13 Haziran 2020 23:05

American Factory ya da küresel sermayenin sonsuz serüveni

"Sermayenin fethedeceği bir sonraki coğrafya neresi olacak? Düşen kâr oranlarını yeniden yükseltecek yeni ürünler, yeni pazarlar nerede? Yeni köleler kimler?"

American Factory belgeselinin afişi

Paylaş

Prof. Dr. Aslıhan AYKAÇ

Michael Moore’un 1989 yapımı Roger and Me belgeseli, ABD’nin Michigan eyaletinde, Flint şehrindeki General Motors fabrikasının kapanması ve sonrasında Flint’te yaşananları anlatır. Bu dönemde dünyanın en büyük şirketi olan General Motors, kurulduğu yerde on binlerce insanın geçim kaynağı olan fabrikayı kapatır ve üretimini iş gücünün daha ucuz olduğu Meksika’da devam ettirir. Flint’in yerlisi olan muhalif Belgeselci Michael Moore, 1980’lerden itibaren erken sanayileşmiş ülkelerde yaşanan sanayisizleşme sürecini tüm toplumsal ve ekonomik sonuçlarıyla gözler önüne serer. Gerçekten de neoliberal küreselleşmenin belirleyici süreçlerinden olan sermaye hareketliliği, ucuz iş gücü ve yeni pazar arayışıyla az gelişmiş ülkelere doğru yönelir. Bunun sonucunda erken sanayileşmiş, erken kapitalist ülkelerde bir sanayisizleşme süreci yaşanır. Flint, Detroit, Pittsburgh gibi kentler üretimin durması, istihdamın azalması ve sosyoekonomik çöküntü nedeniyle hayalet şehirlere döner. Durdukça paslanan montaj bandına ithafen bu kentlere “pas kuşağı kentleri” denir. Sanayisizleşme süreci az gelişmiş ülkelerde artan istihdamla beraber emek sömürüsünün de artması anlamına gelirken, gelişmiş ülkelerde azalan istihdam imkanları, gerileyen ücretler ve genel olarak işçi sınıfının yoksullaşmasıyla kendini gösterir.

ENDÜSTRİ 4.0 YA DA KÜRESELLEŞME 2.0

2020 yılında en iyi belgesel film Oscar’ını alan American Factory, küresel sermayenin yeni hareket yönü ve sanayisizleşmiş şehirlerin dönüşüm potansiyeli açısından Michael Moore’un hikayesinin devamı gibi görünüyor. Belgesel, yine General Motors’un fabrikasını kapatması sonucu sanayisizleşmeye maruz kalan Ohio’nun Dayton kentinde aynı fabrika sahasında Çinli bir iş adamı taafından kurulan Fuyao Cam Fabrikasında yaşananları anlatıyor. Çinli bir sermayedarın benzer kapitalist güdülerle ucuz iş gücü ve yeni pazarlara ulaşmak, kârlılığı artırmak için ABD’de yatırım yapması, küresel kapitalizmin işleyişine dair kabulleri sorgulamaya açıyor. İyimser bir bakış açısı Çin’den ABD’ye gelen sermaye yatırımlarının sanayisizleşme sürecinin toplumsal etkilerini geri çevireceğini savunabilir, ancak gerçekçi bir yaklaşım sermayenin kaynağından ve yatırım için tercih ettiği coğrafyanın özgünlüğünden bağımsız olarak, gittiği her yerde sömürü düzenini daha da keskinleştirdiğini, kâr oranları düştükçe sermayenin emeğe yönelik verimlilik baskısının da arttığını gösterir.

Çin’in ABD’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımları Amerikan hegemonyasına ve bunun temsil ettiği değerler sistemine yönelik bir meydan okuma gibi görülebilir. Temelde aynı piyasa aklına ve kâr maksimizasyonuna odaklanmış olsa da Çin sermayesi emek süreci ve emeğin verimliliğine yönelik uygulamalar konusunda Amerikan örneklerinden farklılaşıyor. ABD’de kurulan fabrikada hem Amerikalı hem de Çinli işçiler çalışıyor. Fabrikadaki ücretler General Motors’un verdiği ücretlerin yarısı düzeyinde. Amerikalı işçiler Çinlilerden daha yavaş, daha fazla hata yapıyorlar ve daha fazla sosyalleşiyorlar. Buna karşılık Çinliler hız ve disiplin açısından daha yüksek performans sergiliyorlar. Belgeselde aynı şirketin ABD’deki ve Çin’deki fabrikalarının üretim süreçleri kapsanmış. Bu iki üretim süreci karşılaştırıldığında en dikkat çekici unsur Çinli emeğin daha fazla disipline maruz kalması, işçiler arasında diyalogların sınırlı olması ve yabancılaşmanın ise gözle görülür bir biçimde insan davranışına yansıması. Aynı disiplini, örneğin sabah işçilere hizaya sokmak ve motivasyon konuşması yapmak gibi pratikleri ABD’de denemelerine rağmen işçilerin çalışma biçiminde bir dönüşüm gözlenmiyor. Artık dünyanın fabrikası olarak görülen Çin, üretim sürecinde verimliliği artırmak için yabancılaşmanın insanlık dışı boyutlara varmasına, emeğin yeniden üretimini imkansız kılan bir çalışma temposuna göz yumuyor. Bu sürecin en yaygın örneği Çin’deki fabrikalar olsa da dünyanın her yerinde insani koşullardan uzak çalışma koşulları gözlemlemek mümkün. Türkiye’de vefat eden arkadaşlarının yanında çalışmak zorunda bırakılan işçiler de buna bir örnek.

EMEK PİYASASINDA KÜLTÜREL ÇATIŞMA

Küresel kapitalizmin mevcut aşamasında sermaye ve emek de küresel bir bağlamda karşı karşıya geliyor, bu da bugüne kadar ulusal bağlamlarda kendini konumlandıran insanlar için bir farklılık yaratıyor. Çinli bir şirket için Çinli işçilerle birlikte çalışan Amerikalılar zaman zaman tepkilerini “Burası Amerika.” cümlesiyle ifade ediyor, belirgin bir yabancı düşmanlığı olmasa da hatta aralarında sağlam dostluklar kuranlar olsa da Çinli işçilere yönelik ön yargılar ya da kalıp yargılar dikkat çekiyor. Çinli işçiler ve ustabaşları da Amerikalıların yavaş öğrenmesinden dem vuruyor, şişman parmaklarının çalışmalarına engel olduğunu dile getiriyor. Oysa burada mesele sermayenin Çinli veya işçinin Amerikalı olması değil. Ulusal kimlikleri ne olursa olsun, ne tür kültürel dinamiklerle gelmiş olurlarsa olsunlar, sermaye ve emek arasındaki temel çatışma artı değerin paylaşımına dair bir çatışma. Kültürel unsurlar zaman zaman bu süreci gölgelese de en sonunda piyasa aklı tüm kültürel karşılaşmaları geride bırakacak bir biçimde birikim hedeflerine kilitleniyor.

GENÇLER NEDEN SENDİKALAŞMADAN UZAK?

Belgeselin en önemli tartışma noktalarından biri işçilerin sendikalaşma sürecinde yaşananlar. Öncelikle Amerikan sendikacılığı özellikle belli sektörlerde dünyaya örnek teşkil edecek bir güce sahip. Bu işletmede de söz konusu olan United Auto Workers, 1935 yılında Detroit’te kurulmuş ve halen ABD’nin en güçlü sendikalarından biri. İşçiler sendikal mücadeleye adım attıklarında Çinli yatırımcı bu sürece engel olmaya çalışıyor ve ilk olarak hareketin öncülerini işten çıkarıyor. İkinci olarak şirket bir danışmanlık firmasını kullanarak işçilerin örgütlenmesini engellemeye çalışıyor. Sendikalar burada işçilerin yönetimle iletişimini aksatan aracılar olarak gösteriliyor. Yapılan oylama sonucunda işçilerin büyük kısmı sendikalaşmaya karşı çıkıyor ve bu durum özellikle de işlerini kaybetmekten korkan genç işçilerin tercihi olarak gösteriliyor. Bu durumu kapitalizmin altın çağı olarak değerlendirilen İkinci Dünya Savaşı sonrası emek piyasasının dinamikleriyle karşılaştırarak daha iyi anlamak mümkün. Savaş sonrası dönemde emek piyasasında daha az rekabetin olması, sanayileşme ve sermaye ilişkilerinin daha çok ulusal bağlamda seyretmesi ve sermaye hareketliliğinin kısıtlı olması emeğe daha fazla pazarlık gücü veriyordu, bu nedenle sendikal hareketler çok daha güçlüydü. Oysa bugün hem sermayenin küresel hareketliliğine hem de emek piyasasında artan rekabete karşı daha da güvencesiz hisseden yeni kuşaklar daha düşük ücretlere razı geliyor, dayanışmadan ve hak temelli bir mücadeleden vazgeçiyor.

PANDEMİ SONRASI SERMAYENİN YÖNÜ

1970’lerde yaşanan birikim krizi, Fordist üretim biçiminin yerini esnek uzmanlaşmaya bırakmasıyla, sermayenin ulusal sınırları aşarak ucuz üretim imkanının bulunduğu ülkelere gitmesiyle sonuçlandı. 2008’de yaşanan finansal kriz dünya çapında doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının azalması ve ulusal ekonomilerin bir darboğazla karşı karşıya kalmasıyla sonuçlandı. Bu noktada sistemik riski ötelemek için batan bankaları kurtaran ABD yönetimi, krizin neden olduğu toplumsal riskleri göz ardı etti ve binlerce hanenin yoksullaşmasına göz yumdu. 2020 yılını tarihin dönüm noktası haline getiren pandemi süreci yeni bir ekonomik kriz yaratıyor. Pandeminin Çin kaynaklı olması küresel sermaye hareketlerine ve olası birikim krizine başka bir boyut katıyor.

American Factory belgeseli, içinde bulunduğumuz dönüşüm anını tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor ve ister istemez yeni soruları akla getiriyor: Sermayenin fethedeceği bir sonraki coğrafya neresi olacak? Düşen kâr oranlarını yeniden yükseltecek yeni ürünler, yeni pazarlar nerede? Yeni köleler kimler?

 

ÖNCEKİ HABER

Fransa'da binlerce kişi ırkçılık ve polis şiddeti karşıtı eylem yaptı

SONRAKİ HABER

Termik santral yapamadılar JES’e onay verdiler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa