensel ölçüt? Burada tek bir ölçüt var, o da AKP ölçütü. (MEDYA SERVİSİ)