Erol Önderoğlu: Haberciliğin ve eleştirinin "düşman işi" addedildiği bir süreç…
Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar artarak sürüyor. RSF Temsilcisi Erol Önderoğlu sorularımızı yanıtladı ve "Gazetecilik ideolojik bir asimilasyona uğratılıyor" dedi.
Erol Önderoğlu | Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel
Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk.
Bugün, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Temsilcisi ve Bianet medya özgürlüğü raportörü Erol Önderoğlu anlattı…
Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?
Türkiye’de kamusal alanda hesap verebilirliğin ve şeffaflığın kalmaması kadar, siyasetin kutuplaşması da her siyasi yönelimden medya kuruluşlarının yayın çizgilerinin şu veya bu ölçüde etik yönünden bozulmasına yol açtı.
Ne yazık ki gazeteciler, kamu kurumlarının tek bir yetkilinin hükmettiği hiyerarşik bir yapının gereği olarak bilgilendirmeyi bir kenara bıraktığı, beğenilmeyen her haber için ayrıcalıklı özel sektörün sürekli tekzip ve dava açma kolaycılığına sarıldığı, Meclisten soru önergelerinin dahi yanıtsız bırakıldığı veya ciddiye alınmadığı bir ortamda, toplumu meslek kurallarına uygun şekilde bilgilendirmekte büyük zorluk çekiyorlar.
İktidara yakın medya organları, bilgi kanallarına yakın oldukları halde sorgulamadan feragati “Cumhura sadakatin gereği” görürken muhalefet çevresinden bazı yayın kuruluşları da, eleştirme kolaycılığını araştırmanın önüne koyabiliyor. Bir süredir medyada hedef gösterme bile meşru karşılanıyor. Bazı durumlarda, eleştirel medyadan gazetecilerin, yetkililer bilgi vermeyince, haberlerde risk alma yoluna girdikleri, “iddia” düzeyinde işlenebilecek durumları “kesin” kanaate dayandırdıkları için tekzip veya hakaret davalarında mahkum olabildiklerine tanık olduk.
Ancak, gazetecilik sektörünü düzenleyecek kurumların (Basın İlan Kurumu, RTÜK, Basın Kartları, vs.) ve yargının çifte standartlı kararlarla bu çarpıklığı besleyecek veya cesaretlendirecek şekilde hareket ettiği de gözlerden kaçmıyor.
RTÜK’DEKİ İKTİDAR AĞIRLIĞI
Yıllardır RTÜK’deki iktidar ağırlığı, eleştirel TV kanallarının pek kolay cezalandırılmasına neden olurken, “Öldürülecek komşular listesi” ile ilgili yayını nedeniyle Ülke TV’nin yaptırım görmesi için olağanüstü bir kamuoyu tepkisi gerekti.
Medya, ister “Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı veya milleti koruma” adına olsun isterse de “Demokrasiden ayrılışa son çıkış” adına olsun darbeyi heveslendirici ve “Bir şeyler yapma”yı özendirici söylemlerden uzak durmalıdır. Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde gazetecinin temel sorumluluğu, “Gazeteci; halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, haber alma, yorum yapma ve eleştirme özgürlüğünü kullanırken kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçekleri çarpıtmadan aktarmak zorundadır. Gazeteci; başta barış, demokrasi, hukukun üstünlüğü laiklik ve insan hakları olmak üzere; insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur” ifadesiyle özetlenir.
Gazetecilik bunun gereği olarak, politik partilerin etki alanından geçilmeli ve yurttaşın gözünden temel sorunları merceğe almalıdır. Nitekim 31 Mart 2019 yerel seçim sonrasında, kayıtsız şekilde iktidarı destekleyen sermaye medyasının, ağır ekonomik sorunların altına ezilen yurttaşın gözünden düştüğüne de tanıklık edildi. Etik standartlar RSF gibi gazetecilik meslek örgütler açısından da önemli. Çünkü, kriterlerin hiçe sayılması dayanışmaya da zarar verebiliyor.
"GAZETECİLİK İDEOLOJİK BİR ASİMİLASYONA UĞRATILIYOR"
Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?
Türkiye son 10 yılda, demokratik kurumsallık olarak mirasını, otoriter denilebilecek bir siyasi proje için heba etti. Sonuç olarak, görsel işitsel medyayı denetleyen RTÜK, gazetelere resmi ilan dağıtımıyla görevli Basın İlan Kurumu, basın kartlarında son söz sahibi Cumhurbaşkanlık İletişim Başkanlığı, iktidarın politik projesine mesafeyle bakan medyayı kaynaksız, itibarsız ve donanımsız kılma yönünde faaliyet gösteriyor. Haberciliğin ve eleştirinin “düşman işi” addedildiği, gazeteciliğin ideolojik bir asimilasyona uğratıldığı bir sürece tanık oluyoruz.
Sadece siyasi parti ağırlığına göre kurumsallaşmaya gidilmesi nedeniyle, yargının keyfi kararların yanı sıra hak arama yollarına kapalı olması itibarıyla evrensel ölçütlerle alakası olmayan bir yapılanma görüyoruz. Türkiye bu yıl da, 180 ülkeli dünya basın özgürlüğü endeksinde 154. sırada gösterildiyse, bunda gazeteciliğin keyfi idari yaptırımlarla soluksuz bırakılması girişimlerinin azımsanmayacak bir payı var. Kaldı ki, bu baskıların kamu sektörünü aştığı ve özel sektörün reklamları caydırmaya yönelik yol aldığını da biliyoruz. (MEDYA SERVİSİ)