Üç çocuğuyla beraber yıllarca şiddet gören kadın: Adaletin sağlanmasına ihtiyacım var
Güvenlik nedeniyle ismini Sevgi olarak verdiğmiz ve yabancı uyruklu olan bu güçlü kadın, üç çocuğuyla birlikte yıllarca yaşadığı sistematik şiddeti ve mücadelesini anlattı.
Burcu YILDIRIM
Ankara
Türkiye’ye 2012 yılında gelmesiyle yaptığı imam nikahı evlilikten sonra büyük bir şiddet sarmalının içine sürüklenen ve verdiği adalet mücadelesiyle tanıştığımız Sevgi’nin hikayesini sizlerle paylaşacağım.
Güvenlik nedeniyle ismini Sevgi olarak verdiğimiz ve yabancı uyruklu olan bu güçlü kadın, “İnsan umutla yaşar hep ve her biri çok değerlidir” diyerek başlıyor anlatmaya. Sevgi üç çocuğuyla birlikte yıllarca yaşadığı sistematik şiddeti ve bunu kabul etmediği noktada sığındığı adaleti, tıkanan yolları aslında birçok kadının içinde bulunduğu süreci paylaşıyor. Hayatına çocuklarıyla birlikte yeniden başlamak için adaletin sağlanmasına ve yargının hızlı işlemesine ihtiyacı olduğunu söyleyen Sevgi, “Kadınlar korkmasın, kendini yoksun sanmasınlar. Devlete sığınsınlar, devlet de gerekeni yapsın” çağrısında bulundu.
"HAYAL KURARAK GELMİŞTİM"
Anneliğini DNA testiyle kanıtlamak zorunda kalan ve aylardır çocuklarına kavuşamayan Sevgi, bir yandan da yaşadığı ölüm tehlikesi ile hakkını aramaya çalışıyor. Türkiye’ye 2012 yılı itibariyle gelmesiyle başlayan hikayesine Sevgi şöyle başladı:
"Evleneceğiz diye 2012 yılında hayal kurarak geldim ve maalesef kandırıldım. Eşimle imam nikahı kıydık ve yasal olarak evlenecektik. Bir süre sonra öğrendim ki karısı ve çocukları varmış. Ancak hiçbir şey yapamadım çünkü şiddet uygulamaya başladı ve ben çok yalnızdım. Aynı zamanda oturum iznine başvurmam için dışarı çıkmama bile izin vermedi.
Ben, çocuklarımla birlikte evi terk edene kadar diğer eşiyle beraber yaşadık. Ona ve onun çocuklarına da çok şiddet uyguluyordu. İlk çocuğum doğana kadar olumsuz hiçbir şey yaşamadım çünkü çocuğumun erkek olduğunu biliyordu ve burda erkek çocuklara daha çok değer veriyorlar."
"ÇOCUĞUMUN KAFASINI KLOZETE KADAR SOKTU"
"Sonraki dönemlerde ise beni burda kaçak tuttu ve hiçbir yasal kuruma başvuramadım. Çocuğum da doğunca, yasal eşinin kimliğinin üzerine benim fotoğrafımı yapıştırarak kaydetmiş. Kimliği görüp bunu farkettiğimde bir şey yapamadım çünkü ne başvuracak bir yerim vardı ne de çocuğumdan ayrılmak istiyordum. Diğer hamilelik dönemlerimde bile şiddeti devam etti. Beni çok dövdü, hamileyken omurlarımı zedeledi ve bir ay yerimden kalkamadım. Yemeğin tuzunun az olduğundan tutun da her şeyi bahane ederek diğer eşini de, beni de, çocukları da dövüyordu. Küçük çocuklara çok zarar vermiyordu ama büyük çocuklarına ve benim ortanca çocuğuma çok şiddet uyguluyordu. Çocuğumun kafasını klozete kadar soktu, üzerine soğuk su döktü, sıcak su dolu kovaya soktu. Çocukların en ufak bir yaramazlığının sonucunda bunlar oluyordu. Biz müdahale ediyoruz, çocukları çekip elinden alıyoruz ama bu defa bize de vuruyordu. Bütün bunların yanında ne ben ne de diğer eşi en ufak bir şikayette bulunamadık çünkü polisler gittiğinde bize çok daha kötü davranacaktı. Rapor bile almaya gidemedik, evden dışarı bırakmadı. İyileşene kadar da bizimle bekliyordu.
"ÇOCUKLARIMIN ANNESİ OLDUĞUMU DNA TESTİYLE KANITLAMAK ZORUNDA KALDIM"
"Yaşadığım onca şeyi kimseye anlatamadım ve belki düzelir diye hep bekledim. En son 'beni yaşatmayacak' diye aileme haber verdim, çocuklarımı da alıp çıktım evden ve avukata başvurduk. Avukatımız mahkeme sürecini hemen başlattı ve ilk görüşmeden sonra DNA testine yönlendirdiler. Uzunca bir süre babanın test vermesini beklediler, sonra o erteleyince bizden aldıkları örnekler ile yaptılar. Yüzde 99.9 gibi bir oranla çocuklarımın annesi olduğumu da bu sayade yasal olarak kanıtlamış olduk. Ancak DNA testini vermemle beraber çocuklarımı benden alıp sevgi evine yerleştirdiler ve onlar çok küçük."
"İKAMET ADRESİMİ İSTİYORLAR AMA CAN GÜVENLİĞİM YOK"
"Çocuklarımı bir gece teslim ettiğimde küçük bebeğim kucağımda emiyordu ve uyuduğunda benden aldılar. Şimdi sadece telefonla görüşebiliyorum, 'Anne bizi ne zaman alacaksın?' diye soruyorlar. 'Hastalık var, bitsin sizi alacağım' diyorum. Şu an her şey kanıtlanmış durumda ancak çocuklarıma kavuşamıyorum. 'Pandemi var' diyerek göstermiyorlar. Bu yüzden mahkeme sürecini de çok beklettiler. Çocuklarımı bana vermeleri için ikamet adresimi istiyorlar. Burada evim de var ama can güvenliğim yok. Adresimi verince beni gelip bulur."
"DEVLET DE GEREKENİ YAPSIN"
Sevgi, sabrı ve tüm iyi niyetiyle adaletten umudunu kesmediğini ifade ederek, “Bir an önce çocuklarımı almayı ve velayetlerinin bana verilmesini istiyorum. Ayrıca bize ve çocuklarına bunca acıyı yaşatan bu adam artık tutuklansın” dedi.
Sevgi ayrıca bir öğretmen, birçok bilgisayar kursu bitirmiş, hemşirelik okumuş ve birkaç dil biliyor. “Mahkeme süreci devam ediyor ve yerim belli olmasın diye herhangi bir iş başvurusu yapmadım. Benim için iş kolay. Birçok alanda birikimim var ve çalışmaktan hiç korkmam. Ancak her şeye yeniden başlamam için adaletin sağlanması gerekiyor. Yargının hızlı işlemesine ihtiyacım var. Bana ve çocuklarıma yaptığı kötülüklerden dolayı ise bu adamın bir an önce ceza alıp tutuklanmasını istiyorum” diyen Sevgi, “Kadınlar korkmasın, kendini yoksun sanmasınlar. Devlete sığınsınlar, devlet de gerekeni yapsın” çağrısıyla sözlerini noktaladı.
"ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI GÖZETİLMELİ"
Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi Genel Sekreteri Ceren Kalay Eken ise Anayasa ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının bu dosyaları bağlaması gerektiğini ancak hiçbir karşılığının da bulunmadığını belirtti.
“Mahkemeler bu kararları hiç yokmuş gibi hüküm kuruyor” diyen Eken, “Çocuğun üstün yararının her şeyin üstünde tutulması gerekir. Üç küçük çocuğun annesinden uzak kaldığı hergün bir kabus ve gelişimleri için müthiş zarar verici süreçler. Çocukların beyanı üzerinden ve uzman incelemesi ile aile birleşiminin sağlanması gerekir. Fakat defalarca dilekçe vermemize ve aradan üç ay geçmesine, anneliğini kanıtlamamıza rağmen hâlâ çocukları alamadık” dedi.
Çocukların baba yerine sevgi evine verilmesini “Kötünün iyisi” olarak değerlendiren Eken, “Sevgi evlerinde çocukları yaş gruplarına göre ayırıyorlar. Çocuklar bir anda anne ve kardeşleri olmadan kaldı ve o saatte bu durumu anlatacak bir uzman yoktu. Biz kendi çabamızla durumu çocuklara anlatmaya çalıştık” dedi.
"MAHKEMELER YÜKSEK YARGININ KARARLARINI HİÇE SAYIYOR"
Babanın daha önce kesinleşmiş evrakta sahtecilik dosyasının da olduğunu belirten Ceren Kalay Eken, “Yine Anayasa ve AİHM kararlarında çocukların kendileri ile ilgili kararlara katılım hakkı vardır. Bırakın biyolojik bağı, çocukları komşu bile büyüttüyse komşuyla çocukların aile birleşimin sağlanması gerekir. Dolayısıyla bırakın DNA testi sonucunu, çocuğun beyanı üzerinden anne ile bağının kurulması gerekir. Çocukların bu şekilde hayatının karartılmasına hiçbir hukuk mezununun, yargı makamının izin vermemesi gerekir. Fakat 'resmi bir kayıt yok' diye taleplerimiz sürekli reddediliyor. Mahkemeler yüksek yargının kararlarını hiçe sayıyor, ne yazık ki bu da çok büyük bir eksiklik. Bu rahatlığa da bir son verilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Kadın ve çocukları mağdur eden babanın tutuklanması ya da elektronik kelepçe gibi yöntemlerle kısıtlanması gerektiğini de ifade eden Eken, “Kadın ve çocukların yaşam tehlikesine sahip olması sebebiyle bu insanların hayatının zorlaştırılması da mağdur odaklı bir adalet anlayışının oturmadığını göstermektedir” dedi.