Derdimizin devasını bulduk mu?
Dertlere “deva” olmanın altında nasıl bir gerçeklik yatıyor, geçmişin izlerini silmek için AKP’den istifa etmek yeterli mi?
Fotoğraf: Pxhere
Berkay YEĞİN
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Birkaç haftadır AREA ve KONDA’nın yapmış olduğu anketlerde olası bir erken seçimde AKP-MHP iktidarının seçimden mağlup ayrılacağı, AKP bloğunun giderek oy kaybettiği görünür bir tablo haline geldi. CHP ve İyi Parti tarafından oluşturulan “millet ittifakı” yerel seçimlerde iktidarın uğradığı nispi yenilgiden bu yana Türkiye’de sermaye güçlerinin alternatifi bir ittifak haline gelmese de belediyelerle birlikte halkta bir umut yaratmayı başardı. Oluşan muhalefet ittifakı başkanlık sistemini Türkiye’de siyasi bir tıkanıklığa yol açtığı, meclisin işlevsizleştirildiği, devlet erklerini ortadan kaldırdığına ve çözümün ise güçlü bir parlamenter sisteme tekrardan dönüşün olduğu noktasında bir politika yürütürken bunun için gerekli olan ilk şartın da AKP’yi güçlü bir şekilde mağlup etmek olduğunu biliyor. Bu yüzden de yeni kurulan partileri kendi AKP karşıtı ittifakı içerisinde konumlandırarak oradan hem AKP’nin oylarını bölmeyi hem de daha geniş bir tabana yayılmayı hedefliyor. Bu noktada da AKP ardıllarından Ali Babacan’ın, kurmuş olduğu DEVA Partisi muhalefet cephesinde geniş bir yankı uyandırmaya başladı ve desteğe açık oldukları bir ortak olarak görülmeye başlandı.
NEOLİBERALİZMİ AKLAMA UĞRAŞI
Ali Babacan’ın 140Journos’taki belgeseli ve Cüneyt Özdemir’le yapmış olduğu röportajda uluslararası sermaye dolaşımının Türkiye’ye uzunca bir süredir beklenildiği gibi uğramadığı ve bunun sebebinin de demokrasinin, hukukun aksaklık teşkil etmesi olduğu tespiti öne çıkıyor. Bu değerlendirme baştan aşağı kapitalist-emperyalist sistemin güzellemelerini içermektedir. Ali Babacan’ın sermaye akışındaki kıstası bir takım liberal ilkelerin korunması olsa dahi mevcut sistem için sermaye akışındaki kıstas, sömürü çarkını genişletmektir. Kaldı ki sermaye akışının ülke ekonomisini refaha kavuşturacak bir çözüm modeli olarak sunmak emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin ekmeğine daha fazla yağ sürme halini alması kaçınılmaz. Nitekim dışa bağımlılıkta zirvede olduğumuz bu zamanlar, AKP’nin aynı politikadaki ısrarı sonucu meydana geldi. Emperyalizmle bağımlı ilişkiler içerisinde ülke içinde dolaşacak paranın bu ülkenin milyonlarının yararına değil memleketin kaymağını yiyen ufak bir azınlığa, gümüş tepside sunulacağı açık. Zaten şu haliyle Ali Babacan ve kurmuş olduğu parti bu azınlığı ihya etmek, halkı da ikna etmek üzerine bir yol çizmiş durumda. Bununla birlikte Ali Babacan gibi AKP ardılları, AKP’den farklı olarak ne yapmak istediklerini sorusuna cevap verebilmiş durumda değiller. AKP’nin kuruluşu ve iktidara geliş sürecinde tıpatıp aynı söylemler etrafında hareket edildiği bu yeni “deva programı”, halihazırda AKP’yi Cumhuriyet tarihinin en önemli adımlarını atmış olmakla tanımlıyor.
2002’de iktidara gelerek daha önceki iktidarlardan devraldıkları neoliberal uygulamaları daha da ileriye taşıyarak ülkede kamu mallarını özelleştirmenin ve üretimi piyasanın özel piyasanın emrine sunup kamu yatırımlarını durdurmanın, ekonomiyi topyekûn dışa bağımlı duruma getirmenin sonuçlarını bugün milyonlarca emekçinin çekmesine vesile olduğu gibi ulusal ekonomi de spekülatif hamlelere ciddi boyutlarda kırılgan hale geldi.
AKP’NİN YAPTIKLARININ “İYİLEŞTİRİLMİŞ” HALİ
AKP, iktidarı boyunca TÜSİAD, MÜSİAD, yeşil sermaye, ranti çevreleri olabildiğince büyüme göstermiştir. AKP politikaları ile esnek çalışma modelleri ile işçi sınıfının sömürüsünü artmış, grevler yasaklanmış, ekonomik krizlerin bedeli emekçilere ödetilmiştir. Kamu işletmelerinin neredeyse tamamı satılırken kamunun bütün parası kriz dönemlerinde sermayeyi kurtarmaya yönelmiş bulunmaktadır. 2018’de AKP’den istifa eden Ali Babacan, Başkanlık sistemi, anayasa değişikliği, anti-demokratik hukuksuz uygulamaların mesuliyeti altındadır her şeyden önce. Üstelik geçmiş siyasi hayatına dair özeleştiri yapmamıştır. Ayrılışının sebebini, “AKP’nin ilkelerinden vazgeçtiği” yönündeki argümanlar üzerinden kurmaktadır. Fakat 2002’den beri ısrarla neoliberal politikaların uygulayıcıları dün de bugün de Türkiye’yi sermaye cennetine çevirmekten bir adım geri atmadılar, o noktada ilkelerden vazgeçilmedi hiç.
LİBERALLER DEMOKRASİNİN GÜVENCESİ OLABİLİR Mİ?
Bu soruyla mükellef olan, DEVA partisi özelinde bütün liberallerdir, nitekim Türkiye’nin içinde bulunduğu problemler, dünyayla olabildiğince özdeşlik içinde. 1970’lerden başlayarak Dünya’da yoksulluğun biteceğine dair eşitlik, özgürlük sloganlarıyla sermaye tahakkümünü içerde ve dışarda arttırarak ilerleyenler en nihayetinde eşitsizliği ileri boyutlara taşıyıp dev sermaye birikimini yarattılar. 2008 ekonomik krizi ile birlikte başta ABD olmak üzere diğer ülkelerde de farklı boyutlarda krizler yaşandığını gördük. Yaşanan bu krizlerin neticesinde kriz dönemlerinin aksine dünyaya aktarılan devasa sermaye ihracı, 2008’le kriz dönemin şartları ile birlikte bir ölçüde azaldı. Kriz dönemleriyle birlikte de Ali Babacan’ın azaldı dediği sıcak para akışını emperyalist devletler ile sağlamak, emperyalist olmayan ülkeler açısından çok daha fazla tavize dayalı bir ilişki haline geldi.
Dünya genelinde irili ufaklı direnişlerin gerçekleştiği bu günler bir bakıma neoliberalizmin oluşturduğu tahribata karşı sürüyor. Her ne kadar halklar kapitalizmden, neoliberal politikalardan hesap sorma bilincinde hareket etmese de ortada olan sorunların genel kabul gördüğü, dünyanın birçok yerinde farklı ulusal özgünlükleriyle aynı sorunlara karşı nefretin hâkim olduğunu görebiliriz.
Gelgelelim muktedirler bu tahribatın sonuçlarıyla baş etmek için eskide kalan “özgürlükçü” söylemleri bir kenara bırakıp demir yumruklara sarılmış durumdalar. Uzun lafın kısası, Ali Babacan siyasi özeleştirisinden imtina etmiş olsa dahi, uygulanagelen politikalardan hesap sormak ve aynı yanlışlara düşmemek önümüzde kocaman bir ders niteliğinde duruyor. Uzun uğraşlar sonucu partiye bulunan “deva” isminin memlekete bir hikmeti olacaksa, o da bugüne kadar yapılan yolsuzlukları halka açıklamaktan başka bir şey olmayacaktır.