İpek Özbey: Kaybedecekleri şey, gazete tirajından daha fazlasıydı
Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar artarak sürüyor. Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü İpek Özbey sorularımızı yanıtladı, medya patronlarının sansürden vazgeçmediğini söyledi.
İpek Özbey | Fotoğraf kişisel arşivinden alınmıştır
Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk.
Bugün Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü İpek Özbey anlattı…
Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?
Özellikle yerel seçimlerle birlikte iktidar, medya üzerindeki baskısını görünür şekilde arttırdı. Önceleri bazı gazeteler ‘söz hakkı’ vermiş gibi olsun diye muhalefeti birinci sayfasında gösterebiliyorken, sözüm ona merkez medyada patron marifetiyle bu yasaklandı, çünkü öyle isteniyordu. Örneğin; bir büyükşehir belediye başkanının eşinin, diğer seçilmiş başkan eşlerini ağırlaması ve şehirlere kadın bakışının konuşulduğu haber sayfalara girip, akşam baskısından çıkarılmıştı. Patronun, yayın yönetmenine, bunu izleyen gazeteci için “PR mi yapıyor, koymayın sayfaya” dediğini biliyorum. Yerel seçimden önce çok rahatlıkla söyleşi yaptığımız kişinin, seçim atmosferiyle yasaklılar listesine alınması gibi… Üstelik bunu yaparken; büyük tirajlar kaybeden gazeteler, kayıpların sonucunu hiç düşünmediler, daha doğrusu umursamadılar. Büyük tepkiler oldu, o gazeteleri almayı bırakan insanların sayısı epey arttı. Ama bu onları girdiği yoldan döndüremedi. Çünkü öbür türlü kaybedecekleri şey, gazete tirajından daha fazlaydı.
‘İNSAN NE İÇİN GAZETECİ OLUR Kİ?’
‘Halkın haber alma hakkı’… Bu çok saygıdeğer ilkeye gelince gazeteciler kadar, halkın da sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Bugün Türkiye’de gerçekleri yazan ve bu uğurda yaptığı haberlerle işten atılmak, hapsedilmek, ‘terörist’ ilan edilmek gibi büyük riskler alan gazetecilerin çalıştığı kurumların tirajlarına bakıldığında, bu ilkenin sahiplenildiğini düşünmek zorlaşıyor.
Basının tarihine baktığımızda bu tür vakaları sık görüyoruz. Ancak bu kadar uzun sürmediğini de biliyoruz. Her gazetecinin ahlakını da büyük bir gururla taşıdığını düşünürüm. İnsan ne için gazeteci olur ki? Gerçekleri özgürce yazmak, haksızlıkların önüne geçmek için değil mi? Bugün ‘yandaş gazeteler’de çalışmak zorunda kalan, yalana alet olmayan, haberini yazan, yazamadıkları için de vicdan azabı çeken birçok arkadaşımız olduğunu biliyorum. Gazetecileri suçlamıyorum ama herkese de gazeteci demiyorum. Sonradan muhabirlerin arasında yerleştirilen muhbirlerden ise hiç söz etmiyorum. Hayatında gazetecilik yapmamış insanların kendilerine dokunulmasın diye bize ‘ilke’ dayatmasından çok yorulduk ama biliyoruz ki bu günler de geçecek. Gazeteciliğin tanımını, ruhunu, ahlakla olan bağını, özgürlüğünü de kimse elinden alamayacak.
‘ÖLDÜRMEYEN ŞEY GÜÇLENDİRİYOR...’
Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?
Demokratik norm ve evrensel ölçü… Kulağa çok sükseli geliyor ama şimdilerde bize çok uzak kavramlar değil mi bunlar?
Sansüre gelince; feci bir şey, ancak otosansür tam bir felaket. Kendi adıma konuşursam; yakın geçmişte haberi yazarken birkaç kez otosansür girdabına girerken yakaladım kendimi. Haberini, sayfaya girebilecek düzeye getirmeye çalışıyorsun. Çünkü biliyorsun ki, başka türlü yazsan girmeyecek. Neyse ki kısa süre sonra ‘sendikalı’ diğer meslektaşlarımla kapı önüne konup, özgürce yazabileceğim Cumhuriyet’e başladığımda ortam zehirlenmesinden kurtuluverdim.
Basın kartları konusunda… Adı ‘Sarı Basın Kartı’ olan bir şeyi turkuvaz yaptığınızda bu konuda konuşulacak bir şey de kalmıyor aslında…
İlan kesme cezaları konusunda da şunu söylemek isterim: Emekçisi olduğum gazete daha yeni 35 gün ilan kesme cezası aldı. Ne diyelim ya da biz susalım Nietzsche mi desin: Öldürmeyen şey güçlendiriyor...(MEDYA SERVİSİ)