Engin Sezgin: Masada sadece kıdem değil tüm kazanılmış haklar var!
DİSK/Genel-İş TİS Dairesi Müdürü Engin Sezgin "Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi" adı altında kıdem tazminatı, emeklilik hakkı, iş güvencesi ve TİS'teki hakların gasbedileceği uyarısında bulunuyor.
Fotoğraf: Evrensel
Burcu YILDIRIM
Ankara
İktidar kıdem tazminatının gasbı için bir kez daha kolları sıvadı. “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” adı verilen taslağa göre, kıdem tazminatının hesaplanmasında 30 günlük brüt ücretin esas alınmasını değiştirilmek isteniyor. Düzenlemeye göre bu 19 güne düşürülecek, 11 günlük kısmı fona devredilecek. İşçi istese bile 60 yaşına geldiğinde fondaki parasının tamamını çekemeyecek. En fazla yüzde 25’ini toplu olarak alabilecek, kalan tutarlar ise taksitler halinde ödenecek. İşçi, ancak 75 yaşına gelirse ya da ölürse hak eden varislerine bu fondaki para toplu olarak ödenecek.
Sendikaların “kırmızı çizgimiz” diyerek genel grev gerekçesi olarak kabul ettiği tasarıya ilişkin DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikasının Toplu Sözleşmeler Dairesi Müdürü Engin Sezgin ile konuştuk. Sezgin bu düzenlemenin Türkiye’de işçi sınıfının kıdem tazminatı, emeklilik hakkı, iş güvencesi, toplu sözleşmelerdeki haklar olmak üzere tüm kazanımlarını gasbedeceği uyarısında bulunuyor.
Kıdem tazminatına dair düzenlemeler neden temcit pilavı gibi defalarca ısıtılıp işçilerin önüne konuluyor?
Öncelikle adına Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi dedikleri bu düzenleme henüz sendikalarla paylaşılmış değil. Bizler de herkes gibi basın yayın organlarından öğrenmeye ve anlamaya çalışıyoruz. Mesele dönüyor dolaşıyor her seferinde işçi sınıfının en önemli kazanımlarından biri olan kıdem tazminatına geliyor. Aslına bakarsanız adı değişiyor ama özü değişmiyor. Özü; kıdem tazminatı hakkını sınırlandırmak, azaltmak, ortadan kaldırmak.
Kıdem tazminatı konusu ülkemizde işçi sınıfının sermaye ile beraberinde siyasal iktidarla mücadelesinde neredeyse son 50 yılın en önemli gündemi durumunda. 1980 öncesinde kıdem tazminatı hakkı işçi sınıfının mücadelesi ile gelişip güçlenirken, 80 sonrası ise zayıflamaya, sınırlandırmaya dönük bir seyir izlemiş. 12 Eylül sonrası DİSK’in faaliyetlerinin durdurulması, sendikal hakların askıya alınması fırsat bilinerek ilk önce toplu iş sözleşmeler ile geliştirilen kıdem tazminatı gün sayıları YHK kararıyla aşağıya çekilerek tırpanlanmıştır. Sonrasında kıdem tazminatı miktarına tavan getirilmiş sonra tavan miktar bir kez daha aşağıya çekilmek suretiyle iyice sınırlandırılmıştır. Sonrasında işçi sınıfı sendikal mücadelesi ile toplu sözleşmelerde kıdem tazminatı gün sayısını artırma mücadelesi vererek en azından sendikalı işçilerin büyük çoğunluğunun kıdem tazminatı tavanından tazminat ödemesi alması mücadelesi vermiş bunda da büyük oranda başarıya ulaşmıştır.
Özetle kıdem tazminatı konusu işçi sınıfının hem sermaye ile hem de siyasal iktidarla mücadelesinin en önemli konularından birisi olmuştur. Bu mücadele içinde kıdem tazminatı hakkı, üzerinden darbeler geçmiş, ciddi bir biçimde zarar görmüş ama ona rağmen bir şekilde korunması başarılmış ve bugünlere kadar gelebilmiş bir haktır aslında. O yüzden şimdi biz demeliyiz ki “bakın burası çok önemli”. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi adıyla sunulan bu yeni sistemin esas amacı; kıdem tazminatının gaspı, iş güvencesi hakkının gaspı, kamusal emeklilik hakkının ortadan kaldırılmasıdır.
İŞÇİ KIDEM TAZMİNATINI YÜZDE 36 EKSİK ALACAK
Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi'ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yeni sistem için iki modelden bahsediliyor. Bir tanesi karma bir model, diğeri ise tümüyle fon modeli. Karma modelde hem eski sistem devam edecek hem de yeni fon sistemi devreye girecek. İkili yapı bir arada olacak ama eski sistemdeki haklarımız budanarak devam edecek. Karma bir modelin ortaya çıkarılmasının arkasındaki sebebin ise sermaye ve sendikalardan gelen itirazların her ikisini de gözettik diyebilmek olduğunu düşünüyorum. İkinci model ise tek başına fon modeli. Bunun detayları basında çok paylaşılmasa da her ay işverenin %4, işçinin %2,5, devletin de %1 prim ödemesi yaparak bir fon modeli oluşturulmak isteniyor. Bu modelde karma modele göre işçinin kıdem tazminatı hakkını neredeyse tümden ortadan kaldırılıyor. Masaya pazarlık kozu olarak ileri sürüldüğünü düşündüğüm bu ikinci modelde işverenin kıdem tazminatı yükümlülüğü yarıdan fazla aşağıya çekilirken işçiye bir de ücretinden prim ödeme zorunluluğu getiriliyor. Devlet katkısı ise işin cilası. Her iki modelde de işçilerin mevcut kıdem tazminatı hakkı gasp ediliyor. Bir anlamda işçilere ve sendikalara sunulan seçenek kırk katır mı kırk satır mı aslında. Karma modelin detayları daha belli olduğu için şimdilik biz bunun üzerinden değerlendirelim isterseniz.
Mevcut durumda bir işçi çalıştığı her yıl karşılığı olarak 30 günlük ortalama giydirilmiş brüt ücret üzerinden kıdem tazminatı hakkına sahip. Kanundaki şartları sağladığı koşulda işçi çalıştığı her yıl karşılığı ve son ücreti üzerinden olmak üzere kıdem tazminatını alabiliyor. Çok detaya girmeden işçinin kıdem tazminatı alamadığı durumları ifade edecek olursak, işçinin geçerli veya haklı bir neden olmadan işten ayrılması yani istifa etmesi, çalıştığı işyerinde bir yıldan az kıdemi olması ve ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışları nedeniyle işten çıkarılması. Bunun dışındaki durumlarda işçi genel olarak iş akdi sona erdiğinde kıdem tazminatını alabiliyor. Yaygın bir uygulama olarak işverenler kıdem tazminatı vermemek için ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan davranışları ileri sürerek işçileri işten çıkarsa da işçiler açmış oldukları davalarda bu durumu ispatlayamayan işverenler karşısında davaları kazanıyor ve kıdem tazminatlarına biraz gecikme ile de olsa yine kavuşuyorlar.
Şimdi bu yeni sistemde 30 günlük miktar 19 güne düşürülüyor. Yani işverenin daha önce 30 günlük ücreti üzerinden olan yükümlülüğü 19 güne düşürülmüş oluyor. İşçi artık çalıştığı her yıl karşılığı işvereninden alacağı kıdem tazminatı miktarını yaklaşık yüzde 36 oranında eksik alacak. Örneğin aylık ortalama brüt ücreti 4500-TL olan bir işçi, mevcut sistemde her yıl karşılığı 4500-TL kıdem tazminatı alırken yeni sistemde artık 2850-TL alacak. Bunu 20 yıllık bir işçi kıdemi üzerinden hesaplarsak 90 bin TL yerine artık 57 bin TL almış olacak.
FONDAKİ PARANIN TAMAMI 75 YAŞINA KADAR ÇEKİLEMEYECEK
Peki geri kalan 11 gün ne olacak? Bu 11 gün karşılığı olarak her ay işveren TES sistemine işçinin aylık ücretinin yüzde 3’ü oranında işçi adına prim yatırmaya başlayacak. Bu primler bireysel fonlarda birikecek. İşçi bu fonların hangi yatırım araçlarında değerlendirileceğine karar verecek. Nihayetinde de bu toplam biriken tutarı 60 yaşına geldiğinde aylık ödemeler şeklinde almaya başlayacak. İşçi istese bile 60 yaşına geldiğinde fondaki parasının tamamını çekemeyecek. En fazla yüzde 25’ini toplu olarak alabilecek, kalan tutarlar ise taksitler halinde ödenecek. İşçi, ancak 75 yaşına geldiğinde tamamını alabilecek ya da ölürse bu fondaki para toplu olarak hak eden varislerine ödenecek. İşte bu modelin adına bu yüzden Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi dediler. Kıdem tazminatı hakkı bir anlamda emeklilik ikramiyesine dönüştürülüyor ama bu ikramiye de aylık bağlanma sistemine dönüştürülerek taksitler halinde ödenecek bir yapı kurulmak isteniyor.
Kıdem tazminatı zaten işçiye ait olan, işverenin emanetinde duran ödenmemiş bir ücrettir. Şimdi işçinin kendisine ait olan parasının bir kısmını işçinin cebinden peşin olarak zorla alıp sonra ben sana bu parayı taksit taksit 20 yıl 30 yıl sonra geri vereceğim diyorlar. Artık 20 yıl sonra paran ne kadar değerlendi, bireysel fonlardan zarar mı etti onu o zaman görecek işçi. Bir anlamda herkes piyasanın kaderine terk edilmiş olacak.
TOPLU SÖZLEŞMELERDEKİ KAZANILMIŞ HAKLARI DA ETKİLEYECEK
Kıdem tazminatının en önemli özelliği işçilerin güvencesi olması. Bu düzenleme güvenceyi ortadan kaldırıyor mu?
Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi iş güvencesini zayıflatacaktır. Kıdem tazminatı yalnızca işçinin işten ayrıldığında sahip olduğu bir gelir ve gelecek güvencesi değildir. Kıdem tazminatı, işçi çalışırken de ona bir iş güvencesi sağlar. Genel olarak işçilerin kıdemliliği arttıkça ücretleri ve hakları artmaktadır. Yeni ve genç işçiler ise patronlar açısından daha ucuz bir iş gücü olarak görülür. Sendikalı işyerlerinde eski ve kıdemli işçilerin hakları ise görece daha yüksektir. Özel sektör dahil bir çok işyerinde yasada belirlenen 30 günlük kıdem tazminatı gün sayısı toplu iş sözleşmeler ile daha da arttırılmış, bu işçilerin büyük bölümü kıdem tazminatlarını tavandan alabilmektedir. İşte burada kıdem tazminatı işyerinde çalışan işçilerin iş güvencelerini ve işyerindeki sendikal hakların korunmasını sağlayan en önemli bir hak haline gelmekte, işverenin işçileri işten çıkarma davranışları konusunda caydırıcı bir sebep oluşturmaktadır. Kıdem tazminatı gün sayısında işveren yükümlülüğünün 30 günden 19 güne düşürülmesi bu etkiyi önemli ölçüde azaltacaktır. Ayrıca getirilmek istenen bu düzenlemenin mevcut toplu iş sözleşmelerdeki kıdem tazminatlarına dönük kazanımlara da yansımaları olacak, yıllar içinde arttırılması sağlanan bu miktarların yeniden aşağıya çekilmesine neden olacaktır.
Asıl olarak kıdem tazminatının gasbı tartışılsa da burada emeklilik sisteminin de değiştirildiğini söyleyebiliriz değil mi?
Belki de bu düzenlemeye karşı çıkmamızın en önemli diğer bir sebebi emeklilik hakkımıza dönük etkisi nedeniyle olmalıdır. Bir kere adına “Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi” deniliyorsa bu her şeyden önce emeklilik sisteminin eksik olduğu kabul edilmiş olmaktadır. 2008 yılında yapılan sosyal güvenlik reformu sonrasında emekli aylıklarının giderek aşağıya düşen oranda bağlanması hepimizin malumudur. Yıllar sonra emeklilik hakkına kavuşacak bugünün işçilerini ise ileride daha düşük emekli aylıkları beklemektedir maalesef. Asgari ücretle çalışan bir işçi emekli olduğunda asgari ücretin yarısından bile az tutarda emekli aylığı alabilmektedir. Sosyal güvenlik sistemine yıllar içinde yapılan piyasacı müdahaleler sonucunda önce emeklilik yaşı yükseltilmiş, sonrasında ise emeklilik aylıkları bağlanma oranları aşağıya çekilmiştir. Şimdi ise karşımıza adına “tamamlayıcı” dedikleri bir modelle bu eksikliği kapatacaklarını iddia etmektedirler. Üstelik bunu da bütçeden, kamusal kaynaklardan, sosyal güvenlik kaynaklarından değil işçinin yine kendi parasıyla yapacaklarını söylüyorlar. Bireysel Emeklilik Sistemleri ile başlatılan bu süreç şimdi tamamen zorunlu haline gelen ve sistemden çıkışın mümkün olmadığı bu model sonrası kamusal emeklilik sistemi bundan sonra daha da zayıflatılacaktır. Bugün kıdem tazminatı hakkımıza sahip çıkarken aslında aynı zamanda sosyal güvenlik ve emeklilik haklarımıza da sahip çıkmış oluyoruz.
Tasarıda ve bakanın açıklamasında geçmişe dönük hakların korunacağı ve 2022 yılında yürürlüğe gireceği sıkça vurgulanıyor. Neden?
İlk olarak karma bir model ortaya konularak mevcut hakların tamamının değil bir kısmının değişeceği bir sistem ortaya atılarak oluşacak toplumsal itirazların etkisinin azaltılması amaçlanmış olduğunu söyleyebiliriz. İkincisi, TES modelinin başlangıç tarihi ileriki bir tarih belirlenmiş. 1 Ocak 2022 tarihinden itibaren başlayacağı belirtiliyor. Bunun sebebinin de bu düzenlemenin yasalaşma sürecindeki itirazları azaltma amacını taşıdığı aşikar. Üçüncü nokta, emekliliğe belirli bir süresi kalan işçiler için isteğe bağlı bir yapı oluşturulacağı yönünde. Bunun detayları henüz bilinmemekle beraber tıpkı Sosyal Güvenlik Sisteminde emeklilik yaşı ile ilgili getirilmiş kademeli sisteme benzer bir model tasarlanıyor. Bu da yine bu düzenlemeden etkilenecek kesimler içinde bir bölünme yaratılarak, topyekün birleşik bir tepkinin oluşmasını engelleme amacını taşımakta. Dördüncü nokta, kazanılmış haklara dokunulmayacağı ve TES başlamadan önceki tüm hakların eskisi gibi devam edeceği düzenlemesi. Yine bu durum kıdemli eski işçilere kıdem tazminatlarının korunduğu, endişelenmelerine gerek olmadığı yönünde bir mesaj içeriyor ve yine işçi sınıfını kendi içinde bölmeye dönük amaç taşıyor.
Aslında tüm bunlar, işçilere “Bak biz senin haklarını gözetiyoruz, senden sonrakileri de senin düşünmene gerek yok” anlamına gelen bir pazarlık masası sunularak işçi sınıfı ve toplumun dayanışmacı değerlerine dönük ideolojik bir saldırı da yapılıyor.
YENİ DÜZENLEME HAKKINDA SÖYLENEN YALANLAR
Taslağa ilişkin haberlerde kıdem tazminatını alma önündeki engellerin kalkacağı iddia ediliyor.
Tüm medya araçlarında hep bir ağızdan ve tek bir sesle bu yeni sistemin güzellemeleri yapılıyor. İşçiye ikinci emeklilik, ikinci maaş söylemi bunun en berbat yalanı. İşçinin zaten kendisinin olan parasını yıllar sonra daha azını geri vermeyi vadederek işçilere ikinci maaş, ikinci emeklilik yalanı söyleniyor. Sendikaların kırmızı çizgisi 30 günlük ücret korunuyor denilerek işçilerin kıdem tazminatı olarak aldığı toplu paraların üçte birinden fazlasını artık alamayacağı, kalan tutarın ise daha az olarak 60 yaşından önce alınamayacağı gizlenmeye çalışılıyor. Her türlü işten çıkarmalarda tazminatınız olacak denilerek, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan bir sebebe dayanarak iş akdi sona eren işçinin sisteme yatırılan primlerin en az yarısının işçiye ödenmeyeceği söylenmiyor. İstifa edene de tazminat hakkı geliyor denilerek, işçi istifa ettiğinde eğer bir yılını doldurmamışsa yine bu yatırılan primlerin kendisine bir geri dönüşünün olmayacağı belirtilmiyor. Kıdem tazminatı hesabı yapılırken işverenin süreklilik arz eden ve ayni olarak verilen parayla ölçülebilen yemek, yol vb. haklarının bu yeni sitemde prime esas kazancın dışında olduğu için tazminat primlerine yansımayacağı dolayısıyla daha az kıdem tazminatı alacağı saklanıyor. Yine istihdam kalkanı paketi içine gizlenmiş olan belirli süreli iş sözleşmelerinin yasal olarak önünün açılması ile bu işçilerin kıdem tazminatı haklarına artık hiçbir şekilde kavuşamayacakları söylenmiyor.
DÜZENLEME BU HALİYLE İKTİDARIN VE FİNANS SERMAYESİNİN İHTİYACI
Bu yeni sistem konusunda herhangi bir uzlaşı var mı?
Çok kısa bir zaman öncesine kadar kıdem tazminatı ile ilgili yapılacak düzenlemede tarafların mutabakatını esas alacağız açıklamaları yapılmıştı. Şimdi ise pandemi süreci de fırsata çevrilerek bir oldu bitti ile bu konu halledilmek isteniyor. Şu anda genel mutabakat kıdem tazminatı için getirilen bu düzenlemeye işçi sendikalarının genelinin karşı olduğudur. İşveren yetkilileri de bu düzenlemeye bu haliyle itirazları olduğunu belirtmekteler. Bu nedenle şu anda düzenleme bu haliyle yalnızca merkezi iktidarın ve finans sermayesinin bir kaynak ihtiyacı olarak ortaya çıktığını gösteriyor.
İşveren tarafının itirazı elbette kıdem tazminatı gün sayısının 30 günden 19 güne düşmesine değil. İşverenler geçmişten beri mevcut sistem devam edebilir ancak kıdem tazminatı gün sayısı 15 gün olsun diyorlar. İşverenler esas olarak her ay ödeyecekleri TES primlerinin kendilerinin reel maliyetlerini arttıracağı nedeniyle itiraz etmekte, oluşacak bir pazarlık masasına bu şartlardan daha avantajlı bir şekilde ayrılmanın hesabını yapmaktadır.
İşçi sendikaları açısından ise bu pazarlık masasına oturmanın bile anlamı elindeki hakların ne kadarının verileceğinden başkaca bir sonucu yoktur. Yani her koşulda bu masadan işçi sınıfı elindekinden bir şeyler vermeden kalkamayacaktır. Çünkü pazarlık konusu yapılan işçinin bugün sahip olduğu kıdem tazminatı hakkını o ya da bu şekilde aşağıya çekmektir. Sosyal güvenlik reformları sürecinde konfederasyonların düşmüş olduğu bu yanlışa bu sefer düşmemeleri, işçi sınıfının ise sendikalarına baskı uygulayarak asla taviz verilmemesi konusunda mücadele etmesi, birleşik bir mücadele hattının örülmesinin sağlanması gerekiyor.