14 Haziran 2020 00:15

Tekstil işçisinin mektubu: İşçilere "yeni normal" daha esnek çalışma ve gasp olmasın

Tekstil işçisi: Biz işçiler şayet gerekli örgütlülüğe sahip değilsek bunu ya ölerek ya da ekmeğimizin daha da küçülmesiyle ödeyeceğimiz gerçeğiyle baş başayız.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bir Tekstil İşçisi
İzmir

Koronavirüs karşısında “yeni normal”leşmeye başladığımız 1 Haziran’dan bu yana biz işçiler açısından değişen pek bir durum yok. Türkiye’de vakanın görüldüğü ilk günden bu zamana kadarki süreci şöyle bir kabaca hatırladığımızda patronlar ve hükümetin adeta biz işçileri oyalayarak virüsün yarattığı ekonomik etkileri bizleri ölme pahasına en aza indirmeye çalıştığı bir süreç oldu. Biz işçiler bunun böyle olduğunu patronumuzun “Yetiştirmem gereken siparişler var, ölen ölür, kalan sağlarla üretime devam” diyen anlayışından ve hükümetin virüs karşısında aldığı önlemlerin aslan payını patronlara teşvik ve hibe olarak ayırmasından çok rahat görebiliyoruz.

1 Haziran’dan itibaren döndüğümüz “yeni normal” sürecin koronanın etkisiyle artan yeni esnek çalışma ve uğradığımız ve de uğrayacağımız hak gasplarının normalleşmesi olduğunu görüyoruz. Çalıştığımız tekstil fabrikası ve çevremizdeki diğer farklı sektördeki fabrikalardan -başta metal sektörü olmak üzere- arkadaşlardan aldığımız haberlerden anladığımız bu. Hemen hemen her fabrikada iş güvenliği ve sağlığı eğitimleri artırılmış durumda. Başta herhalde şu koronavirüs işçi sağlığı ve güvenliği konusunda patronlara bir şeyler öğretti diye düşünsek de, aslında patronların girdikleri veya girecekleri ekonomik sıkıntıların faturasını biz işçilere kesmek için kendilerine bahane yaratma amaçlı olduğunu görüyoruz. Yani koronavirüs döneminde de ölümüne çalıştırdığı işçiyi yarın daha rahat bir şekilde işten kovmak için verilen eğitimler bunlar.

Bunun en iyi ispatı verdikleri eğitimlerde biz işçilere maske takmanın zorunluluğu, mesafeyi korumanın gerekliliği, kapalı alanda sigara içmenin cezası gibi aslında basit ve her işçinin bildiği, dün uygulanmadığı zaman kimsenin sorun etmediği bu kuralları, bugün üstü kapalı bir şekilde işten çıkartmakla tehdit eden bir şekilde bu kuralların tekrar anlatılma gereği hissedilmesinden anlayabiliyoruz. “Yeni normal” ile birlikte iş yerlerinde artan bu iş güvenliği ve sağlığı eğitimlerinin hiçbir samimiyeti taşımadığını hissedebiliyoruz. Örneğin çalıştığımız tekstil fabrikasında havalandırması olmayan kesimhane bölümümüzün havalandırmasının yapılması talebimiz “çok masraflı iş” diye açıkça itiraf edilip hâlâ yapılmaması bu samimiyetsizliğin bir diğer en önemli kanıtıdır.

Koronavirüsün biz işçiler açısından yalnızca sağlık açısından değil çalışma koşullarımız bakımından da önemli etkilerinin olacağı kesin. Bunun karşısında örgütlü olan patronlar en fazla kârlarından biraz zarar ederek kurtulabilir. Ancak biz işçiler şayet gerekli örgütlülüğe sahip değilsek bunu ya ölerek ya da ekmeğimizin daha da küçülerek ödeyeceğimiz gerçeğiyle baş başayız. Karantina günlerinde kimimiz daha çok kitap okudu, kimimiz haftada bir gördüğümüz çocuğumuzu doya doya gördük sevdik, kimimiz evde yeni yeni yemek tarifleri öğrendik ve yaptık. Yani aslında uzun zamandır yapmak isteyip de yapamadıklarımızı yaptık. Demek ki vaktimiz olsaymış ne kadar zeki, ne kadar yetenekli olduğumuz yönlerimizi görecekmişiz. Onun için bence biz işçilerin insanca yaşayabileceği zamanı pandemiye sebep olacak bir virüsle değil, en doğal ve anayasal bir hakka kavuşturacağı örgütlü bir mücadeleye ihtiyacımız var. Patronlar ve hükümetlerin koronavirüs günlerinden çıkardığı derslerin karşısında biz işçilerin de çıkarması gereken ders budur.

ÖNCEKİ HABER

Kocaelili yurttaşlar: Pandemide işsiz kaldık, aç kaldık, faturalar yığıldı

SONRAKİ HABER

Nikah törenlerinde uygulanacak tedbirler belirlendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa