Haziranda ölmek zor
Şiiri çoğumuz duymuşuzdur. Şiirin başında “Orhan Kemal’in güzel anısına” yazar. Aynı zamanda Nazım Hikmet’e de atfetmiştir şiirini.
SSCB Posta pulu, Nazım Hikmet, 1982 (Kaynak Wikimediacommons) (2)
Kıvılcım EFTELYA
İnönü Üniversitesi
“sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam haziranda ölmek zor!”
Çoğumuz duymuşuzdur bu şiirini Hasan Hüseyin’in. Bestelendikten sonra dilimize dolanmıştır özellikle. Şiirin başında “Orhan Kemal’in güzel anısına” yazar. Aynı zamanda Nazım Hikmet’e de atfetmiştir şiirini. Elbette haziranda ölen bu iki edebiyatçı değildir yalnızca. Ahmed Arif, Cemil Meriç, Cahit Zarifoğlu…
YASAKLANAN, BASKI GÖREN İŞÇİ SINIFININ ESERLERİ
“çalışmışım on beş saat
tükenmişim on beş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim”
Orhan Kemal toplumsal değişmeleri ve gelişmeleri; işçi/köylü ile patron/ağa çatışmalarını olanca açıklığıyla anlatır.Elbette ki safı da bellidir: İşçilerin-emekçilerin yanı. Bu tabi bir anda olmaz. Küçük yaşlardan beri çeşitli yerlerde işçilik yapar. Bu da sömürülen insanların yaşamlarını yakından inceleme fırsatına sahip olmasına neden olur, hatta onlardan biri olur. Askerliğini yaparken “Maksim Gorki ve Nazım Hikmet kitapları okumak” suçundan cezaevi yolu ona gözükür. Kitaplarını okuduğu için cezaevine girdiği şairle de cezaevinde tanışırlar. Yani hem şair hem de okuru cezaevindedir.
Orhan Kemal,12 Eylül darbesinden sonra yasaklı kitaplar listesinden nasibini alanlardandır. Zaten yasaklanan, baskı gören hep işçi sınıfının eserleri değil midir? Aslında baskı altına alınmak istenen işçi sınıfının kendisi değil midir? Sanatın ve edebiyatın özellikle de toplumcu sanatın ve edebiyatın; gücü, kitleleri etkileyişi ve duygularını harekete geçirişi yadsınamaz. Hele de hayatlarında çalışmak dışında hiçbir uğraşları olamayan işçi ve emekçiler üzerindeki etkisi.
“yaprakları uzaklarda bir çınarıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:«
oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, memet!»”
Islık çala çala göçtü Nazım Hikmet… Oğluna, memleketine, memleketinin insanlarına hasret… Dünyayı biçimlendirmek için vurdu şiire çekicini, elbette bedeli de ağır oldu. Baskılar, kaçak göçek zamanlar, yasaklar, hapis yılları ve memleketten uzakta hasret yılları… Kavgasıyla şiirleri kol kola gezerken, bütünleşmişken Nazım’ın, eti kemikten ayırmak istermişçesine ayrılmak istendi kavgası ve şiiri. Ama olmadı.
“demek ki göçtü ustakaldı yürek sızısı
geride kalanlara …
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükübıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü”
Yıl 1963, Nazım Hikmet memleket hasretiyle yanıp tutuşarak öldü.
Yıl 1973, “Nazım Hikmet'in yanında biz şair bile olamayız” diyen Pablo Neruda, meçhul bir şekilde öldü.
Yıl 1973, Victor Jara gitarını çala çala öldü.
Yıl 1984, “Haziranda ölmek zor” diyen Hasan Hüseyin Korkmazgil bir şubat soğuğunda öldü.
Yıl 1985, Halk müziği sanatçısı Ruhi Su, yurtdışında kanser tedavisi için pasaport alımı geciktirildiği için öldü.
Yıl 2020, iki genç müzisyen İbrahim Gökçek ve Helin Bölek özgürce müzik yapmak istediği için öldü.
Ve daha niceleri…
BİZLERE DÜŞEN SANATA VE EDEBİYATA SAHİP ÇIKMAK
Toplumcu edebiyat, toplumcu sanat sistemin çarkları arasında un ufak edilmeye çalışılsa da halkın bağrında boy vermiştir. Bugün eğer Orhan Kemal’i, Nazım Hikmet’i, Ahmed Arif’i bilebiliyorsak tüm bu baskılara ve yasaklanmalara rağmen halkın onlardan vazgeçmeyişindendir. Bugün yine sanat ve edebiyat üzerindeki baskılar da varlığını korumaktadır.Tutuklanmalar, baskılar, sansürler, yıldırmalar, keyfi yasaklar devam etmekte; ancak sanat ve edebiyat kökleri en derinde olan bir ağaç gibi dimdik durmaktadır burjuvazinin karşısında. Bizlere düşen ise bu köklü ağacın dallarında yeşillikler olabilmek, ona sahip çıkabilmektir.