13 Haziran 2020 00:22

ABD'de halk hareketi ilerliyor: Caddelerde zenginler yok, ne yaz ama!

ABD’de hareket kazanımlarla ilerliyor. Bir New Yorklunun sosyal medya paylaşımı süreci özetliyor: "New York caddelerinde zenginler yok, turistler yok, sadece emekçiler ve yoksullar var. Ne yaz ama!"

Fotoğraf: Peter Zay/AA

Paylaş

Ekim KILIÇ
New York

ABD’de üçüncü haftasını bitirmeye yaklaşan ırkçılık ve polis şiddeti karşıtı halk protestoları; sokağa çıkma yasakları, polis saldırıları, Ulusal Muhafızların sokağa inmesi ve iktidarın tehditlerini bir bir aşarak taleplerini yüksek sesle konuştuğu, yer yer kazanımlarla ilerleme kaydettiği, yer yer de radikalleşme eğilimleri gösterdiği ve “Bundan sonra ne yapmalı?​” sorusunu tartışan bir evreye giriyor.

Protestolar ilk günden itibaren çığ gibi büyüdü. ABD’nin 5-10 bin nüfuslu en ücra kasabalarında bile eylemlerin olduğunu; yaygınlık, katılım ve süreklilik bakımından 1968 hareketinden bile ileride olduğu belirtiliyor.

HAYATIN HER ALANINA DOĞRU GENİŞLİYOR

8 Haziran Pazartesi günü New York kent hükümetinin önünde “Adalet için Eğitimciler” platformunun protestolarını izlemeye gittiğimizde, protestoların hayatın her alanında biçim kazandığı apaçık görülüyordu. Eğitimciler ve öğrenciler, “Adalet yoksa barış da yok”, “Polissiz okullar istiyoruz” sloganları atıyordu.

Amerikan Sivil Özgürlük Birliğinin (ACLU), sitesinden yayımladığı bir makaleye göre ABD’de 14 milyon öğrencinin okuduğu okullarda danışman, hemşire, psikolog, veya sosyal işçi yok; ancak polis var. Geriye kalan 20.7 milyon öğrencinin okullarında bu mesleklerden hizmet verenlerin en az biri yok ama polis hep var.

Eylem adliye binası önünde sonlandırıldıktan sonra Manhattan’ın ünlü Broadway Caddesi’nde yürüyoruz. Manzara inanılmaz. Cadde boyunca lüks mağazaların ve bankaların camları tahta panellerle kapatılmış, etrafta bisikletlerle dolaşan kargo işçileri; helikopter sesleri, köşe başlarında ellerinde karton dövizler taşıyanlar, duvarlarda ve tahtalarda sloganlar, her adım başı George Floyd’un ismi, resmi; polis bariyerleri, sıra sıra ekip otoları…

Ünlü şatafatlı mağazaların olduğu SoHo’da tahta panelle kapatılmış mağazanın birisinde “İçeride hiçbir şey kalmadı” yazıyordu. Belli ki halkın elindeki mallara çok meraklı olabileceğini düşünen bir dükkan sahibi yazmış.

New Yorklular sosyal medyadan yaptıkları paylaşımlardan birisinde durumu kutluyor: “New York caddelerinde zenginler yok, turistler yok, sadece emekçiler ve yoksullar var. Ne yaz ama!” diyordu.

Eylemlerin ilk günlerinde karakollara yüründü. Sonra güzergah mahkemelere ve hükümet binaları olarak değişti. Başkent Washington DC’de eylemler hep Beyaz Saray’ı gözetti.  Şimdilerde ise heykeller yıkılıyor. Yanı sıra camları indirilen yerlerin genellikle lüks mağazalar ve bankalar olması; tüm bunlar, iktidarın temsil edildiği sembolik alanlara yönelik tepkinin ifade bulduğunu gösteriyor.

Özellikle Amerika kıtasının “kaşifi” olarak nitelendirilen Kristof Kolomb’un ve kölelik yanlısı eski Güney Konfederasyonu liderlerinin heykellerini yıkma ya da zarar verme, aslında bu ülkenin ve ulusun üzerine kurulduğu yerli katliamını ve siyahların köleleştirilmesi sembollerine somutlaşan bir tepki.

HALK, DEMOKRATLARA DİZ ÇÖKTÜRDÜ

Geçtiğimiz Pazartesi günü ise ABD Kongresindeki Demokrat Partili vekiller, 8 dakika 46 saniye boyunca diz çökerek George Floyd’u andılar. Ancak Demokratların diz çöküşü sosyal medyada özellikle gençler arasında samimi karşılanmadı. Yapılan yorumlarda gösteriş değil, sahici değişim talepleri vurgulandı. Yine sosyal medya üzerinden eylemcileri destekliyor gözüken Demokrat Partili valiler ve belediye başkanlarının yönetiminde bulundukları kentlerdeki polis şiddeti görüntüleri yayımlanarak “ikiyüzlülükleri”ne dikkat çekildi.

Protestoların gücü az değil. Cumhuriyetçi Partililer arasında güçlü bilinen; Obama’ya karşı başkanlık yarışında yarışmış Utah Senatörü Mitt Romney dahi, pazartesi günü George Floyd protestolarında boy göstererek protestolara katılan ilk Cumhuriyetçi unvanını aldı. Romney sosyal medyadan babasının da sivil haklar protestolarına katıldığını gösteren bir fotoğraf paylaştı.

Bu arada Demokratlar, kongrenin iki kamarasına da “Adalet ve Polis Faaliyetleri Yasa Tasarısı”nı sundular. Tasarının “Polis şiddetine son vereceği, polisin hesap verebilir olmasını sağlayacağı ve şeffaflığı geliştireceği” ileri sürülüyor. Ancak Demokrat Partinin kasım 2020 başkanlık seçimleri için adayı Joe Biden, hem CBS News’a verdiği bir röportajda hem kampanyasında yayımlanan bir açıklamada “Polisin bütçesinin kesilmesi talebini desteklemediğini” belirtti. Polis bütçesinin kesilmesi, ABD’deki halk protestolarının tartışılan diğer iki talebinin yanında öne çıkan bir talep. Diğer ikisi ise polis teşkilatının lağvedilmesi ve polisin halk denetimi altına alınması.

HAREKETİ TRUMP KARŞITLIĞINA SIKIŞTIRMA TAKTİĞİ

ABD’de protestoları yerel aktivist ağları; anarşist, komünist ve sosyalist grup ve ağlar yönlendiriyor. Ancak özellikle baskın olan yerel aktivist ağlar, hareketin enerjisini seçimlere yönlendirmeye çalışıyor; yerel seçimler, kent konseyi seçimleri ve başkanlık seçimlerini işaret ediyor.

New York’taki protestolarda cılız olsa da “Oy ver” çağrıları yapılıyor, veya protestoları yönlendirici gençlerin üye olduğu aktivist ağlarının sosyal medya sayfalarında, “yasal değişim” için bir araya gelmiş olan tek amaçlı aktivist ağları öne çıkıyor.

Sosyal medyada, protestolara katılan kimi gençler RAND düşünce kuruluşunun “Ağlar ve Ağ Savaşları” adlı çalışmasına dikkat çekiyorlar. Burada “Uygun sivil toplum kuruluşlarının erken müdahalesini cesaretlendirmenin büyüyen bir krizi tespit edip önünü kesilmesinde yardımcı olmak, karşı karşıya olunan kalıcı tehlikeleri azaltmak ve kırılgan barış ortamını güçlendirmek” vurgusu yer alıyor. Bu gençler, protestolar 3. haftasını bitirirken hareket içerisinde yer alan “Kâr amacı gütmeyen, ilerici” kimi kurumların hareketi sönümlendirmeye yönelik oluşturduğu tehditin farkındalar.

Ulusal Yazarlar Sendikası Başkanı ve Eski Metal İşçisi Larry Goldbetter, yaptığımız telefon görüşmesinde, “Demokratların protestolara müdahale etme için harıl harıl çalıştıklarını”, ve hareketi sadece Trump karşıtı bir harekete dönüştürmek istediklerini ama bu hareketin onların ötesinde olduğunu ve bu taktiğin başarılmasının pek de mümkün olmadığını ifade etti.

SEATTLE 'POLİSTEN ÖZERK' OLMAK İSTİYOR

Bu arada ABD’nin Seattle kentinde protestolar, Capitol Hill bölgesindeki polis karakolunu ele geçirilerek bu mahallede özerk bölge ilan edilmesi noktasına geldi. Protestolara katılanlardan Sarah Tornai, karakolu protestolar ötesinde örgütlenmek için bir toplum merkezine dönüştürmek niyetinde olduklarını söylüyor. Halkın bu bölgenin “Seattle polis departmanının halkı denetim altına aldığı yöntemden” özerk olmasını istediğini belirtiyor.

Seattle’da bu yaşananlar ilk değil. Bir birikimin üzerinde şekilleniyor. 8 Mart 1970’de yüzden fazla Amerikan yerlisi ve onların müttefikleri Fort Lawton’daki kara kuvvetleri komuta noktasını ele geçirdiler. Ardından 1999’daki Dünya Bankası toplantısı karşıtı gösterilere polis saldırısı, halkla güvenlik güçleri arasında çetin çatışmalara neden olmuş, kentte hayatı durdurmuştu.

TRUMP’IN SON PROVOKASYONU

ABD Başkanı Donald Trump , protesto hareketinin başından beri provokatif tutumu ve tehditleri ile süreci yönetmeye çalıştı. Son ve en büyük provakasyonu ise geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı açıklama ile geldi.

Trump, başkanlık yarışının ilk resmi mitingini “Juneteenth” olarak köleliğin kaldırılmasını kutlama tarihi olarak bilinen 19 Haziran’da; 1921 yılında büyük bir siyah katliamı gerçekleştirilen Tulsa’da yapacak.

“Siyah Wall Street” olarak bilinen bir mahalleye sahip olan Tulsa’da beyaz ırkçılar, siyahlara ait iş yerlerini yağmaladılar ve ateşe verdiler. Trump’ın seçim kampanyasının ilk mitingini köleliğin kaldırıldığı gün olarak kutlanan bir günde, siyahların katledildiği yerde yapması, beyaz ırkçılara seslendiğinin göstergesi olarak büyük bir kaygı, korku ve nefretle karşılandı.

SENDİKALAR ETKİN DEĞİL AMA EMEKÇİLER EYLEMLERDE

Protestolarda sendikaların ağırlıklarını hissettirecek bir şekilde yer almadıkları açık. Ancak eylemlerin ilk günlerinde Washington DC’deki Amerikan Emek Federasyonu ve Endüstriyel Örgütler Kongresinin (AFL-CIO) merkez binasının ateşe verilmesi, Federasyon Başkanı Richard Trumka tarafından “Utanç verici” olarak adlandırılmıştı. Eylemcilerin binayı “Bilinçli olarak yaktığı”nı iddia edilen zayıf nedenselleştirilmeler yapılırken Jacobin dergisinden Paul Heideman ise merkez sendika binasını sadece “Başka bir şatafatlı bir bina” olarak gördüklerini ve bu nedenle ateşe verdiklerini düşündüğünü yazdı. Başkentin Birleşik Taşımacılık Sendikası (ATU) ise bir açıklama yayımlayarak “Neden adaletsizlikten sürekli hayal kırıklığına uğramış siyah ve kahverengi (Latinler kastediliyor) işçiler, AFL-CIO’yu eşitlik mücadelesinde bir asırdan fazla deneyime sahip doğal müttefikleri olarak görmüyorlar? Neden bu davranışlarıyla kendi evlerini yaktığını fark etmediler?​” diye sitem etti. Öte yandan ATU ve TWU gibi ulusal çapta etkili kent içi ulaşım sendikaları, kendi üyelerine “Polislerin şoförleri değilsiniz” çağrıları yapmıştı.

Ancak görünen o ki protestocuların sendika binasını “rastlantı eseri” bile olsa hedef seçmesinin sebebi, aslında, sendikal bürokratizmin üzerinde oturduğu zenginliğin de göstergesi olarak binalarını bile “zenginlerin binalarından” ilk bakışta ayrılamayacak hale getirmesi.

Bunun ötesinde genel işçi, emekçi kamuoyu açısından özellikle sağlık çalışanları öne çıkmakla beraber eğitim, hizmet ve basın sektörlerinden harekete destek var. Örneğin 31 Mayıs günü Minnesota’da yürüyüş yapan “İşçiler Birleşti” isimli hizmet sendikası üyesi 500 emekçi “George Floyd için adalet” talebiyle yürüyüş düzenledi. Memleketin birçok yerinde sağlık emekçileri ya ayrı yürüyüşler düzenleyerek ya da iş yerlerinin önünden yürüyüşlere alkış tutarak harekete katıldı.

Sendikalar düzleminde en dikkat çeken çağrı ise 200 kadar sivil haklar aktivisti ve akademisyenin. AFL-CIO’ya (ABD’nin en büyük sendikal federasyonu) yaptığı “Polis sendikalarını konfederasyondan atın” çağrısı oldu.

MLK Labor (Önceden Martin Luther King Emek Konfederasyonu olarak bilinen) Seattle’da 150 sendikayı ve 100 bin kadar işçiyi temsil eden federasyon, Seattle Polis Memurları Loncası’na ültimatom verdi: “Seattle Emniyet Müdürlüğünün sistematik ırkçılığına karşı durun veya loncanızın muhtemel men edilmeyle yüzleşin” denildi.

Geçtiğimiz pazartesi ise Amerika Yazarlar Birliği-Doğu (WGAE), AFL-CIO’nun polis sendikası “Uluslararası Polis Dernekleri Birliği”ni konfederasyon bünyesinden çıkarmaya yönelik talebini dile getiren resmi bir bir açıklama yaptı.

BAŞKENTTE 19 HAZİRAN'DA GREV ÇAĞRISI

Başkent Siyah Yaşamlar Değerlidir Platformu ise, köleliğin sonunu kutlayan bir tatil olan 19 Haziran’da Washington DC’de genel grev çağrısında bulundu. Ayrıca salı günü ABD’nin batı kıyısındaki limanlarda çalışan liman işçileri George Floyd’un ölümüne atıfla “9 dakika” -polis Derek Chauvin’in Floyd’un diziyle boğduğu süre- iş durdurdu.

ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza memurlarının yaptığı açıklamaya göre ise göçmen tutuklular geçen hafta Kaliforniya’daki bir gözaltı merkezinde açlık grevi yaparak Floyd’u andılar.

ÖNCEKİ HABER

SES Manisa Şubesi Eş Başkanı: Artık ‘Kendini koru’ mantığı işliyor

SONRAKİ HABER

Halkevlerinin "nefes alamıyorum" eylemine müdahale: 10 kişi gözaltına alındı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa