TGC Başkanı Turgay Olcayto: Pandemi gölgesinde medya
TGC Başkanı Turgay Olcayto gazeteciler üzerindeki baskıları yazdı ve “Günümüzde tek adamın tek partinin egemen olduğu bir ortamda nesnel gazetecilik yapmanın önü kapanmış görünmektedir." dedi.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto | Fotoğraf: Anıl Yurdakul
Turgay OLCAYTO
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı
Türkiye’de halkların haber alma, bilgi edinme hakkı anlamında basın özgürlüğü hemen hemen hiç gerçekleşmedi. Ne var ki 2002’den bu yana demokrasi vaadiyle iktidara gelen AKP iktidarının her yıl biraz daha üste koyarak baskı altına aldığı medya elde kalan kimi kazanımlarını da kaybetti. Günümüzde tek adamın tek partinin egemen olduğu bir ortamda nesnel gazetecilik yapmanın önü kapanmış görünmektedir. 2019’dan bu yana medyanın görünümüne baktığımızda iktidar erkinin yazılı ve görsel medyanın neredeyse tamamına egemen olduğunu görüyoruz. Özellikle kamuoyu üzerinde algı yaratmak konusunda televizyonların oynadığı rol hiç de küçümsenemez. Dolayısıyla 2019’dan bu yana asgarisine sahip olduğu bazı haklarını da kaybeden basın çalışanları, geçen bir yıl içinde iş güvencelerini de büsbütün yitirmiştir. 2019 yılında dünya basın özgürlüğü ölçütlerine göre 157. sırada olan, 11 bini aşkın işsiz gazeteci ordusuyla ve cezaevlerini dolduran 100’e yakın gazeteciyle Türkiye halen bu yerini kimseye kaptırmıyor. Hak haberciliği, eleştirel ve sorgulayan, araştıran gazeteciliğin bu baskıcı ortamda neredeyse soluğu tamamen kesilmiştir. Toplumda darbe dönemlerinden kalma muhbirlik günümüzde iktidar erkinin en çok kullandığı unsurlardan biri olarak ortadadır. Cumhur İttifakının nefret söylemleri artık sokağa inmiş, ötekileştirilmiş yurttaşların üzerinde büyük bir baskı aracı olmaya başlamıştır. Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Rumlar, eşcinseller hedefe konulmuş ve ötekilere yönelik tehditler yaralama, öldürme aşamasına gelmiştir. Hedef gösterme giderek yaygınlaşmış, troller, iktidarın kurduğu SETA, Pelikan gibi sivil iletişim ağlarıyla iktidar iletişim alanında güçlü bir algı operasyonuna girişmiş bulunuyor. Adalet mekanizmasının iktidar erkine terk edilmiş durumu ise gazetecilerin güvencesizliğini, korumasızlığını giderek daha da artırmıştır.
"AĞIR BEDELLER ÖDÜYORLAR"
Basın dünyamızda son bir yılda yitirilen en önemli unsurlardan biri de meslek içinde dayanışmanın giderek yok olmasıdır. İktidar erkinin böl ve yönet taktiği gazetecileri umulmayacak kadar etkisi altına almış, kraldan çok kralcı bir gazete ve televizyon haberciliği ortaya çıkmıştır. İşin bu yanında elbette kendi mesleğimizi de eleştirmekten geri durmayalım. Bir yandan evrensel gazetecilik ilkelerinden ödün vermeden yazmaya, çizmeye, haber yapmaya uğraş verenler ağır bedeller ödüyorlar. Buna rağmen yılmadan doğru belledikleri çizgilerini, duruşlarını bozmuyorlar. Öte yanda ise bir zamanlar omuz omuza gazetelerde, televizyonlarda çalıştıkları arkadaşlarını terk edip iktidar gemisine atlayanlar var. Bunlar meslek ilkelerini ayaklar altına alıyor, ülkedeki hak ihlallerini görmezden geliyorlar. Ve bunları yaparken hiç de gocunmuyorlar. Basın sektörünü tamamen kendine bağlayan iktidar erki özellikle son bir yıl içinde kamu hizmeti yayıncılığı yapması gereken TRT’yi, yarı özerk bir kurum olması gereken Basın İlan Kurumunu ve RTÜK’ü muhalif gazete ve televizyonları sindirmenin, susturmanın bir aracı haline getirmiştir.
"COVİD-19’U FIRSAT BİLDİ"
Bu yıl gazetecilerin anlatmaya çalıştığımız sıkıntıları bir yana ek olarak dünyayı etkisi altına alan bir pandemi yaşanıyor. Covid-19 salgını Türkiye’de de bütün sektörleri olduğu gibi basın sektörünü de, var olan zor koşulları da “Göz önüne aldığımızda daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.” Her davranışıyla çalışanların, emek insanlarının değil büyük sermayenin yanında durmayı prensip edinen AKP iktidarı Covid-19’u da bir fırsat bilmiş görünüyor. Basın sektöründe işsizliğin tavana vurduğu günümüzde gazete patronları gazetelerinden, televizyonlarından eleman çıkarıyorlar. İşten çıkarılan gazetecilerin birçoğunun da haklarını ödemeden kapının önüne koyuyorlar. İktidarın hazırladığı bu zeminde önümüzdeki haftalarda daha pek çok gazetenin ve televizyonun kapanacağı, internet gazeteciliğini kıskaca almak için yeni çareler üretileceği de beklenmelidir. Duyumlarımıza göre 5953 sayılı Yasa’nın çalışanların lehine değiştirilen 212 sayılı Yasa’da iktidar değişiklik yapmak için hazırlanmaktadır. Böylelikle basın çalışanlarının soluğunu büsbütün kesecek yeni düzenlemelerin de eli kulağındadır. Devletin çalışan gazetecilere tanıdığı basın kartı hakkı bu kez İletişim Başkanlığına devredilmiştir. Uzun yıllar ülkenin uluslararası gazetecilikle ilişkisini sağlayan Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yok edilmiştir. Basın temsilcilerinin görev yaptığı Basın Kartları Komisyonu da kaldırılmış yerine İletişim Başkanlığının seçtiği kişilerden oluşan dokuz kişilik bir kurulla kapalı kapılar arkasında basın kartları dağıtılmıştır. Daha doğru bir deyimle nesnel gazetecilik yapan çalışanlara değil iktidara biat eden gazetecilere kartları verilmiştir. Örneğin Tuğrul Eryılmaz, Aydın Engin, Fatih Polat, Nadire Mater gibi pek çok yılların gazetecisine kartları hiçbir gerekçe gösterilmeden verilmemiştir.
"GAZETECİ KENDİ VİCDANINDAN BAŞKA KİMSEYE HESAP VERMEZ"
Bilinmelidir ki gazetecilik güç ve o ölçüde de onurlu bir meslektir. Gazeteci kendi vicdanından başka kimseye hesap vermez, halkın haber alma hakkı için görev yapar. Gazeteci gelip geçen iktidarlara övgü düzmez. İktidarlara çıkar için şirin gözükmez. Hak odaklı haber yapar. Mesleki örgütlenmeleri, sendikal örgütlenmeleri savunur. Gazeteci ayrım yapmaz, gazeteci ırkçılık yapmaz, gazeteci adaletin yurttaşlara eşit dağıtılması için mücadele verir. Gazeteci halkın sesidir.
Gazeteciler üzerinde yarattıkları korku iklimi, bilsinler ki gerçek gazetecileri asla korkutmayacak, bedeller ödeyen arkadaşlarımız gibi dışarıda olanlar da doğru haber için, hak haberciliği için bedel ödemeye hazırdırlar ve sonuna dek mücadeleden kaçmayacağımızı iktidar bilmelidir.