10 Haziran 2020 00:15

Berkant Gültekin: Bütün ülkeler aynı anda geriliyordu birinciliği Türkiye’ye verdiler

Gazeteciler üzerinde baskılar artmaya devam ediyor. BirGün Yayın Kurulu Üyesi Berkant Gültekin sorularımızı cevapladı ve "Bütün ülkeler aynı anda geriliyordu birinciliği Türkiye’ye verdiler" dedi.

Fotoğraf: Berkant Gültekin'in arşivinden

Paylaş

Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk.

Bugün BirGün Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi Berkant Gültekin anlattı…

Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?

Türkiye’de basın özgürlüğü ve ahlakı konusundaki gerilemenin son bir yılda nereden nereye geldiğini saptayabilmek mümkün mü bilmiyorum ama yıllardır devam eden bir dibe çöküşün olduğu açık. Acı olan ise dip noktasının nerede olduğunu bilmememiz. Çünkü neredeyse her geçen gün biraz daha dibe doğru gidiyoruz.

İktidar mekanizmasının kendi kontrolünün dışında bir medya faaliyeti istemediği çok net. Dolayısıyla iktidarda Erdoğan ve AKP aklı varken, basın özgürlüğü konusundaki geriye gidişin bir yerde durmasını beklemek herhalde en basit ifadeyle saflık olur.

AKP’liler gazetelerde kendi aleyhlerine yayımlanan her haberi, ki haberlerin çoğu doğası gereği yönetenlerin aleyhine olur, “terör faaliyeti” diyerek hedef alıyor. Bu iktidarın aklı modern anlamda ‘siyaset’ kavramına uygun olarak çalışmıyor. Muhalefet partilerinin hepsi “düşman”, “hain” ya da “bölücü”. Dolayısıyla bizim bildiğimiz, modern anlamıyla bir ‘medya’ yaklaşımına da sahip değiller. Medyayı dördüncü kuvvet olarak değil, asli tehditlerden biri olarak görüyorlar.

Gazetecilikten korkuyorlar çünkü saklamaları gereken çok şey var. Bunları sadece gerçek gazeteci ve gazetelerin yazabileceğini biliyorlar.

Mesela bazen haberlere tekzip geliyor, tekzip metni haberi doğruluyor. Dünyada eşi benzeri olmayan bir komedi bu. Haberi yapan gazetenin “Algı yaratmaya çalıştığından” bahsediyorlar. Algı yaratmak neden suç olsun ki? İktidar aleyhine algı oluşmadan ülkede demokratik şekilde yönetim nasıl değişecek? Ama bizde suç bunu yapmak. Anayasal olarak değil ama AKP’nin mantığı açısından suç. Geçerli olan da Anayasa hükümleri değil iktidar hükümleri oluyor maalesef.

Öte yandan yaşadığımız bu sürecin olumlu tarafları da var. Türkiye medyası tarihinin en önemli sınavlarından birini veriyor. Hâlâ teslim olmayan gazeteciler, diz çökmeyen medya organları var. Bu yabana atılır bir şey değil. Ülke yarın demokrasi ve özgürlükler konusunda aşama kaydedecekse, bunda bugün gerçeği söyleme inadıyla direnen gazetecilerin de büyük payı olacak. Yani bence süreç bir yönüyle Türkiye’de gerçek gazeteciliğin sivrilmesini de sağlamıştır. Toplumun önemli bir bölümünün de bağımsız medyanın kıymetini kavradığını düşünüyorum. “Bize gerçeği sermaye medyası vermez, bağımsız gazeteler verir” düşüncesinin son zamanlarda hayli taraftar kazandığı kanaatindeyim.

Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?

Bununla ilgili sürekli farklı endeksler açıklanıyor. Türkiye bu listelerde sürekli kademe kaybediyor. Yani dünyada da açıkçası bir kötüye gidiş var ama dünyadaki bu olumsuz tabloya rağmen Türkiye’nin basın özgürlüğünde hâlâ gerilemeye devam etmesi olayın dikkat edilmesi gereken noktalarından biri. Hani şaire atıfla söylersek, “Bütün ülkeler aynı anda geriliyordu birinciliği Türkiye’ye verdiler” gibi bir durum var ortada.

Ülkede basın özgürlüğünün önünde birçok engel var. Bir tanesi, bir kamu kurumu olan Basın İlan Kurumunun tutumu.

Basın İlan Kurumu ne yazık ki hakkaniyetli davranmıyor. İktidarın kontrol alanının dışında kalan tüm gazetelerin BİK’ten şikayetçi olduğunu görürsünüz. Ama iktidar medyasında böyle bir sorun yoktur. Çünkü bağımsız gazetelere uygulanan standartlar hükümete yakın gazetelere uygulanıyor mu, burada ciddi şüphelerimiz var. Fotoğraf imzası, haber imzası olmadığı için aylarca ilan kesme cezaları aldık. Fotoğraf ve haber “Gerçek değil” diye ceza verseler, tamam. Ama bu cezanın mantığı ne ki? Bu gazeteyle okur arasında ya da gazeteyle haberin-fotoğrafın sahibi arasındaki bir mesele. Hükümete yakın gazetelere bakıyoruz, onlarda da çoğu haber ve fotoğraf imzasız yayımlanıyor. BİK, bağımsız gazeteleri cezalandıran bir kurum görüntüsünden uzaklaşmalı. Bir kamu kuruluşu olarak tüm medya organlarına eşit mesafede olmalı ve adil kararlar vermeli diye düşünüyoruz.

Öte yandan biz de ülkede çalışan gazeteciler olarak, türlü sorunlarla yüz yüze kalıyoruz. Basın kartları konusundaki engelleme sürüyor. Özellikle hükümetin kontrolü dışında kalan medya organlarında çalışan gazetecilere dönük mesafeli bir tutum var. Benim basın kartı yenileme başvurumun üzerinden 1.5 sene geçti. Ne ses var ne seda. Gazetede birçok arkadaşımız aynı sorunu yaşıyor.

Sansür-oto sansür arasında ayrım kalmadı artık herhalde. Medyanın yüzde 90’ı iktidar aklıyla yönetildiği için onlar zaten ‘uygun’ içeriği bulup yayımlıyorlar. Haberlerin hepsi istenen doğrultuda. Hatta bazen kraldan çok kralcılık bile yapabiliyorlar. Bazı haberleri okurken, “Bunu Erdoğan yazsaydı bile hükümeti bu kadar savunamazdı” diye düşünüyorsunuz.

Gerçeği yazmak isteyen gazetecilerin yaptığına otosansür demek doğru mu emin değilim. Bir yolunu bulup gerçeği anlatıyoruz yine. Bazı durumlarda bir şeylerin etrafından dolanıyoruz ama söyleyeceğimiz şeyi yine söylüyoruz. Bunun belki kitabi karşılığı otosansürdür. Ben ‘Gerçeği anlatma inadı’ demeyi tercih ederim. (MEDYA SERVİSİ)

ÖNCEKİ HABER

Irkçılığı körüklemek ve kullanmak kime mahsus?

SONRAKİ HABER

Koronanın bize gösterdikleri salgından ibaret değil!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa