19 Haziran 2020 22:24

Çağdaş Sinan Dağ: Anlatılan ve yaşanan arasında çok ciddi fark var

Gazeteciler üzerindeki baskıları konuştuğumuz Yol TV Haber Koordinatörü Çağdaş Sinan Dağ, iktidar medyasında anlatılanlar ve insanların yaşadıkları arasında çok ciddi bir açı farkı olduğunu söyledi.

Fotoğraf: Çağdaş Sinan Dağ

Paylaş

Gazeteciler ve bağımsız gazeteler üzerindeki baskılar devam ederken, halkın haber alma hakkı da yavaş yavaş yok edilmeye çalışılıyor. Ulusal ve uluslararası basın meslek örgütleri, gazeteciler ve televizyonculara Türkiye’deki basın özgürlüğünün son bir yılda nereden nereye geldiğini sorduk

Bugün Yol TV Haber Koordinatörü Çağdaş Sinan Dağ anlattı…

Türkiye basın özgürlüğü ve ahlakı konusunda son bir yılda nereden nereye geldi? Haber alma hakkı neler kaybetti, kaybediyor?

İktidar partisi özellikle başkanlık rejimiyle birlikte bütün siyasetini medyayı ve toplumu susturmak üzerine kuruyor. Siyaseten kendi çizdiği çizginin dışına çıkanları cezalandırmakla tehdit ediyor, gözdağı veriyor.

Son dönemde bunun en önemli örneklerinden birisi Libya meselesinde yaşandı. Erdoğan’ın ‘birkaç şehit’ söylemi, yapılan haberlerle boşa düşünce gazeteci arkadaşlarımız ‘MİT Kanunu’na muhalefetten’ cezaevine gönderildi. Oysa ki muhtar cenazeden canlı yayın yapmış, konu öncesinde Mecliste gündeme gelmişti. Devamında ‘casusluk’ suçlamasıyla Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in başına gelenleri biliyoruz. Gazetecileri mesnetsiz suçlamalarla ‘casusluk’la suçlamak, ‘Ben size gazetecilik yaptırmıyorum’ demektir.

Diğer taraftan haber sunucularına yorum yasağı gündeme geliyor. Cumhurbaşkanı İletişim Başkanının arazisi haber olunca, Altun’a da arazisine de bir şey olmuyor ama haber yapan gazetecilere soruşturma yağıyor. Haber sansürleniyor, haberin yayımlandığı gazeteye tarihi ceza kesiliyor. İlan kesme cezalarıyla gazetelerin mali yönden beli kırılmaya çalışılıyor.

"YAPTIKLARI GAZETECİLİK DEĞİL SOYTARILIKTI"

AKP bütün bunları yapmaya muktedir olabilir. İşine gelmeyen haberleri yapan gazetecileri tutuklatabilir. Soruşturmaları, cezaları yağdırabilir. Her türlü baskıyı uygulamayı deneyebilir. Ancak kaçırdıkları çok temel bir nokta var. Bu baskılar toplum tarafından kabul görmüyor.

Hep söylenir, medyanın  yüzde 90’ı AKP’nin kontrolü altında. Doğan medya gibi büyük medya kuruluşlarına dahi el koydu. Ancak eline yüzüne bulaştırdı. Termik santrallere filtre takılmasına engel olan düzenlemeyi savunan haberiyle birlikte tüm itibarı yerle bir oldu. Çünkü yaptıkları gazetecilik değil soytarılıktı ve apaçık bir şekilde rasyonel dışı davranarak bunu toplumun gözü önüne serdiler.

AKP’nin toplumun bir bölümünü medya aracılığıyla maniple ettiği elbette yadsınamaz. Ancak bu alan gittikçe daralıyor. 2020 yılındayız ve insanların büyük bir çoğunluğu cep telefonu kullanıyor. İktidar medyasında anlatılanlar ve insanların yaşadıkları arasında çok ciddi bir açı farkı var ve de gittikçe büyüyor. Medya alanına dair insanlar sürekli aynı kişileri ve aynı görüşleri ekranda görmekten sıkıldılar. AKP tartışma kültürünü ortadan kaldırmaya çalışsa da izleyici açısından bunun ne kadar makul olduğu çok tartışmalı.

Dolayısıyla bugün bütün gücü, parayı, imkanı elinde bulundursa da iktidar televizyonlarının izlenme oranları, gazetelerinin tirajları ortada.

Bugün ülkeyi yönetenler her ne kadar baskıyı devreye sokarsa soksun, bunun yanlış ve hukuksuz olduğunu yazacak veya anlatacak birileri mutlaka var olacak. Bekçiler yetkilerle donatılıyor olabilir ama onların yapacağı en ufak kanunsuzluğu çekecek bir cep telefonu kamerası hep olacak. ABD’de polis yine bir siyahı öldürdü ama bu kez kamera kayıttaydı. Şu anda o kaydın ardından harekete geçen siyahlar ve ezilenler hem ABD’de hem dünyada bütün sağcı yönetimleri titretiyor.

"KURUMLAR CUMHURBAŞKANLIĞINA BAĞLANDI"

Demokratik normlar ve evrensel ölçüler bakımından basın özgürlüğü nerede duruyor, Türkiye dünyadaki genel ortalama bakımından nereden nereye geldi?

Basın özgürlüğünün olmadığı koşullarda demokrasiden söz etmek elbette çok zor. Türkiye basın özgürlüğünde dünya sıralamasında günden güne aşağı düşmeye devam ediyor. Cezaevindeki gazeteci sayısı da oldukça yüksek. FOX TV gibi sermaye televizyonlarına bile her gün daha büyük cezalar veriliyor.

Türkiye’de gazeteciyseniz elbette sansüre uğramanın yanında önemli oranda otosansür de uyguluyorsunuz. Türkiye’de şu an başkanlık rejimi uygulanıyor ve kanunen veya fiilen bütün kurumlar Cumhurbaşkanlığına bağlanmış durumda. Bakanların Cumhurbaşkanı’na atıf yapmadan cümle kurmaları bile söz konusu değil. Dolayısıyla RTÜK gibi kurumların demokratik işlemesi gibi bir beklentimiz olması pek mümkün değil.

Kanuna veya hukuka uygun olmayan, yalnızca iktidarın çıkarına atılan adımlara, getirilen yasaklara, verilen cezalara veya yapılan açıklamalara karşı elbette en etkin biçimde karşı çıkmak gerekiyor. Bunun ötesinde basında özgürlük alanlarının daraltılmasına karşı bizim ne yapacağımız önem kazanıyor.

Zor günlerden geçiyoruz ancak geçmişte toplumlar da gazeteciler de zor günleri aşmasını bildi. Her dönemin koşullarına uygun bir mücadele vermek gerekiyor. AKP’nin kendi gibi düşünmeyene nefes almayı bile fazla gördüğü bu dönemde basın özgürlüğü hakkımızı söke söke almamız gerekiyor.

İktidar her ne kadar baskıyı arttırsa da, bu baskı toplumca meşru görülmüyor. El koyma üzerinden yürüttüğü medya taktiği başarılı olamayan AKP, özgür basını taklit etmek zorunda dahi kalıyor. Türkmenistan gibi ‘korona’ sözcüğünün bile yasaklanabildiği bir ülke hayal ediyor olabilirler. Ancak bu elbise bu bedene dar geliyor. Ve tabii iktidar bütün bu baskıları her şeye muktedir olduğu için değil çaresiz olduğu için uyguluyor.

‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ AKP’YLE VAR OLMADI, YOK ETMEYE DE GÜÇLERİ YETMEZ’

Basın özgürlüğü hakkımız AKP’yle var olmadı. Yok etmeye de güçleri yetmez. Bazı sınırları biz çizebiliriz. Onlardan medet ummaya gerek yok. Basın kartı olmadan da halkın haber alma hakkının nasıl savunulabileceğini, bütün bu sansür ve otosansüre karşın, bugün gazeteciler yaptıkları haberlerle ortaya koyuyor. Sosyal medyanın özgür gazetecilik için çok sayıda imkan yarattığını da unutmamak gerek.

Eğer basın özgürlüğünü kazanmak istiyorsak toplumu arkamıza almalıyız. Halkın haber alma hakkını ancak halkla birlikte savunabiliriz. Halkın habercisi olmalıyız. Özellikle son dönemde gördük ki emekçi halkın sesi olabildiğimiz düzeyde izleniyoruz, okunuyoruz. (MEDYA SERVİSİ)

{{407413}}

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Danıştay, YKS'nin öne çekilmesine yapılan itirazı reddetti

SONRAKİ HABER

Kömürcüoğlu işçileri eylemlerini sürdürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa