Genç işçilerin tribün dünyası: Evden işe, işten eve döngüsüne ‘tribün’ arası
Adanaspor'un işçi taraftarları: Aslında taraftarlık, Adanaspor’a ve arkadaşlarına olan bağlılıkları genç işçiler için kendilerini ifade etme biçimleri; tribünler ise herkesin kenetlendiği bir dünya.
Fotoğraflar: Evrensel
Aydın YİĞİT
Adana
İster yorgunlukla biten bir iş günü olsun, ister patron işten erken çıkmaya izin vermesin. Ya da alna maç günü atılan dikiş… Ve sayabileceğimiz birçok gerekçe daha. Bunların hiçbiri onlar için o gün 5 Ocak Stadyumunda Adanaspor’u desteklemek için engel değil. Takımları, tribünden arkadaşları ile bir dünya kurmuş Genç İşçiler Zafer Öcal, Alican Akyollu ve İbrahim Duran aynı zamanda 5 Ocak Stadyumu tribünlerinden Güney Kale Arkası emekçileri. Kimisi önce işçiliğe kimisi ise önce taraftarlığa adım atmış. Ancak hepsi de ortak noktaları olan Adanaspor ve tribün sayesinde iş ve hayatın stresini bir nebze olsun atabiliyor. Aslında taraftarlık, Adanaspor’a ve arkadaşlarına olan bağlılıkları genç işçiler için kendilerini ifade etme biçimleri; tribünler ise herkesin kenetlendiği bir dünya onlar için.
23 YAŞ, 15 YILLIK İŞÇİLİK
Zafer Öcal 23 yaşında. 15 yıllık işçi. Çocukken başlamış çalışmaya. Bugüne kadar ömrünün yarısından fazlasını çalışarak geçirmiş. Çeşitli işlerde çalışmış. Askerliği bitirmesinin ardından gömlek dikimi yapan bir tekstil atölyesinde işe başlamış. 7 aydır atölyenin kesimhane bölümünde çalışıyor. Sabah 8’de başlayan mesaisi akşam 18.30’da son buluyor. 10 buçuk saat. Cumartesi yarım gün, pazar günü ise tam gün tatil yaptıklarını söylüyor. 1 günde 2 bin 400 civarı gömlek kesimi yapıyorlar kesimhanede. Atölyede çalışanların çoğu Suriyeli ve kendisi dahil pek çok işçi sigortasız çalıştırılıyor. Zafer asgari ücretin biraz altında ücret alıyor. Öncelikli talepleri ise sigortalı olmak: “Sigorta olmayınca paranın da değeri olmuyor” diyor, “Emeklilik primin yatmıyor, hastaneye gidip rahatça muayene olamıyorsun.” Her şeye rağmen işini severek yaptığını söylüyor. Zevkle yaptığı için de yorucu gelmediğini anlatıyor. Zira, Zafer’le bu röportaj öncesinde birkaç kez denk gelmişliğimiz de var, bu denk gelişlerde kendisinin çalışkan, işten kaçmayan bir yapısı olduğunu hissetmek zor olmamıştı.
İLK SEVİNÇ STADI GÖRÜR GÖRMEZ
Zafer’in işçilik ve atölyenin hikayesinin ardından bu kez taraftarlık ve stadyum hikayesini dinliyoruz. Adanaspor’a 2011 yılından beri tutkulu olduğunu söylüyor. Bu tutkusunu şöyle dile getiriyor Zafer: “Stadı görünce seviniyoruz zaten. İçeriye girince bu sevinç katlanıyor. Maçta takımı canlandırıyoruz. Takımımıza çok etkimiz oluyor. Bağırmasak olmaz. İçeride çok heyecanlı oluyoruz. Sürekli birbirimize sarılıyoruz. Takım kötü sonuç alınca biz de kötü oluyoruz. ‘Bir daha gitmeyelim’ dediğimiz de oluyor ama sonraki maçlarda yine yerimizi alıyoruz. Mesela bu hafta ligler başladı ama seyircisiz oynanıyor. Bu yüzden bizim de canımız sıkıldı, takıma destek olamayacağımız için. Bu sene de ligde takımın durumu iyi değildi.”
YORGUN BİTEN MESAİ TAKIMA DESTEK OLMAYA ENGEL DEĞİL
Zafer ve arkadaşlarının Adanaspor taraftarları arasındaki grubunun adı Kaplanpenche. Taraftarlar arasındaki ilişkiyi soruyorum Zafer’e. İş yerindeki ortam ile kıyaslamasını istiyorum. Aradaki farkı çok güzel anlatıyor. İşyerini daha disiplinli bir yer olarak, taraftar grubu arasındaki ilişkiyi ise daha eğlenceli bir yer olarak gördüğünü söylüyor. Adanaspor taraftarları arasında çok sayıda işçi olduğunu ve çoğunun da işten yorgun argın çıksa da o akşam maç varsa yine de geldiklerini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Haftanın 2-3 günü buluşuyoruz. Takıma bu hafta nasıl destek vereceğimizi konuştuğumuz da oluyor, hep beraber eğlendiğimiz de. Bazen de pankart yapıyoruz tribüne asmak için. Yeni arkadaşlar tanıdım, çevrem hâlâ büyüyor tribün sayesinde. Normalde evden işe, işten eve bir hayatım var. Bazen mahallede takılırım işten sonraları.” Adana tribünlerinde sık sık arabesk müzikler de duyulur. Zafer bu durumu arabesk müziğin sözlerinin tribündeki gençlere daha çok hitap ettiği gerçeğiyle açıklıyor. Zira memleketin halinden ise pek umutla söz edemiyor Zafer. Düşük ücretler, işsizlik, hayat pahalılığı… Geleceğe umutla bakamadıklarını da dile getiriyor.
UZUN SAATLER ÇALIŞMA, OLMAYAN SİGORTA
İbrahim Duran, 25 yaşında. 10 yıllık fırın işçisi. Liseyi yarıda bırakmasının hemen ertesinde fırında işe başlamış. Farklı farklı işyerleri olsa da hep fırınlarda çalışmış. 2-3 saat mola ile birlikte 13 saatinin iş yerinde geçtiğini söylüyor İbrahim. Asgari ücretin biraz üstünde ücret almasına rağmen onun da sigortası yok. İbrahim’in hatta şimdiye kadar hiç sigorta girişi olmamış. Bu durumun fırınlarda çok yaygın olduğunu söylüyor. Fırınlarda en önemli sorunlarının da uzun ve sigortasız çalışmak olduğunu ifade ediyor.
İŞE BAŞLAMADAN ÖNCE MAÇ GÜNÜ İZİN TALEBİ
İbrahim işçiliğe başlamadan önce tribünlerle tanıştığını anlatıyor. İlk başlarda dayısı ile beraber Adanaspor maçına sonra da başkalarıyla Adana Demirspor maçlarına gitmiş. Ancak Adanaspor daha sıcak gelmiş ve bu birliktelikleri 12 yıldır sürüyor. Taraftarlık macerasını ve unutamadığı anları şöyle anlatıyor: “Adanaspor taraftarının kendi duruşu vardı. Bu yüzden Adanaspor daha sıcak geldi bana. Bundan 1 sene öncesine işten kaynaklı yorgun olsak da maçlara sık sık gidiyordum. Keyif alıyorduk çünkü tribünde. 90 dakika takıma destek oluyoruz. Hatta bazen bağırmaktan, zıplamaktan pozisyonları kaçırdığımız da çok olmuştur. Bir keresinde 2014 yılında maçtan önce çıkan kavgada alnıma taş gelmişti. Hastaneye gittik, alnıma 6 dikiş atıldı ama sonrasında maçı izlemeye geldim tekrar stada.” Ne zaman bir fırında işe başlasa ilk şart olarak maç günleri çalışmamayı talep ettiğini anlatıyor İbrahim. Fırın sahibi bu sözünü tutmadığı zamanlar sorun yaşamış birçok kez. Zamanında ‘Liseli Turbeyler’ liderliği de yapan İbrahim son 1 yıldır taraftar grubu içerisindeki sorun ve fikir ayrılıklarından kaynaklı tribünlerden bir nebze uzaklaştığını ancak Adanaspor’u desteklemeye her zaman devam ettiğini söylüyor.
AİLEDEN SONRA ADANASPOR
Alican Akyollu (21) da liseyi yarıda bırakmasının ardından işçiliğe başlamış bir genç. Yaklaşık 7 aydır işsiz. Öncesinde ise pek çok yerde garson, komi olarak ve bir de gözlükçüde çalışmışlığı var. Pandemi süreci de eklenince iş bulmanın daha da zorlaştığını söylüyor Alican.
Şehir dışında garson olarak çalıştığı zamanlar dışında deplasman veya iç saha farketmiyor. Nerede olması gerekiyorsa orada oluyor. Deplasman yolcuklarını daha da sevdiğini anlatıyor. Arkadaşlarıyla saatlerce bir arada olmaları onun için yeterli oluyor, sıkıntılarını bu yolculuklarda attığını söylüyor. Takımına duyduğu bağlılığı anlatırken heyecanı gözlerinden de okunuyor Alican’ın: “Aileden sonra Adanaspor gelir benim için. Takımın her atağı, kazandığı maçlar büyük sevinç oluyor. Yenilgi ise büyük üzüntü veriyor. Ben kendimin bir şeye böyle bağlanacağını hiç tahmin etmezdim ama Adanaspor’un bağımlısı oldum. Maç günleri stadın orada çocuk gibi heyecanlıyorum. Arkadaşlara 4-5 saat önceden buluşup kola, meyve suyu içiyoruz. Sohbet ediyoruz. Çalışırken ne kadar yorgun olursam olayım o gün maça mutlaka gidiyorum.’’
BÜYÜK REKABET: DEMİRSPOR VE ADANASPOR
Adana’nın iki büyük kulübü Adanaspor ve Adana Demirspor arasındaki rekabetin ünü ülke dışına kadar ulaşır. Haliyle şehirde de bu iki takımın çok sayıda taraftarı var. Aralarındaki rekabet dönem dönem taraftarlar arasındaki kavgalar yoluyla medyaya yansısa da İşçi Zafer bu durumu eleştiriyor. Askerlikten önce çalıştığı fabrikada iki takımın da taraftarlarının olduğunu ve maçlardan sonra işçiler arasında gerilimden ziyade şakalaşmalar, atışmalar olduğunu söylüyor. Fabrikadayken en iyi anlaştığı işçinin Demirspor taraftarı olduğunu dile getiriyor. Kavga boyutuna ulaşan durumları ise doğru bulmadığını iki taraftan da böyle şeylere girişmemesi gerektiğine dikkat çekiyor.