15 Haziran 2020 00:51

15-16 Haziran 50 yıl öteden sesleniyor: Birleşin ve mücadele edin!

İhsan Çaralan, 50. yıl dönümü dolayısıyla Türkiye işçi sınıfının en önemli direnişlerinden 15-16 Haziran’ı yazdı.

Fotoğraf: DiSK arşivi

Paylaş

İhsan ÇARALAN

Bugün, Türkiye işçi sınıfının en önemli eylemlerinden birisinin, 15-16 Haziran direnişinin 50’nci yıl dönümü.

Bu yıl da 15-16 Haziran direnişini; ileri işçiler, DİSK ve bağlı sendikalar, emekten yana parti ve çevreler, çeşitli etkinlikler düzenleyerek anacaklar, 15-16 Haziran’ın ışığında bugünü, bugünün mücadelesinin sorunlarını tartışacaklar.  

Eğer bir eylem, 50 yıl sonra bile (Önceki 49 yıldır oluğu gibi) emek cephesinin diri güçleri tarafından hatırlanıyorsa, sadece hatırlanmakla da kalmıyor, o mücadeleden bugüne kalan mirası tartışılıp, bugüne dair sonuçlar çıkarılıyorsa, bu kendi başına bile çok önemlidir. Çünkü bu anmalar zorla ya da protokol icabı değil; tamamen gönüllü, daha da önemlisi bu büyük direnişin öğrettiklerinin bugüne tuttuğu ışığın aydınlığında mücadelenin bugününü tartışmak için yapılmaktadır.

EMEKÇİLERİN EN TEMEL İKİ KAZANIMI TEHDİT ALTINDA

Hiç kuşkusuz ki bu yıl da 15-16 Haziran’ın yıl dönümünde normal koşullarda olsak bir hafta boyunca, büyük 15-16 Haziran direnişinin derslerinin tartışılacağı toplantılara tanık olacaktık.

Ki, bu yıl Türkiye’de işçi sınıfı ve her sektörden emekçilerinin ana gündemi elbette ki; sermaye ve hükümetinin işçi sınıfının ve emeği ile geçinen tüm emekçilerin en hayati iki kazanılmış hakkını tasfiye girişimine karışı “birleşik mücadele”dir.

Bunlar;

  1. İşçi ve emekçiler için bir yandan emekli ikramiyesi, öte yandan işsizlik parası ve iş güvencesi dayanağı olan kıdem tazminatının “fona bağlanması”na, kıdem tazminatının tasfiye edilmesine,
  2. Esnek çalışmanın, çalışma hayatının bütün alanlarına yayılarak, işçinin mesai saatleri içindeki her dakikasını kontrol eden bir çalışma sistemi olarak yaygınlaştırılırken, aynı zamanda işçinin (emekçinin), mesai dışındaki hayatını da tam kontrol altına almayı, patron için kafa yorar konuma getirilen bir sistem olarak yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır.

Bu iki hak, diyebiliriz ki işçi sınıfımızın ve emekçilerin en temel kazanımlarıdır.

SINIFIN BÜYÜK DİRENİŞİNİN CESARET VE KARARLILIĞI İLE...

Çünkü bu iki kazanım, her çalışanın “kıdem tazminatı” ve “kurallı çalışma” hakkına sahip oluğu anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu iki kazanılmış hak; şu işyeri ve iş kolu, şu ya da bu statüde çalışıyor* demeden tüm emekçileri kapsayan haktır!

15-16 Haziran direnişi, sendikaların yetki alma barajının iş kolundaki sendikalaşan işçilerin üçte birinden fazlasını örgütlemesi şartını getirerek DİSK’in sendikalaşmasının olanaksız hale getirilmek istenmesine karşı bir direnişti. Dahası, eylemin DİSK’in çağrısıyla başlamasına karşın Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü pek çok işyerindeki işçiler de bu eylemlere katılmıştı. Çünkü işçiler, DİSK’i tasfiye etme amaçlı yasal düzenlemenin aslında kendi sendika seçme özgürlüklerine bir saldırı olduğunu fark ederek mücadeleye katılmışlardır.

Bugün, 15-16 Haziran’ın temsil ettiği mücadele değerlerinin Türkiye’nin işçilerine, emekçilerine çağrısı elbette ki, talepleri etrafında sıkı sıkıya birleşerek, kazanılmış haklarını savunmak için bütün imkanlarını seferber etmeleridir.

50’NCİ YILINDA 15-16 HAZİRAN’I ANMANIN ANLAMI

İşçi sınıfımızın 15-16 Haziran direnişinin çağrısı elbette ki;

En başta sendikalardır. Ama sendikaların önemli bir kesimi, işçilerden çok patronların gözüne bakan yönetimler tarafından yönetildikleri için, böylesi temel taleplerde bile ortak bir mücadeleye yanaşmalarını beklemek aşırı iyimserlik olur. Bu yüzden de bu önemli mücadelenin gereğine inanan sendikaların konfederasyon ve sektör farkı gözetmeden, aralarındaki sürtüşme ve ilişkisizliği bir yana bırakarak ortak mücadele için bir araya gelmeleri belirleyici önemde olacaktır.

Örgütlü “örgütsüz” bütün işyerlerinde ileri işçiler, her sendika ve her kademeden mücadeleci sendikacılara, “İnisiyatif alın ve mücadelenin ilerlemesi için üstünüze düşeni yerine getirin” diyen bir çağrıdır.

İşçiler dışındaki emek ve meslek örgütlerinin üyelerinin önemli bir bölümü de bu temel haklara yönelik saldırının doğrudan hedefidir. Bu yüzden de 15-16 Haziran değerlerinin çağrısı aynı zamanda bu örgütlere ve üye kitlesinedir de. Ki, bu örgütlerin tasfiyesi için hazırlanan girişimlerle bu temel haklara yönelik saldırının zamandaş olarak meydana gelmesi, bu örgütler ve üyeleri için mücadelenin önemini artırmıştır.

15-16 Haziran belki 50 yıl öncesinde ama o günlerin kararlılığı, cesareti, ataklığından aldığı gür sesle bugüne, işçilere, emekçilere “Birleşin ve harekete geçin!” çağrısı yapmaktadır.

Çünkü hazırlanan saldırı kısmi ve arızi değil, sermayenin 40 yıldır hayal ettiği isteklerin ürünüdür!

15-16 Haziran’ın verdiği öz güven, cesaret ve kararlılıkla mücadeleye!

50’nci yılında 15-16 Haziran’ı anmanın anlamı budur.  

* Kamu emekçileri, “Kıdem tazminatını tasfiye” girişiminin kendilerini ilgilendirmediğini düşünebilirler. Ama gerçek böyle değildir. Çünkü işçilerin kıdem tazminatı tasfiye edilirse kamu emekçilerinin emekliliği de bugünkü gibi sürdürülemez. Yani saldırının ikinci adımı, kamu emekçilerinin emeklilik sistemini de sermayenin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemektir!

NE OLMUŞTU?

Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran Direnişi, bundan 50 yıl önce devlet eliyle sendikal bürokrasinin güçlendirilmesine karşı işçilerin isyanıydı. Başta metal olmak üzere pek çok işkolundan işçinin bugün sendikal bürokrasiye açtığı savaş, işçilerin kendi tarihini yeniden hatırlamasını da zorunlu kılıyor.

1970 yılında CHP ve AP’li milletvekilleri 274 sayısı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Grev ve Lokavt Kanununda değişiklik yapılması için ayrı ayrı taslak hazırladı. Bu taslaklar komisyonda birleştirilerek tek taslak haline getirildi ve Meclise sevk edildi. “Güçlü sendikacılık yaratılması” iddiasıyla gündeme gelen değişikliğin asıl amacı sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının kısıtlanmasıydı. Komisyondan büyük bir gizlilikle geçirilen tasarı için bilim insanlarının ve sendikacıların görüşü alınmadı. Mecliste yapılan görüşmelerde 4 ret oyuna karşılık 230 oyla yasa kabul edildi.

Bu maddelerin hepsi DİSK’te somutlanan işçilerin mücadeleci anlayışını ve inisiyatifini kırmak ve sendikal harekette Türk-İş diktası getirmek içindi. Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk’ün “Çok yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız” açıklaması bunun net ifadesi oldu. Patronlar da bu yasa değişikliğinin arkasındaydı.

İŞYERLERİNDE KOMİTELER KURULDU

DİSK üyesi işçiler ise bu tasarıyı sert bir şekilde tartışırken, verilecek mücadeleler için işyerlerinde Anayasal Direniş Komiteleri adı verilen komiteler kurdu. 13 Haziran’da DİSK’e bağlı sendikaların yönetim kurulları ile işyeri temsilcilerinin katıldığı bir toplantı düzenlendi. Tasarının Mecliste kabul edilmesinden 4 gün sonra 15 Haziran 1970’te protesto eylemleri başladı. İlk gün 70 bin işçi ilk önce  16 Haziran 15 Haziran’a göre daha görkemliydi. Kimi verilere göre işçi sayısı 150 bini geçmişti ve Türk-İş yasanın arkasında olduğunu açıklasa da Türk-İş üyesi işçilerin sayısı DİSK üyelerini geçmişti. İstanbul’da işçiler üç koldan yürüyüşe geçti. Cağaloğlu’na gelen işçiler buradan Valiliğe yürümek istedi. İşçilerin yolu zırhlı askeri birlikler tarafından kesildi. İşçilerin bir kısmı bu barikatı aşarak Valiliğin önünden Eminönü’ye indi. Topkapı’dan gelen bir başka işçi kolu ise Unkapanı köprüsüne ulaştı. Beyoğlu ve İstanbul yakalarından gelen işçilerin birleşmesini engellemek amacıyla yetkililer Galata ve Unkapanı köprülerini açtı. Bunun üzerine bazı işçiler motorlarla Beyoğlu tarafına geçti. Geçemeyenler ise yeniden Topkapı tarafına doğru yürüdü. Levent ve Mecidiyeköy’de de kitlesel yürüyüşler yapıldı. Anadolu Yakası’nda ise iki koldan yürüyüş yapıldı. Üsküdar yönüne yürüyen işçiler polis barikatının kurulması üzerine polisle çatıştı. Polisin silah kullanmasına karşın dağılmayan işçiler barikatı aşarak yola devam etti. Üsküdar’a ulaşan bu kol vapur seferlerini iptal edilmesi nedeniyle Avrupa yakasına geçemeyince Paşabahçe-Beykoz yönüne yürüdü. Kartal istikametinden gelen ikinci kol ise bölgedeki fabrikalardan katılımlarla daha da büyüdü. Kartal’da polis barikatı kurulurken, Çayırova’dan gelen işçiler Kartal’a yürüyüşe geçti. Katılımlar sürekli artarken çok büyük bir işçi kitlesi Kartal’a girmeyi başardı. Bir diğer kol Şaşkınbakkal’a geldiğinde buradaki polis barikatını aşarak yoluna devam etti. Fenerbahçe stadyumu önünde kurulan barikattan ise işçilere ateş açıldı. Burada çıkan çatışmada çok sayıda işçi yaralandı. Kadıköy İskelesi civarında da polis işçilere silahla ateş açtı. Açılan ateş nedeniyle ölen işçiler oldu. 16 Haziran’da Gebze, İzmit, İzmir ve Ankara’da da kitlesel eylemler yapıldı.

SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ

16 Haziran akşamüstünde İstanbul ve Kocaeli’de sıkıyönetim ilan edildi. 21 DİSK yöneticisi gözaltına alınırken, 5 binin üzerinde işçi önderi işten atıldı. Yasa değişikliğine direnen pek çok fabrikanın işçisi üretimi durdurma eylemine devam etti. Bu nedenle bazı sanayi bölgeleri askeri birlikler tarafından denetim altına alındı. Bu büyük direnişin ardından Mecliste kabul edilen tasarı 16 Haziran’da Cumhuriyet Senatosu’nda gündeme geldi. Tasarı yapılan değişikliklerle Cumhurbaşkanı’na gönderildi. Tepkilere karşın Cumhurbaşkanı yasayı 6 Ağustos’ta onayladı. Bunun üzerine TİP ve direniş üzerine tavır değiştiren CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu. Mahkeme 8-9 Şubat 1971 tarihinde aldığı kararla yasayı iptal etti. Sendikal yasalardaki değişiklikler ancak ‘80 darbesiyle yapılabildi. 

ÖNCEKİ HABER

Konya’da tüm hastaneler pandemi hastanesi ilan edildi

SONRAKİ HABER

Koronavirüs şüphesiyle hastaneye kaldırılan 2 kişi 4 doktoru darbetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa